Gece yarısı düştüm yola...
Yolculuk Macaristan'a, oğlum Serter'im getirdi havaalanına sağ olsun... Bilet kapısından geçip "Her şey yolunda" diye onu arayana kadar da bekledi... Ve vardık İstanbul Sabiha Gökçen'e... Puslu bir hava, biraz da serince. İyi ki şalım yanımda. Oturdum yolcu bekleme salonunda bir banka, bekliyorum kapıların açılmasını... Sanki memleketimde yabancıyım... Dilimi konuşan bir Allah'ın kulu yok... Nerede ise hepsi yabancı... Kötü bir duygu...
Uçağa bindik... güzel bir yolculuk ve sonunda Budapeşte'deyim.
Havaalanında sevgili kardeşim Julianna Illes Major beni karşıladı. Birlikte Vonyarchvasheg'e doğru yola koyulduk. Önce otobüs, sonra metro ve en son otobüs ile yolculuk edeceğiz. Vonyarchvasheg Avrupa’nın en uzun gölü Balaton'un kıyısında şirin bir belde. İzmir'imizin Çeşme'si gibi... Sakin, temiz... Bol badem, ceviz, ıhlamur ağaçları olan bir yer... Kimi yerlerinde ise masal bahçesi içinde kargıdan yapılma çatıları ile sevimli şirin evlerinden sanki pamuk prenses ve yedi cüceler çıkacakmış hissi veren evler var...
Araç ile Budapeşte'ye uzaklığı iki buçuk saat.
Macaristan'da kilise bayramı imiş. Herkes Balaton gölüne tatile gidiyor ve yollar kalabalık. İsa peygamberin göğe yükselişinin bayramı imiş...
İnanmayacaksınız ama telefon kulaklığının biri bende, diğeri Juli'mde birlikte Zeki Müren dinliyoruz...
"Ne mektup geliyor ne haber senden,
Söyle de bileyim bıktın mı benden..."
O bizi ve Türkiye'yi çok seviyor. Güzel de Türkçe konuşuyor. Kendi kendine öğrenmiş ama ortak arkadaşımız güzel ve doğru Türkçe konusunda çok hassas olan şair sevgili Serdar Ünver ona bu konuda yardımcı oluyor. Serdar Ünver şairin kaliteli Türk edebiyatını temsil eden mükemmel şiirleri, konuyu birçok Avrupa ülkesindeki sanat kolonilerine vermiş...
Öyle ki yanlışlıkla Arapça ya da Farsça bir kelime kullansam beni ayıplayıp doğrusunu söylüyor... O kadar yani!.. Ve arkadan ekliyor... Türkçe'yi bilmiyor musun?..
İki tarafı yemyeşil, ağaçlı yoldan gidiyoruz. Alabildiğine yeşil... Öyle ki yeşilin her tonu...
Yolumuz uzun... Arada bana fıkralar anlatıyor...
"Bir papaz ve otobüs şoförü ölmüş...
Cennete mi cehenneme mi alınacaklar derken şoför cennete, papaz cehenneme karar verilmiş...
Bu karara şaşıran ve üzülen papaz nedenini sorduğunda sorgu melekleri demiş ki:
"Sen dua ettin herkes uyudu, şoför otobüsü sürdü herkes dua etti!.."
Bir kaç gün Juli'lerde konuk olacağım...
Daha önce de konuk etmişti beni. Uçak bileti çalıştay gününden bir kaç gün öncesi daha ucuz olunca önceden alıp onda kalıyorum. Böyle daha ekonomik oluyor. Birlikte gezip, resim yapıyoruz. Aslında başka bir ilde olacak çalıştaya davetli idim. Oradan da hemen ardından Avusturya Wiener'deki çalıştaya geçecektik...
Talihsiz bir olay yaşanınca oraya gitmekten vazgeçtim. O süreyi Julianna ile geçirip sonra birlikte Avusturya'ya gitmeye karar verdik...
Vardık evimize... Şirin, bahçeli, üç katlı müstakil...
Sabah erkenden uyandım... Usulca dışarı çıktım. Sokaklarda geziniyorum. Akşam yağmur çiselemiş. Tatlı bir serinlik... Bütün evler bahçeli. Bahçelerde bir karış kuru toprak yok... Yeşil... Çiçek ve ağaç. Genelde badem ağacı çok fakat dut ve kiraz da var ve ıhlamurlar... Evler, sokaklar, bahçeler... MMasal dünyasında gezinir gibiyim. Elbet bu kadar yeşil olmasında iklimin de etkisi olsa da insan emeği ve doğaya olan saygı daha çok.
Yokuş yukarı çıkıyorum, bir tümseğin önüne toprak kaymasın diye delikli bir briket koymuşlar. Onun bile içine toprak koyup sarkan çiçeklerden dikmişler. Yolların her yeri beton ve asfalt değil... Yanları toprak ve yeşil... Yani doğaya da izin vermişler. Avrupa’nın en uzun gölü yeşilin ortasında masmavi yer almış...
Balaton gölüne bu kez akşam yürüyoruz...
Gölün çevresi büyük bir yeşil alan, oturma bankları, çocuk oyuncakları ve pek çok ahşap heykel var... Bu heykelleri juli'nin kardeşi heykeltraş Lajos Major ve onun heykeltraş sanat kolonisinin üyeleri yapmış. Oturma bankı olarak da kullanılabilen bir timsah, tavşanlar, sincaplar ve insan heykelleri.
Dönüş yolunda benim hayran olduğum geleneksel evlerden görüyoruz. Biri Juli'nin geçmişte akrabasına ait ve bu gün bir Alman ailenin olan 1875 yılı yapımı. Taş duvarları da olan evin çatısı ince kargılar üst üste bağlanarak oluşturulmuş ve bir metre yüksekliğinde. Yağmur yağdığında şişen ve birbirine kenetlenmiş kargı çatı aynı zamanda ısı izolasyonunu da sağlıyor. Ve çok şirin görünüyor...
Dönüşte hava bulutlandı ve şimşek çaktı. Şakacı kardesim Juli bana "Haydi gülümse... Gökten fotoğrafını çekiyorlar" dedi...
Evimde olduğum kadar rahatım... Hatta daha fazla. Çünkü bütün işleri Juli'm yapıyor. Bana yardım ettirmiyor. Ben yalnız resim yapıyorum. Oysa evimde öyle mi... Çalış Hülya çalış...
Bugün Balaton gölünün çevresini gezeceğiz araçla.
Tamas götürecek bizi...
Bütün Balaton manzarasına hakim volkanik bir tepe. Bayram olduğu için kalabalık. Çoluk, çocuk, genç.. Pek çok kişi oraya gelmiş...
Büyükçe kara bir volkan taşı var... İnanışa göre üzerine oturup sırtını Balaton'a dönerek dua edersen oraya bir daha geliyormuşsun. Oturdum ve dua ettim. Ailemle ve sevdiklerimle birlikte sağlık, mutluluk, huzur diledim. Ve düşünürken gülümsedim... Yani bu taş şimdi benim bir daha Balaton'a geliş biletim mi?..
Bir kilisenin önünde cafeye oturduk, soğuk bir şeyler içtik. Kilise siyah lav taşlarından yapılmış, gezdik...
Balaton'un karşı kıyısında ise muhteşem bir manzara... Gölün rengi turkuaz, Fethiye denizi gibi... Vonyarchvasheg kıyısına nehir akıyor fakat rengi öyle değil...
Gezerek dönüş yolundayız.
Genç, yaşlı yüzlerce insan bisiklete biniyor...
Yol kıyısında 200 yıllık ilginç bir mezarlık. Taşları kalp şeklinde...
Bir gelincik tarlası... Muhteşem bir görüntü. Bütün araçlar durmuş, herkes fotoğraf çekiliyor. Biz de çekildik...
Bu dijital fotoğrafı icat edenler bence cennetlik. Yüzlerce foto çektim ve çekildim. Geçmişte onbeş-yirmi poz ancak çekilebilirdik. O da kimi zaman yanardı. Yani kara çıkardı...
Juli'min eşi Tamas pek çok Türkçe kemileyi biliyor. Ancak konuşamıyor. Olsun... Yıllarca yabancı arkadaşlarımla iletişim kurmada uzmanlaşmış tarzancam ile onunla da anlaşıyoruz. Esprili bir insan... Zaten Juli de aracılık ediyor genelde...
Dar uzun bir tuvale üç katlı bir evin üst üste dantel perdeli penceresini ve perforje demirli kapısını yaptım; Bir de küçük tuvale Karacasu'ya ait ahşap bir kapı... Onları tatlı kardeşime armağan ettim beni ansın diye...
Sabah bizi Avusturya'ya gitmek üzere sevgili Melinda'nın evine Tamas götürecek...
Wiener'de çalıştay bittikten sonra yine bir kaç gün daha burada konaklayacağım...
Sabah yola çıkmak için erkenden yattık...