Meydana gelen bir kaza ve felaket sonrası elbette insanlar kendi aralarında teselli mahiyetinde birbirlerine kader ve fıtrat kavramlarını hatırlatabilirler. Yalnız bunu maden sahipleri ve ülke yöneticileri söylemeden önce maden kazası ile ilgili detaylı incelemelerin yapılacağını, hatalı sorumluların adalete teslim edileceğini ve derhal tüm eksiklerin en üst seviyede giderileceğini söylemelidirler. Söylemek ile kalmayıp tüm imkânlarını bu yönde hareket ettirmelidirler. Böylelikle kazadan kurtulanlara ayrıca bu işte çalışanlara da güven ve moral verebilirler.
ILO’nun madencilik yapan Avrupa ülkeleri, ABD ve Türkiye karşılaştırmasına göre 2015-2021 yılları arasında Türkiye en yüksek ölüm sıklığına sahip ülkelerden biridir. Almanya, İngiltere ve Norveç’te 100 binde 2-3 aralığındaki maden üretimi sektöründe ölümcül “iş kazası” oranı Türkiye’de 100 binde 37-52 arasında seyretmektedir. Meselenin kader ve fıtrat olmadığı bu resmi istatistiklerde gözler önüne açıkça serilmektedir.
Daha altı gün önce 14 Ekim 2022 tarihinde Bartın'ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü'ne bağlı bir maden ocağında patlama yaşandı. Maden ocağında yer altında kalan 110 işçiden 41'inin ölmesiyle Türkiye'de gerçekleşen en ölümcül iş ve madencilik kazalarından biri oldu.
Enerji Bakanı dün T.B.M.M.’de yaptığı konuşmada merkezi gaz ölçüm değerlerin ve son konuşmaların maden kara kutusu denen cihazlarda kayıtlı olduğunu beyan etti. Ayrıca Amasra maden ocağında metan gazı (grizu) patlaması öncesi merkezi gaz ölçümünde gaz oranının sınır 1.5 değerini geçtiğini de paylaştı.
Bu kurumların denetlenme noktasına en yetkili kurum olan T.C. Sayıştay Başkanlığı 2019 raporuna göre “Çalışılan damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu, dolayısıyla degaj ( ani yüksek gaz çıkışı) kapasitelerinin de yüksek olduğu, arıza zonlarında riskin daha da arttığı bilinmektedir.” diye dile getirilerek yetkililer uyarılmıştır. Raporun devamında “2019 yılında müessesenin dengelenmiş üretim derinliği -300 metre olmuştur. Bu derinleşme, ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına neden olmaktadır” denmiştir.
Sayıştay 2020 raporunda ise madende çalışması gereken işçi sayısının 476 olması gerekirken 276 olduğunu, hazırlık işçi sayısının 107 olması gerekirken 30 olduğunu ve barutçu görevindeki işçi sayısının 39 olması gerekirken sadece 1 kişi olduğunu kayda geçirmiş ilgilileri uyarmıştır.
Yukarıda açıkça yazmış olduğum resmi rapor içeriklerine göre bu maden ocakları Sayıştay’ca her yıl periyodik olarak denetlendiği fakat yapılan uyarıların ve tespitlerin göz ardı edildiği aşikârca görünmektedir.
Bu ve bunun gibi denetlenen maden ocaklarımızda, yeterli havalandırma sistemlerinin yapılmadığı, acil çıkış bacalarının yetersiz olduğu, işçiler için sağlanan sosyal yaşam alanlarının yeterli olmadığı görülmektedir. Ayrıca ihtiyaca göre maden ocağı içerisinde güvenli yaşam odalarının tesis edilmediği, iş güvenliği için gerekli tüm cihaz ve tedbirler alınmadığı gibi maden ocağının üretim kapasitesine göre olması gereken işçi sayısı yani norm kadronun tamamlanmadığı tespit edilmiştir.
Maden ocaklarında kapasitesine göre belirlenen işçi kadrosu sağlanmadığında çalışan maden işçilerinde yorgunluk, dikkat kaybı ve uzman olunmayan yerlerde çalıştırmalar meydana getirmektedir. Bunlarda açıkça bir maden felaketine adeta bir davet çıkarmak gibi olmaktadır.
Buraya kadar yaptığımız tespitler, yapılması gerekenler ışığında her maden kazası sonrası ülke yöneticileri ve sorumlular bu felaketleri kader ve fıtrata bağlamamalıdır. Kaza sonrası her türlü soruşturma ve sorumluların görevden el çektirme kararları derhal uygulanmalıdır.
Kaza meydana gelmiş maden ocağında tekrar çalışmanın ve üretimin başlaması için yapılacak olan adli soruşturma ve uzmanlarca hazırlanacak olan kaza raporu yetkililerce dikkatle incelenmelidir. Uzman yetkililerce son teknolojik gelişmeler ışığında alınması gerekli tedbir ve kazaları önleyici çalışmaların titizlikle bir an önce yapılması gerekmektedir.