Mağara insanları...

Murat YAZAN

Bugün size özel olduğunu düşündüğüm insanlardan söz edeceğim.

Günlük hayatta sıklıkla karşılaşırsınız. İş yerlerinizde, sıklıkla gittiğiniz kafelerde, hatta telefon rehberinizde onlardan biri veya birkaçı mutlaka vardır.

Çocukluklarından itibaren farklı oldukları anlaşılır. Yaşıtları arasında sivrilir, dikkat çekerler.

Gençlikleri zor geçer. Arkadaşları çoktur ancak “kendileri” gibi olanları bulmakta güçlük çekerler. Arkadaşlık ilişkileri genelde yüzeyseldir. Belki bir veya iki yakın dost…

İş hayatına atılmalarıyla birlikte yükselmeye başlarlar. Uğraşları her ne olursa olsun (sanat, spor ya da meslekler) her şey kendiliğinden olmaya başlar. Deli gibi çalışır, çalışmalarının karşılığını da fazlasıyla alırlar. Yıllar geçtikçe çevrelerindeki halka büyür. Gençler öğrenmek ve tecrübelerinden yararlanmak için peşlerinden ayrılmaz.

Bu insanlar fazla konuşmayı sevmezler ancak tecrübelerinden yararlanmak isteyenleri geri çevirmez, bildiklerini paylaşırlar. Bu arada gözleri “kendi gençliğine benzeyen” yeni meslektaşları aramaktadır. Bulduklarında fırsatı kaçırmaz, onlarla özel olarak ilgilenirler. Önemli görevlere gelmelerine, yükselmelerine önayak olur. Para hemen her şeyi satın alabilir ancak “tecrübe” satın alınamayan ender şeylerdendir. Tecrübenin bedeli zamandır. Zamanla kazanılır. Bu cümleyi unutmayın, birazdan yeni haliyle karşınıza çıkacak.

Büyük plazalar aynı zamanda büyük ormanlardır.

Zaman geçtikçe hırslı ve iştahlı yeni çalışanlar (genç aslanlar) plazalara (ormanlara) gelmeye başlar. Rekabet ortamı kızışmaya başlar. Trif ettiğim insan tipinin kadın olanları için durum daha zordur. İş hayatında “cam tavan” denen (ne olduğunu merak edenler için: https://onedio.com/haber/is-hayatindaki-kadinlarin-ve-azinliklarin-yukselmesini-engelleyen-faktor-cam-tavan-sendromu-891606 ) sorun yüzünden yükselmekte zaten sorun yaşayan kadınlar bu süreci daha sıkıntılı geçirirler.

Rekabet çoğu zaman liyakat üzerinden yapılmaz.

Ayak kaydırma, dedikodu, kuyu kazma sıklıkla kullanılır.

Tarif ettiğim insan tipi genelde naiftir, didişmeyi vakit kaybı olarak görür. Aklını ve zamanını bu tür şeylere harcamaz. Arkasını dönüp gider.

Elbet değerini bilecek başka şirketler, kurumlar vardır.

Bu süreçte zamanında önemli görevlere yerleştirdiği, yetiştirdiği meslektaşlarının kapısını çalar. Telefonda keyifli konuşulur, çırak ustasını ofisine davet eder. Usta ofise gelip çırağıyla iş aradığına dair konuşur. Kendisine destek olunacağından emindir. Ancak çırak ona “nasıl olabileceğini değil, neden olmayacağını” anlatmaya koyulur. Ekonomik şartlar, şirket politikaları ve son olarak da “yaş”... Yukarıda; “Tecrübenin bedeli zamandır. Zamanla kazanılır. Bu cümleyi unutmayın, birazdan yeni haliyle karşınıza çıkacak” demiştim... Bu durum usta için yeni tecrübedir.

Hayal kırıklıkları ve yaşamın zorlukları tarif ettiğim insanı üzse de yaşam onun önüne yeni seçenekler sunar. Televizyonda bu insanların özel hikâyelerini izlersiniz. Tekerlekli sandalyeleri, oyuncakları ücretsiz tamir eden yüksek mühendisler, kendisi ata tohumu üretmeye adayan ve bunun için orta Anadolu’da köye yerleşen eski CEO’lar görürsünüz. Hobisini geliştirip marangozluk yapmaya başlayan profesörlerle karşılaşırsınız.

Yazının başlığı olan “Mağara insanları” bir metaforu simgeler. Tarif etmeye çalıştığım insanlar günümüz insanından o kadar farklıdır ki, onlara şaşkınlıkla, “mağara insanıymış” gibi bakarlar. İnandıkları değerler, hayata bakışları, kendi varlık nedenlerini tekrar tekrar üretebilmeleri itibarıyla özel olan bu insanlarla karşılaşırsanız onları anlamaya çalışmayın. Onlardan biri değilseniz zaten ya anlamaz ya da yanlış sonuçlara varırsınız. En iyisi onlardan bir şeyler öğrenmektir.