Haberi duydum ama siyasete uzaktım ve uzakta kalmayı tercih ediyordum. Diğer yandan kendime verdiğim bir söz vardı; "Meral hanım parti kurarsa o parti için çalışırım" diye paylaşım yapmıştım.
İYİ Parti kurulunca değerli dostum Kadir aradı. "Gaziosmanpaşa’da ilçe kuruluyor katılmak ister misin?” dedi, "katılırım" dedim.
Süreç işledi, Meral hanımın Cumhurbaşkanlığı adaylığı için imza toplamak gerekiyordu.
Sadece 4 saatte gereken imzalar toplandı.
O günler, bugünler gibi değildi.
OHAL şartları vardı. Parti olarak paramız da devlet yardımı da yoktu. Herkes evinin nafakasından kıstı, partiye harcadı.
İlçe başkanlıklarının kirası, personel giderleri ve harcamaları ciddi para demekti. Biz de zengin insanlar değildik. Bugün de değiliz ama o günler gerçekten zorluydu. Aştık.
Genel Başkanımız o günlerde konuşacak kürsü bulamıyordu. Sehpaların üzerine çıkıp halka hitap ediyordu. O günler farklıydı.
Sevdiğim insanlar, dostlarım bana “faşist misin?” diye mesajlar attılar. “Niye CHP değil de İYİ Parti?” diye sordular. Anlattım, engelleyenler, arkadaşlıktan çıkaranlar oldu.
Muharrem İnce’nin doğru aday olmadığını yazınca daha fazlası beni arkadaşlıktan çıkardı. Gülüp geçtim. Benim yazdıklarımı daha sonra Özdil ve diğerleri yazınca o yazıları beğendiler. Benim yazdıklarımın ötesinde yorumlar yapıp İnce’ye hakaretler ettiler.
İYİ Parti’nin bugün geldiği noktadan gurur duyuyorum.
Siyaset sabır isteyen bir süreçtir. Yıllar önce “du bakalım” diyerek bize mesafeli duranlar bugün aramıza katılmak için can atıyorsa bu işi başardık demektir. İYİ Parti cazibe merkezi olduysa bu başta Genel Başkanımızın, sonra çaycısından vekiline herkesin başarısıdır.
Siyasette romantizm olmaz.
Beğenmedikleriniz, beğendikleriniz partiye dahil olacaklar.
Birileri “Partiyi biz kurduk” derken başkaları; “Ama biz daha ileriye götürürüz” diyecekler.
Siyasetin doğası bu.
Aslına bakarsanız siyaset çok da umurumda değil. Sahneyi bu konuda kararlı olanlara bırakıp akademik çalışmalara, STK’lar aracılığıyla topluma yararlı projeler üretmeye, kitaplar yazmaya, okumaya ve düşünmeye odaklanacağım.
Siyasetin eski dostları düşman, eski düşmanları da çıkarlar nedeniyle dost ettiğine tanık oldum. Bunlar benlik işler değil. O yolda yürüyenlerin yolları açık olsun.
Her şey bir yana, bu ülkenin Erdoğanizm’den kurtarılması lazım!
Siyasete girmemin arka planında bu amaç vardı.
Ben bu ülkenin diktatörce bir anlayışla yönetilmesini istemiyorum. Kurucu değerlerin bu ülkeye hakim olmasını istiyorum. Gençler için özgürlük, çocuklar için umut istiyorum. Kimsenin bir şey yazarken ya da konuşurken “başıma bir şey gelir mi, Silivri soğuk mudur?” diye düşünmesini istemiyorum. Gençler konserlerde coşsun, yaşam sevinci dolsun istiyorum. Hakaret eden bir Cumhurbaşkanı istemiyorum yahu… Bir Cumhurbaşkanı milletine nasıl hakaret eder?
En büyük mutluluğum, İYİ Parti’nin merkez sağdaki boşluğu doldurup millete umut ve gelecek vaat etmesi.
Genel seçimlere az kaldı ve sonuç belli.
Bu ülkeyi güzel günler bekliyor. O güzel günler kadınların ve gençlerin elinde yeşermeli. Siyasi kodların ve anlayışın değişmesi gerekiyor. “Ahmet gitti, Mehmet geldi” olmamalı artık. Siyasilerin ve bürokratların çalıp çırpmalarını engelleyecek yeniş bir anlayışa ihtiyacımız var. Yasalarla yolsuzluk ve hırsızlık yapanların eli kolu bağlanmalı.
Gençler söz sahibi olmalı.
Kadınlar söz sahibi olmalı.
Yeni ufuklar ve umutlar olmalı.
15 Mayıs sabahı bu ülkenin derin nefes aldığı bir sabah uyanmak istiyorum.
Çorba kazanında tek bir tuz tanesi kadar katkım olduysa, ne mutlu bana…