MESLEKTEN PARÇA PARÇA...

Cemile ALBAŞ

Ortakses.com ‘da yazı yazmaya başladığımda ifade etmiştim. Yazı konularım ağırlıklı olarak kadın, kadının toplumdaki ve siyasetteki yeri, uzun süredir gönül verdiğim klasik Türk sanatlarından ebru sanatı ve mesleki yazılar.

Bu yazımda 1982 yılında Maliye Bakanlığında başlayan ve Türkiye Kalkınma Bankasında devam eden kamu hizmetim ve bugün halen Yeminli Mali Müşavir ve Bağımsız Denetçi olarak devam eden bir mesleki hayatın tecrübelerinden günceli de öne çıkartarak parça parça bir şeyler söylemek istiyorum.

Türk Vergi Sistemi özellikle Katma Değer Vergisinin hayatımıza girmesi ile yeni bir döneme girmiştir. Zira bu vergi dolaylı vergi olması nedeniyle toplumda hemen hemen herkes tüketici sıfatı ile KDV’den nasibini almaktadır.

Bunun yanı sıra herkesin kısaca ÖTV dediği “Özel Tüketim Vergisi” ‘de tabir yerinde ise meşhur bir vergidir.

Bu iki vergi “Dolaylı Vergilerin” başında gelmektedir.

“Eğitimde KDV %8 ama pırlantada % 0 (sıfır)” veya “arabanın çıplak fiyatı KDV ve ÖTV toplamından az” sözlerini sade vatandaştan mali hukuk profesörüne kadar herkesten duyabilirsiniz.

Bütün bu söylenenler doğrudur! Çünkü Türk Vergi Sistemi politikası “Dolaylı Vergiler” üzerine oturtulmuştur. Bu hiç de sağlıklı değildir. Dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payı uzun yıllardır. %70-75 aralığındadır. Üyesi olduğumuz OECD ülkelerinde ise Bu oran ortalama %30-33’dür.

Türk vergi sisteminin kanayan bir yarası da adına kısaca “Vergi Barışı” denilen vergi aflarıdır. Özellikle son 15 yılda artık sayılarını hatırlayamayacağımız sayıda ve sıklıkta vergi afları gündeme gelmiştir. Bu durum devletçi bakış açısı ile “eldeki bir kuş daldaki üç kuştan daha iyidir.” mantığının ürünüdür. Ancak sağlıklı bir uygulama değildir.

Vergilerini zamanında ödeyen mükellefler için bir haksızlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu vatandaşlarımız kendilerini “enayi yerine konmuş” olarak görmektedirler.

Devlet vergi aflarını her çıkarttığında “Bu son vergi affı olacaktır” açıklamasını her defasında yapmaktadır.

Üniversitede bizim bölümlerden mezun olan öğrenciler verginin tanımını ezbere bilirler. Vergi “ kamu hizmetlerini karşılamak amacıyla, kişilerden ve kuruluşlardan kanun yoluyla cebren ve tek taraflı irade ile toplanan paralardır.”

Anayasamızın 73. Maddesinde de “Vergi Ödevi” başlığı altında hüküm altına alınmıştır.

KDV 30 yıldır Türk vergi sisteminin içinde yer alıyor. Son günlerde hükümet ve Maliye Bakanlığı KDV’de reform başlığı sunumuyla “sonraki döneme devreden KDV’ni yapılan düzenleme ile belli usul ve esaslar çerçevesinde iade edeceğiz.” dedi ve bir kanun taslağı hazırladı, TBMM’ne sundu.

Ancak biz bunun mümkün olamayacağını basit bir dille soranlara anlattık. Onlar da anladılar.

Sonunda geç de olsa hükumet olmayacak duaya amin demekten vazgeçti ve “maliyetler doğru hesaplanamayacağından” gerekçesi ile “sonraki döneme devreden” KDV’nin mükellefe iadesi ile ilgili düzenlemeyi kanun tasarısından çıkarttı.

Gerçek şuydu! Devlet kuruluşlarına ait iktisadi işletmelerin talep ettiği KDV iadeleri hariç olmak üzere KDV’da mevcut düzenlemelere göre devletten özel sektörün iadesini talep ettiği KDV tutarının yaklaşık 150 milyar Türk Liradır.

Bu tutarın üzerine bir de ilave KDV iadesi yapılması Türkiye’nin ekonomik gerçekleri ve bütçe imkânları ile mümkün değildir.

Mevcut Maliye Bakanı Naci AĞBAL çok kısa süre önce kanunlaşan torba kanun öncesinde de “ Kurumlar Vergisi 2018 yılından itibaren kademe kademe olmak üzere 1-2 puan indirilecektir” açıklamasını ulusal televizyonlardan yapmış ancak tam tersine torba kanun ile 2018 yılından geçerli olmak üzere kurumlar vergisi oranı %20’den 22’ye yükselmiştir.

Devletin herkesten gücü oranında vergi alması esas olmasına rağmen Türk vergi sisteminin temel yapısını bozan dolaylı vergiler ve sık sık tekrarlanan vergi aflarından ivedi şekilde vazgeçmelidir.

Ülkenin temel değerlerinin başında “Adalet” gelmektedir. “Vergi Adaleti” de bunun bir parçasıdır.