MEVLANA NE DEMİŞ!..

Hülya SEZGİN

Feysbuka kötü alıştık. Her zaman dediğim gibi paylaşımlarda doğrusu da var, yanlışı da… Güzeli de var, çirkini de…
Kimi zaman abuk sabuk, saçma sapan ve sanki birilerinin çıkarına hizmet eder gibi söylemler de görüyorum ki işte o zaman çileden çıkıyorum… Çünkü anlayamıyorum!..

Örneklemem gerekirse bunlardan biri şöyle:
“Kötü yaradılışlı kişi Allah’a yalvarmasın diye Allah ona dert keder vermez. Unutma Firavun’un başı bir kez bile ağrımadı.” İmza Mevlana
Haydaaaa!.. Yani biz her hasta olan kişiye Allahın sevgili kulu gözü ile mi bakmalıyız? Öyle mi peki?
Bu sözü Mevlana nasıl söyler? Mevlana bundan  yaklaşık sekiz yüzyıl önce yaşamış.  Ama her dediği, yazdığı kayıt altında... böyle söylemler yeni yeni ortaya çıkıyor.

Bana sorarsanız Allah'a bir çeşit hakarettir böyle söylemler.  Hiç güzel Rabbim kendine yalvarsın diye kulunu hasta eder mi?  Bizim yalvarmamıza ihtiyacı mı var? Yarattıklarından en sevdiği  olan kullarını yoksa sevmiyor mu?

Bu lafı okuduktan sonra düşünmeye başladım.  Gözümün önünden kişiler geçiyor.

İyiler… kötüler… orta halliler…

Söze göre çok hasta olanların iyi, başı bile ağrımayanların kötü olması gerekiyor ya!
İyi bildiğim birine bakıyorum çok hasta. Durumuna üzülmekle birlikte seviniyorum da.  Allah onu seviyor!
 “İyilik meleği değil ama kötü biri de değil” diye düşündüğüm birinde ise tansiyon, şeker, kalp her şey var…  Ama kişinin bu hastalıklarında Allah’ın payı elbette yok.… Öyle ki “Homili gırtlak, tumba yatak” boğazına dur demeyi bilmiyor. Önüne geleni Abbas’ın kör kazı gibi yutuyor. Hareket yok. Spor  yapmak dersen… Onu da televizyon karşısında maçları, plates yapanları seyretmek sanıyor. Çünkü elinde çerez, divana uzuuun oturmuş bir yandan yiyor, bir yandan seyrediyor…

Sonra kötü diye aklımdan geçirdiğim başka birine bakıyorum kanser olmuş. Ve başka pek çok hastalığı var. Allah Allah! E ama bu kişi kötüüü!.. Yaptığı zulüm, yediği tüyü bitmemiş yetim hakkının haddi hesabı yok. Bu yalnız benim düşüncem değil ki! Onu tanıyanların pek çoğu bu konuda hemfikir… Eee nasıl oluyor bu?

Şimdi  Allah bu kişiyi de mi çok seviyor? Hastalıkları var diye yaptıklarını unutup iyi insan mı kabul edeceğiz onu?..

Bir de diğer taraftan şöyle bir durum var. Çevresindekilere eziyet, kötülük etmiş kişiler bir kötü hastalığa yakalandığında “Allah cezasını vermiş işte… sopası yok ki!” demiyor muyuz?

Diyoruz  demesine de bu sefer kafam temelli karışıyor.

Kötü bir hastalığa yakalanan kimseler kötü mü? İyi mi? Günahkâr mı? Sevapkâr mı? Allah bu kişiyi seviyor mu? Kızıyor mu?..

Diyorum ya aklım almıyor, mantığım kabul etmiyor…
Öyle söylemlerle beynimizi yıkıyorlar ki anladıysam ne olayım. Zaman zaman sorunlarla, dertlerle karşılaştığımızda  “ Sadece şükretmek  öğretiliyor bize; çözmek değil…”

Oysa evet isyankâr olmayalım ama çözmeye odaklanalım.  Allah akıl vermiş, fikir vermiş. Her şey ondan gelecek olsaydı akla ne gerek vardı. “İsyankâr olma” derken de sanki “Vazgeçme, düze çıkmak için çabala” diye anlıyorum ben...

Buradan şu sonuca gidebilir miyiz? Mevlana’nın sözü diye sunulan bu sözden Mevlana’nın hiç haberi olmadı. Bana sorarsanız bu söz anlatmaya çalıştığım gibi olmalı. Yoksa her hasta olan kişi  bakın beni Allah ne kadar seviyor, ben çok iyi biriyim diye böbürlene böbürlene gezmeye kalkışacaktır ortalıkta…

Bazı söylemlerle “Dert-çile çekmenin”, “Hasta-sökel olmanın”, “Acılar içinde kıvranmanın iyi olduğu öyle bir övülüyor ki nerede ise sağlıklı ve mutlu olduğumdan utanacağım. Oysa güzel yaradanım bizi sevmiyor mu? Biz onun yarattıkları içinde en sevdiği değil miyiz?

Hadi kendimizden pay çıkartalım. Hiç çocuklarımız sağlıksız ve mutsuz olsunlar ister miyiz?  Onların hasta durumunu gördükçe sevinir, daha mı çok severiz?..

Diyorum ya aklım almıyor!..

HÜLYA SEZGİN / Kültür sanat bölüm yönetmeni
www.haberhurriyeti.com