MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin 14. Olağan Kurultayı'nda yaptığı konuşma ile AKP Genel Başkanı'na 'biat' anlamına gelen sözler söyledi.
Önce "Benim için bu bir final, yasanın verdiği yetkiyle bu seçim benim son seçimim” diyen Tayyip Erdoğan’a "Bizi bırakma" diye adeta yalvardı:
"Ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın. Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz."
Bahçeli’nin bu sözlerinde üç husus dikkat çekiyor:
İlk olarak "yasanın verdiği yetki" yani "Anayasanın ‘bir kişi iki dönemden fazla Cumhurbaşkanı adayı olamaz’ kuralını bir kere daha delmenin bir yolunu buluruz" mesajı vermek…
İkincisi, "Türk Milleti ("bu millet" mi desek acaba?) senin gibi lider bir daha çıkaramaz" mesajını vermek.
Üçüncü olarak da "Kurucu lider Atatürk" ifadesini "eski yüzyıl" sandığına kilitleyip, "yeni yüzyıl" için "kurtarıcı lider Erdoğan" sloganı yaratmak…
"Yeni yüzyıl"dan kasıt 21. yüzyıl olmasa gerektir. Muhtemelen AKP’nin "Türkiye Yüzyılı" sloganına göndermedir.
"Kurtarıcı lider" tanımının sebebini ben anlayamadım.
"Türk milliyetçisi" olmadığı gibi "milliyetçiliği ayakları altına alan" Tayyip Erdoğan "yeni yüzyılda" Türkler'i kimden ve nasıl kurtaracaktır?
Benim bildiğim Devlet Bahçeli bu cümleyi kurduysa bir bildiği olmalı. Bundan sonraki aşamalarda siyasi hamlelerini yorumlayabilmek için bu cümle hep kafamızın bir köşesinde kalmalı.
* * *
TÜRK MİLLİYETÇİLERİ İLE SİYASAL İSLAMCILAR BİRLEŞEBİLİR Mİ?
MHP, 1969’da kurulmuş, köklü bir siyasi partimizdir. Tek başına iktidar olamasa da koalisyon hükümetlerinde yer alarak ülke yönetiminde sorumluluk üstlenmiştir.
27 yıldır MHP Genel Başkanı olan Devlet Bahçeli partisini son 7-8 yıldır AKP’ye eklemledi. İktidar olmaktan tamamen vaz geçen MHP, "Devletin başına Devlet gelecek" sloganından bile vazgeçti, Erdoğan’ı lider belledi. Bazı devlet kurumlarında etkili olmayı iktidara ortak olmak sayarak teselli oldular.
Oysa ki siyasi partiler rakipleri olan diğer partilerden farklı bir dünya görüşü ve programa sahip olurlar. Fikirlerini hayata geçirmek için de iktidar olmak isterler.
MHP’nin AKP’ye eklemlenmesi, siyaset literatüründe pek rastlanan bir olay türü değil. Şu sorunun cevabının verilmesi gerekli:
Mademki Ak Parti lideri Erdoğan’ı “kurtarıcı lider” olarak görüyorsunuz, mademki iktidar sorumluluğuna ortak olmamak için hükümette bakanlık dahi istemiyorsunuz, mademki seçim afişlerinde ampul ile üç hilal, Erdoğan’la Bahçeli birlikte… Peki, neden birleşmiyorsunuz?
AKP içindeki "siyasal İslamcı" kanadın MHP’nin AKP’ye eklemlenmesini istemediği biliniyor. Ama AKP oyları erimeye devam ettiği için Recep Tayyip Erdoğan MHP’nin desteğine muhtaç.
Buna karşılık, AKP ile kaynaşmaya itiraz edebilecek kitle ayrılarak İYİ Parti’yi kurduğu için, MHP içinde Bahçeli’nin bu politikasına itiraz edecek kimse kalmadı.
MHP’nin (Bahçeli’nin) bu şartsız ve kısmen karşılıksız aşkı 55 yıllık Ülkücü hareketin emektarlarını rencide ediyor.
MHP’nin ve AKP’nin siyasi kimlikleri arasında ciddi farklar vardır. Birisi Türk milliyetçiliğini, diğeri siyasal İslam’ı temel alır. Bu siyasi kimlik farkına rağmen birleşme kolay değildir.
* * *
TÜRKİYE’DE SİYASİ AKIMLAR
Son 50 yıldır, Türkiye’de siyasi hareketler 5 ana yoldan gelişti. Bu siyasi çizgilerin etkisi daha uzun yıllar devam edecektir.
· Merkez Sağ denilen DP- AP (Menderes- Demirel) çizgisi 1980 darbesinden sonra önce DYP ve ANAP’a bölündü. Hep iktidarda kalmaya alışık bu zümrenin büyük kısmı, AKP kurulduktan sonra bu partinin içinde büyük ölçüde asimile oldu.
· CHP’nin başını çektiği sol kanat Türkiye’de %22-25 mertebesinde bir oy tabanına sahip. Atatürk’ün kurduğu bu partimiz ulusalcı, sosyal demokrat, sosyalist unsurları bünyesinde toplasa da iktidar alternatifi olacak bir kitlesel desteğe ulaşamadı.
· Necmettin Erbakan’ın lideri olduğu Millî Görüş partileri MSP’den bu yana çok çeşitli isimler aldı. Bu kitle içinde siyasal İslamcılardan, mütedeyyin muhafazakar Müslümanlara kadar farklı tonlarda din algısı olanları topladı. Bu görüşün günümüzdeki temsilcileri SP ve YRP.
· 2002’de AKP’nin “Millî Görüş gömleğini çıkardık” diyerek yola çıkmasıyla Türkiye’nin siyasi dengeleri değişti. “Siyasal İslamcı” lokomotifin çektiği vagonların yolcuları arasında “merkez sağ” yanında “solcu/ liberal aydınlar” ve az sayıda “milliyetçiler” de vardı. Zamanla partide siyasal İslamcılar tam hakim oldu. Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçip, tek adam yönetiminin benimsenmesinden sonra Ak Parti kurumsal kimliğini Erdoğan’ın şahsında eritti.
· Alparslan Türkeş’in liderlik ettiği Milliyetçi Hareket Partisi içinden Türkeş’in sağlığında Muhsin Yazıcıoğlu’nun BBP’si çıktı. A. Türkeş’ten sonra, Devlet Bahçeli’nin yönettiği, MHP’nin içinden kopan Türk Milliyetçileri de İYİ Parti ve Zafer Partisi’nde kümelendiler. Türk milliyetçilerinin dağılmış oylarının toplamı yüzde 25 civarında.
· Türkiye’deki siyasi hareketlerin beşincisi, terör örgütü PKK’nın gölgesinde siyaset yapan ve zamanla çeşitli isimler alan, son olarak DEM Parti’nin temsil ettiği kanat. Yüzde 10 mertebesinde bir kemik oyu bulunan bu siyasi grup, bağımsız hareket edemediğinden, bir türlü Türkiye partisi olamadı. Devlet bu kitlenin “dağda değil ovada siyaset yapmasını” istiyor. Fakat bu partiler dağın etkisinden kurtulamıyor.
* * *
ERDOĞAN’DAN SONRA…
Önümüzdeki dönemde bu siyasi akımların kaderi Erdoğan’ın siyaset sahnesinden çekilmesiyle temelden değişecek.
Erdoğan’ın siyaset sahnesinden çekilmesi sağlık sorunları, ölüm gibi biyolojik sebeplerle olabileceği gibi Anayasal kural gereği hukuki veya seçilememe gibi siyasi sebeplerle de "final" söz konusu olabilir.
Gerçi Anayasal kuralları delmek için Erdoğan ve yandaşlarının elinde imkanlar olduğu malum. Son seçimde Anayasa'nın "3. defa aday olamaz" kuralı delinmedi mi?
Netice hiçbir makam sonsuz değil. Erdoğan ve Bahçeli’nin siyaset sahnesinden çekilmesi de bir temenni değil, "Sultan Süleyman'a bile kalmayan dünya" gerçeği. Belirsiz olan sadece zamanı.
Benim neslim için geç olabilir ama “Erdoğan sonrası Türkiye’nin” dizaynını kimin ve nasıl yapacağı çocuklarımız ve torunlarımız için önemli...