Milletin canı da malı da feda olsun...

Ruhittin SÖNMEZ

Mademki Allah sizi bize lütfetti, “bu millet” size oy verdi, yönetme yetkisi verdi; milletin canı da malı da size feda olsun.

Yeter ki siz iktidarda kalın. Sizin dışınızdaki “zillet” dediğiniz kesimi temsil eden “terörist”, “yüzsüz”, “terbiyesiz adamcağızlar” sizi seçimlerde yenip makamınızdan etmesinler. Allah muhafaza böyle bir şey olursa sizin bütün “sırlarınızı” ifşa etmek ve hatta “hesap sormak” cüretini bile gösterebilirler.

Siz ki seçkin ve üstün özelliklerinizle bu millete hizmet etmek gibi bir fedakârlık içindesiniz. Milletin de sizin için canını, malını feda etmesinden daha doğal ne olabilir ki?

Sizler mübarek insanlarsınız. Baroların, derneklerin mensubu olan sıradan ve günahkâr insanların katıldığı kongrelerle,  sizin kongrelerinizdeki virüsün davranışı bir olabilir mi? Sizler okuma, üfleme, aşılama, test dahil maddi ve manevi bütün tedbirleri almışsınızdır.

Bütün şehirlerden binlerce kişiyi Ankara’ya davet edip spor salonunda “lebalep” topladınız. Canını sizin için feda etmeye hazır müritlerinizin trans halinde sloganlarıyla mest oldunuz. Bu kadarcık hazzı size çok görenler utansın.

Bazı münafıklar “her hasta kendisinden başka iki kişiye bulaştırırsa bu patlamadır” diyorlar. Şaha satrancı öğreten bilge ile alakalı efsaneyi hatırlatıyorlar:

“Malum şah hocasına ‘dile benden ne dilersin’, der. Alçakgönüllü görünümündeki açıkgöz bilge, boynunu bir yana eğer ve satranç tahtasının ilk karesine bir buğday tanesi, ikinciye iki, üçüncüye 4, sonra 8, 16 buğday tanesi diye devam etmesini, toplamı da lütfetmesini ister. Şah, bu çok mütevazı dileğe şaşar ama kabul eder. Sonra ülkedeki buğday stokunun bu dileği karşılayamayacağı anlaşılır. Öyle ya, sadece 64’üncü karede 2’nin 63’üncü kuvveti kadar buğday vardır. 10’un önüne 19 sıfır koyarak görebilirsiniz bu sayının yaklaşık değerini.”

Bu efsane doğruysa yani virüs bu şekilde yayılıyorsa yandık” diye hayıflananlara şaşarım.

Sizin rakamlara takla attırmadaki becerilerinizden haberleri yok.

Hem de eskisi gibi her pozitif çıkanı, her belirti göstereni hastaneye almadan evde tedavi etme yeteneğinizden de haberleri yok. Baksınlar bakalım hastanelerde yoğun bakımlar dolmuş mu?

Sizin “yaptıklarınıza hayalleri bile erişmeyen” nankör ve müzmin muhalifler var. Bunlar her esere karşılar. İstanbul’un acil ihtiyacını karşılamak için Atatürk Havalimanı pistinin üzerine bile hastane yaptırdığınızı dahi eleştiriyorlar.

Bu eleştirenlerin evlerine büyük kongrenize katılan “virüs taşıyıcı” müritlerinizi gönderseniz ne iyi olur. Böylece bu hastanelerdeki tedavi hizmeti kalitesini bizzat görmelerini sağlarsanız, belki yaptıklarınızın önemini anlarlar.

Sizin dünyada kimsenin görmediğini görme, akıl edemediklerini yapabilme kudretinizi göremiyorlar.

65 yaş üstünü toplumdan tecrit etmekle, genç nüfusun sağlığını korumak gibi olağanüstü tedbirinizin kıymetini de bilmiyorlar. 65 Yaş üstü vatandaşlarımıza dünyada ilk defa kendi üstlerinde aşı denemesi yapma ayrıcalığı tanımış olmanızın kıymetini bilmiyorlar.

"Hijyen, kalabalıktan kaçınma, maske ve sosyal mesafe…” Bunlar Kongre salonlarını dolduran cesur taraftarlarınızın size olan bağlılıklarını gösterme fırsatını heba etmeye değmez kurallar.

Ne yani? Siz Norveç Başbakanı gibi, 10 kişiden fazla olan ailenizle doğum günü kutlaması mı yaptınız? Kutsal bir mücadele için onbinlerce gönüldaşınızla kongre yapan size emniyet soruşturma açacak değil ya!

Ne demişti George Orwell "hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu.” Bu söz günümüzde sadece sizin açınızdan geçerli olabilir. Bırakın bu kurallar, kısıtlayıcı yasalar muhaliflere uygulansın.

Yeter ki siz iktidarda kalınız…

“Bu uğurda gerekirse canımı veririm” diye Ankara’ya koşan “cesur yüreklere” selam olsun!

*  *  *

LÜTFUN DA HOŞ, KAHRIN DA HOŞ

Sadece 4 buçuk ay yaptığı Merkez Bankası Başkanı görevinden alınan Ağbal’ın “devlet terbiyesini” ve Saray’a “sadakatini” bu muhalif denilenler bir türlü anlayamıyor.

“Görevden alındığı için mutlu oldu, bir beladan kurtuldum diye seviniyor” diye yorumluyorlar.

Kendisini çeşitli görevlere getiren, sonra alan, sonra başka bir göreve getiren velinimetine şükranlarını sunmasındaki derin manayı, “lütfun da hoş, kahrın da hoş” anlamındaki ulvi ifadeleri kavrama yeteneğinden yoksunlar.

Tıpkı 4,5 ay önce büyük bir fedakârlık göstererek görevden affını dileyen Damat Bey’in nezaket ve efendiliğini anlamadıkları gibi.

Bakın aldığı terbiyenin büyüklüğüne ki, “büyüğümü üzmüş olabilirim” kaygısı ve üzüntüsüyle aylardır halk içine çıkmadı. Hatta sosyal medya hesaplarını bile kapattı.

Bu muhalifler, kendi liderlerine bile çemkiren bir kültürden geldikleri için, “yüce Başkan’ın” mübarek bedenini çevreleyen enerjisini yani “aura”sını algılayamıyorlar.

O enerji alanına girenlerden bazılarının, O’nun aurasının yüksek voltajı karşısında çarpılması doğal bir fizik olayıdır.

Bu yüzden, yok efendim “finansal çevrelerin güveni kayboldu”, yok efendim “hayatının en büyük hatasını yaptı”, yok efendim “bir kararname ile milletimiz bir trilyon TL fakirleşti” gibi değerlendirmelerin hiçbir kıymeti yoktur.

“Ekonomi daha da sarsılır, dolar çıkar, faizler yükselir. Bunlar yüzünden bir kısım insanlar daha işsiz kalır, daha çok insan fakirleşir” diye üzülmeyiniz.

Rahat olun. Yandaş medyaya göz kulak verin, huzur bulun.

Orwell’in 1984 romanının bitiş cümlesi olan “Big Brother’ı seviyorum” der gibi, şunları söyleyin:

“Yeter ki yüce başkanımızın enerjisi bitmesin, iktidardan hiç gitmesin.”

“Malımız da paramız da canımız da uğruna feda olsun.”

NOT: İroni yapmak bazen risklidir. Ama yine de denedim.