Geçenlerde İYİ Parti milletvekili Sayın Yavuz Ağıralioğlu ve bir grup arkadaşla sohbet ettik.
Yavuz Bey güzel bir tespitte bulundu; "Bizler sürekli Türk milliyetçisi olduğumuzu söyledik ama millet için olması gereken milliyetçiliği devlet için yaptık, daha doğrusu yaptırılmaya zorlandık"
Kısaca "Millet endeksli milliyetçilik" yerine "Devlet endeksli milliyetçilik" yaptık veya yaptırıldık.
İşte MHP'nin durduğu eksen "Devletin milliyetçiliği" olduğundan DSP ile de hükümet olunduğunda, Ekmeleddin'in CHP ile ortak aday çıkarılmasında da veya AKP ile Cumhur İttifakı'nın oluşturulmasında da fark eden bir şey olmadı. Rahşan Ecevit Türk milliyetçilerine hakaret etti ama DSP ile hükümet kuruldu, Erdoğan Türk milliyetçiliğini aşağıladı ama Cumhur İttifakı kuruldu, kaset suikasti ile MHP baraj altına itilmek istendi, CHP seçmeni sahip çıktı barajı aştı ama bugün MHP ve Devlet Bahçeli tarafından en çok hakaret derecesinde eleştirilen CHP.
Peki MHP, bu çelişkileri niçin yaşamaktadır? Nedeni, Yavuz Ağıralioğlu'nun dediği gibi "Devletin milliyetçiliğini" yapmasındandır. Diğer bir ifade ile hangi konjonktürde olursak olalım o an için devlet yönetiminde kim muktedir/hükümet ise MHP o muktedirin istediğini yapmak durumunda, çünkü misyonu o. O nedenledir ki; AKP'nin bütün yanlışlarına rağmen MHP'nin misyonu "Devletin milliyetçiliğini" yapmak olduğundan hiç bir zaman iktidara talip olmak da dahil farklı arayışlara girmeyecektir, zira AKP'ye rağmen farklı arayışta olmak "Milletin milliyetçiliğini" yapmak anlamına gelecektir.
Bir örnekle meramımı daha iyi anlatmış olayım. Andımızın okunmasına AKP ile engel olan MHP, bunu devletin milliyetçiliği adına yapmıştır, buna mukabil İYİ Parti "milletin milliyetçiliğini" yaparak da buna engel olmak için bir irade ortaya koymuştur.
İYİ Parti projesi İşte bu devletin milliyetçiliği/milletin milliyetçiliği ayrışmasının zorunlu kıldığı milletin milliyetçiliği yapma üzerine geliştirilmiş bir projedir. Bu projenin içinde olup emeği geçen birisi olarak diğer vasıflarımı önemsemeyebilirim belki ama bu tarafımla gurur duyuyorum.
Tarkan'ın ''Geççek'' şarkısı üzerine
Tarkan'ın şarkısının mana ve öneminin kendi üzerilerine tam da oturan dikilmiş bir elbise olduğunu fark edenler, şarkının sözlerini Türkçemize gösterilmesi beklenen hassasiyet üzerinden eleştirerek Tarkan'ı itibarsızlaştırmak istiyorlar.
Neymiş efendim "Geççek" denince Türkçemiz bozuluyormuş. Bozulmaz efendim; aynen doğrusu "Ana" yerine "Anne", doğrusu "Alma" yerine "Elma" dediğimizde bozulmadığı gibi. Tarkan, şive farklılığının yarattığı tebessümü kullanarak sözlerini daha dikkat çekici hale getirmiştir.
Lehçe farkları konuşma dilinde Türkçemize zenginlik katarken, yazı dilinde kullanılması elbette doğru değildir. Bu özellik çelişki gibi görünse de konuşma dilimizin çok farklı bir zenginliğidir.
Pislik atmayın, yapacak bir şey yok "Gitceniz gari"
"Erdoğan gidecek" demek suç mu?
Neymiş efendim; bütün kurgular "Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin" üzerineymiş. Evet, Erdoğan ve birleşenleri alayı gidecekler; seçimle ve sandığa gömülerek gidecekler inşallah.
Sanki Erdoğan'ın gitmesini istemek suçmuş gibi bir eda ile muhalifliğimiz sorgulanıyor.
Evet, son derece hararete maruz kalıp şu içme ihtiyacı duyan, bir yudum içtikten sonra dahi gerekirse ölmeye bile razı olacak düzeyde Erdoğan ve her türlü tahakkümünün sona ermesini; oylarımızla ve sandığa gömerek arzuluyorum.
Sanki Allah'ın seçip, dünyaya gönderdiği icazetli kulu olup, dokunulmazlığa binaen üzerine laf söyleyenin yanacağı üstün vasıflı bir insanmış gibi trolleri ile Türk milletinin tek, son seçeneği ve şansıymış gibi takdim edilmesi öyle olduğu anlamına gelmez, şüphesiz Türk anaları geçmişte ne evlatlar doğurdu, daha neler doğuracaklardır inşallah, gölge etmesinler yeter.
Bu resmin anlamı "Umuda kapı aralamak"tır...
Yirmi yıl öncesine kadar siyasi parti liderlerinin bir araya gelerek istişarelerde bulunup siyasi sıkışmışlıklarda çözüm arayışlarına benzeyen bir sahnenin tekrarı gibi; çok geç de olsa "Umuda kapı aralanmıştır" artık. Kalpleri kin ve öfke ile bezenmiş haset ve fesat çukurunda debelenenler bu sahneden ürkeceklerdir ama kimin umurunda, elbette birileri çıkacak keyfi ve örfi iradeye itiraz edecektir aynen Sivas ve Erzurum kongre süreçlerinde olduğu gibi.
Sayın genel başkanları tebrik ediyorum, ayağınıza taş değmesin, Allah yar ve yardımcınız olsun inşallah.
Enerji şirketlerinin bana kestikleri faturaya itirazım devleti niçin ilgilendirir ki?
Velev ki ben bir mal veya hizmet aldım, faturası geldiğinde bakıyorum fahiş bir rakam; elbette itiraz edip gerekirse "Ben bu rakamı ödemeyeceğim kardeşim, bunu düzeltin lütfen" diyebilirim. Benim itirazımdan devlete ve hükümete ne ki; Cumhur İttifakı dağıtım şirketlerinin avukatlığına soyundu? Dağıtım şirketlerine sattıkları elektriğin hesabını onlardan sorsunlar, onların bizlere sattıkları elektriğin hesabını soramazlar.
Elektrik dağıtım şirketine "Gönderdiğiniz faturadaki meblağ fahiş bir rakam, ödemek istemiyorum" demek taraflar olarak elektrik dağıtım şirketi ile beni ilgilendirir hükümeti ilgilendirmez, zira bizler sözleşmeyi hükümet ile değil dağıtım şirketi ile yapıyoruz...