Bu yazı 18 Eylül 2013 tarihinde Turan Sesi sitesinde yayımlanmış, üzerine ikinci eğitim öğretim yılına girmemize rağmen bu yıllar içinde milli eğitimde yine her sene yaz-boz uygulaması devam etmiş olup bu sezon sınıf geçme uygulamalarında yine değişiklikler olmuştur.
Metinde dile getirdiğimiz milli eğitimin temel sorunun aynı olduğunu gördüğümüz için tekraren yayımlıyoruz.
***
Yeni açılan Eğitim ve Öğretim yılının Öğrenci, Öğretmen, Veli ve bütün vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyoruz.
Ancak eğitim yine sancılı, yine eğitimin önüne taş döşenerek yeni sezona başladı. Onbir yıllık tek parti iktidarımız eğitim sistemimiz ile o kadar oynadı ki, bunları tek tek sayıp değerlendirmeye kalksak bu değerlendirmeyi ne bir insan yapabilir ne de onlarca makaleye sığar.
Bazı insanlarla karşılaşırız. Öne çıkan hatalı tutumları ve uygulamaları vardır. Bunlar halk arasında konuşulur, eleştirilir bazen de eğlence vasıtası olur. Ama bazı insanlarla karşılaşırız onların hataları çoktur. Hangi birini öne çıkarıp sayacağımızı şaşırırız. Bu durumlarda artık o insanlar ciddiye alınmaz ve hiçbir yaptıkları da eleştiriye tabi tutulmaz. Bu gibi insanlar için halk arasında ancak “Doktor ona dokunmayın dedi.” gibi söylemler geliştirilir. Çünkü devenin eğri olmayan tarafı kalmamıştır.
Bu sebeple öne çıkan bazı uygulamaları değerlendirmeye çalışacağız.
Sabık Milli Eğitim Bakanlarından Hüseyin ÇELİK iddialı başladı. Öğretmenlerin de Öğretim Görevlileri gibi kendilerini geliştirmeleri ve kahve köşelerinden kurtulmaları için “Uzman Öğretmen” ve “Baş Öğretmen” kadroları ihdas edileceğini, “Kariyer Basamakları Yükselme Sınavı” yapılarak bu kadroların doldurulacağını, öğretmenlerin kariyer yapmalarını teşvik etmek amacıyla sınav dönemlerinde doğrudan Yüksek Lisans diploması olanların “Uzman” Doktora diploması olanlarında “Baş Öğretmen” olacağını ilan etti ve düşüncesini hemen yürürlüğe koyup sınav sürecini başlattı.
Bakanlık konu ile ilgili yayınladığı sınav kılavuzunda sınavın iki yılda bir yapılacağını ve terfilerin sınav dönemlerinde gerçekleştirileceği duyurdu. 2005 yılında yapılan son sınavdan bu yana sekiz yıldır bakanlığın kendi ilan ettiği takvim işlememektedir. Yüksek lisans sahibi olanlar “Uzman” ünvanını almak için mahkeme yolunu seçmektedirler.
Nimet Çubukçu geldi. İşe düz liseleri kaldırmakla başladı. Liseler Anadolu veya Meslek liseleri olarak ayrıldı. Böylece ortaya yeni bir garabet çıkıverdi. Zira Anadolu Liselerinin albenisi ortadan kalktı. Anadolu’ya dönüşen düz liselere öğrenci kaydı için gerekli olan puanlar düşük kaldığından bu liseler için “Çakma Anadolu Liseleri” tabiri doğdu. Lise müdürlüklerine okulunuzun dönüşeceği tür için rapor hazırlayın dendi. Ama raporların çoğu dikkate alınmadı. Bazı ufak liseler kapatıldı.
Bir gecede torpilli ilçelerde Anadolu Öğretmen liseleri açılıverdi. Sınav kazanan öğrenciler tercih ettikleri okula gittiklerinde başka bir okul binasının üst katında tek bir kurucu müdür odası ile karşılaştılar.
Anadolu kadrosunda ki öğretmenlerin veya lise kadrosunda ki öğretmenlerin durumu halen belirsizliğini koruyor.
Aynı hükümetin değişik bakanları zamanında liselere giriş sınavları çeşitli defalar değiştirildi. LGS (Liselere Giriş Sınavı) kaldırıldı yerine OKS (Ortaöğretim kurumları Sınavı) getirildi. OKS kaldırıldı yerine üç sınavdan oluşan SBS (Seviye Belirleme Sınavı) getirildi. Üç aşamalı SBS kalktı yerine tek aşamalı SBS sınavı getirildi. Şimdi SBS tamamen kaktı, yerine ne getirileceği belli değil.
Derken Ömer DİNÇER diye bir bakan geldi. Her şeyi ayaküstü yapan bakanımız milli eğitimde taşları iyice yerinden oynattığı gibi oldukça radikal değişikliklere imza attı.
Hiç tartışmadan neredeyse akşamdan sabaha karar vermiş gibi eğitim sistemimiz baştan sona değişti. Meşhur 4+4+4 sistemi ile ilköğretim yeniden ikiye ayrıldı. İlkokul 4 yıla indirildi. Okula başlama yaşı küçültüldü. Ortaokulların önemli bir bölümü İmam-Hatip Ortaokulu haline dönüştürüldü.
Böylece 28 şubat’ın yanlış uygulamaları başka bir yanlışla karşılık bulmuş oldu. Eğitim çalışanları, bilim insanları, siyasi partiler ve memur sendikaları başta olmak üzere sivil toplum örgütleri bu uygulama iyi olsa bile hiç test etmeden başlanmamalı, bazı pilot uygulamalar yapılmalı fikrini savunmalarına rağmen hükümet tarafından hiç biri dikkate alınmadı.
Tavsiyeler ve eleştiriler dikkate alınmayınca hata olmaması gerekir. Hata olursa da o zaman kendi başına buyruk uygulamarı yapanların en azından biraz mahcup olmaları ve daha sonra ki uygulamalarında daha dikkatli olmaları lazım gelir. Ama ne gam!
İlkokullar 4 yıla indirildiğinden dolayı sınıf öğretmenlerinin önemli bir bölümü açığa düşerken ortaokullarda görev yapmak üzere branş öğretmeni açığı doğdu. Bakanlığın sorunu çözmek için alan değişikliği imkanı vermesi bile başlı başına kendi yaptığı hatanın itirafından ve telafi edilmesinden başka anlam taşımazken uygulamanın başladığı 2012-2013 sezonunda öğretmen tayinleri 3 ay sarkarak yapılabildi. Üstelik bakanlık kendi yayınladığı yönetmelikle kendi belirlediği tayin zamanını kendi ihlal ederek düzenleme ile ilgili olmayan branşlara bile birçok ili kapatarak tayinleri gerçekleştirebildi.
Çocuğunun erken eğitime başlaması istemeyen veliler rapor için koşturup durdular.
Yine Milli Eğitim Bakanı değişti. Nabi AVCI yeni bakan olarak göreve başladı. Yeni eğitim-öğretim yılı başlamadan bir cumartesi günü ortaöğretim yönetmeliği değişti. Bir de baktık ki, her sınavdan % 50 başarı şartı getirilmiş ve bütün derslerden 100 üzerinden 50 ortalamayı tutturan öğrenci geçecek. Bu iki kuralı bir araya getirerek düşündüğümüzde bir tek gerçekle karşılaşırız, o da daha fazla öğrencinin sınıf geçmesi durumudur. Çünkü Din kültürü ve Ahlak Bilgisi, Beden Eğitimi gibi derslerde öğrenciler genellikle yüksek ortalamaları tuttururlar. Biraz sistemi fark eden öğrenci tarih, coğrafya veya başka meyilli olduğu bir dersten de yüksek bir not alırsa Matematik, Edebiyat gibi derslerden sıfır çekse bile ortalama ile mezun olabilecektir. Yeni bakana sormak lazım, eğer sınıf geçirmek için okulları açıyorsak eğitimin amacı nedir?
Aynı yönetmelikte özürsüz öğrenci devamsızlığı 10 güne indirilmiş görünmekle birlikte veli onayı ile 45 gün devamsızlık imkanı getirilmiş oluyor. İnsanın aklına geliveriyor. Bu kadar müsteşar, müfettiş vs. hiç mi uyarmaz? Ya da bunlar hiç mi dinlenmez. Bu durum taşra da çocuklarını tarlada çalıştıran veliler için biçilmiş kaftandır. Taşra’da öğrencinin sezonun 1/3’üne gelmemesinin önü açılmıştır. Ya çocuğunu çalıştırıp sırtından para kazanan veliler?
Evet! Milli Eğitim sistemimizin sorunları var. Daha iyi bir sistem kurmak ve daha sağlıklı nesillere geleceğimizi emanet etmek için arayış içinde olmamız doğaldır.
Ancak yapılan uygulamalar milli eğitimin en büyük sorununun “Ben yaptım oldu!” anlayışında ki bakanlar ve hükümetten kaynaklandığı aşikardır.
Siz yaptınız olmadı! Olmuyor!
Ne zaman bir hükümet gelip “Milli eğitim sistemimizi en verimli olarak nasıl bir düzene sokabiliriz?” düşüncesi ile araştırıp, geliştirip, çalıştaylar düzenleyip, velilerden öğretmenlere ve memur sendikalarına kadar sorarak toplumun ortak kabulleri çerçevesinde, pilot uygulamalarla test ederek bir bakanlık ve milli eğitim politikası uygularsa işte o zaman milli eğitimin temel sorunu çözülmüş olacaktır.
Hülasa milli eğitimin temel sorunu “Ben yaptım oldu!” anlayışıdır.