'Milliyetçilerin Kerbela'sı...

Faruk YÜCER

Şimdiye kadar birkaç kez klavyenin başından kalktım. Bir türlü elim gitmedi. Olaylar, silüetler, anılar, acılar gözümün önüne geliyor, elim ayağım birbirine karışıyordu. Ama bir söz, bir olay bu satırların yazılmasına vesile oldu.

Evet duygularımı, anılarımı, acılarımı sizinle paylaşacağım, inşallah yarıda bırakmam.

Milli refleksine, mücadele azmine, insan sevgisine her daim şahit olduğum, İYİ Parti  Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu’nun; Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmadan aldım bu başlığı: 'Milliyetçilerin Kerbelası’.

Kerbela hadisesi; Malumunuz Hz Peygamber’in torunu Hz Hüseyin’in, ailesiyle beraber 72 kişinin Halife Yezit’in ordusu tarafından hunharca katledilme olayıdır. Küçük çocuklar, kadınlar, kızlar hem kılıçtan geçirilmiş hem olmadık işkenceye maruz kalmıştır. Sonuçta insanlık ve  İslam tarihine bu olay acı, kapkara bir leke olarak geçmiştir.

Türkoğlu’nu iyi takip ediniz. O sadece Bursa’nın değil tüm Türk insanının, yani milletin vekili.

Kim darda kalsa, kime haksızlık yapılsa koşar, garip gurebanın sesi nefesi olur.

Ülkemizin 'BEKA’ sorunu olan göçmen meselesi konuşuluyor ama yine o ilk defa somut hale getirdi. Elini kolunu sallayarak İran’a geçti, çok rahat ülkeye döndü ve bunu gündeme taşıdı.

Asıl konuma geliyorum. Canparemiz SİNAN ATEŞ’in şehadetiyle ilgili Meclis'e verilen araştırma önergesinin reddi!

Bu vesileyle küçük bir anımdan bahsedeceğim.

Bir gün kurucusu ve müdürü olduğum Bursa Çekirge Dersanesi’ne üç gençle biri geldi. İyi giyimli bu yakışıklının yüzü bana aşina ama nereden?

"Hocam ben Sinan Ateş Ocak başkanı" diye kendini tanıttı. Sohbet esnasında "Biz sizi gıyabınızda tanıyoruz. Dersanenizde tanıdığımız öğrenciler de var." deyip fakir olup dersaneye gidemeyen lise öğrencilerine yardımcı olup olamayacağımı sordu. Elbet de yardımcı olacağımı ifade ettim. O sohbette Sinan’ın, bilgisi, kültürüyle dopdolu bir kişi olduğunu gördüm. Aslında şu sözü her şeyi özetliyordu: "Vatanını seven ona hizmet etmek isteyen Türk Milliyetçisi, okuyacak, ilim sahibi olacak ve gönlünde Yunus’un, Mevlana’nın sevgisini taşıyacak".

Bu gencimiz sonra bir Bursa Milletvekilinin danışmanı, sonra Ülkü Ocakları Genel Başkanı oldu. Görevden ayrıldıktan sonra 30 Aralık 2022’de Ankara’nın en meşhur ve işlek yerinde hunharca şehit edildi.

Bu olay ülkede büyük yankı yaptı. Polislerin, bazı siyasilerin isimleri geçti, yazıldı çizildi, günlerce konuşuldu.

Menfur olayı takip edenlerin iki kere yüreği yandı. Birisi genç iki kız çocuğu olan akademisyen babanın şehadeti.

İkincisi de şehidin ölümü sonrası gönül verdiği kişilerin sessizliği...

Detaylara girmiyorum. Politika da yapmıyorum. Aynı gelenekten gelen bir kişi olarak söylüyorum: "Hani Ülkücü ülkücünün kardeşi" idi! İnsan kardeşine yanmaz mı? Yetim kalan iki yavruya şefkat elini uzatmaz mı, yüreği parça parça olan ailenin acısına ortak olmaz mı? İnanın bunlar, düşünen tüm ülkücülerin kafasındaki soru işaretleri...

Son günlerde bu acı olayla ilgili , birçok  iddia, isnat haberlere konu oluyordu. Aileyi yakından tanıyan S. Türkoğlu Meclis'e bir araştırma önergesi verdi. Sinan Ateş cinayeti her yönüyle araştırılsın, bu basit bir kişiye yapılan basit bir olay değil, cinayet niçin işlendi, olayda eli, dili olan var mı? Varsa açığa çıksın, adalet yerini bulsun diye. Normali de bu değil mi?

Demek ki değilmiş. Önerge Meclis'te çoğunluğu oluşturan AKP ve MHP'nin oylarıyla reddedildi.

Niye ki! Olayın aydınlanması istenmiyor mu?

Niçin reddedildi! Niçin? Niçin? Niçin?

Özellikle milyonlarca Ülkücü gence ve kamuoyuna bu durum açıklanmalı. Bu suskunluk da niçindir, ifade edilmeli.

Yoksa önerge sahibi Türkoğlu’nun Meclis kürsüsünden dediği gibi; "Sinan Ateş cinayeti Türk Milliyetçileri için Kerbela’dır."

Bu ateş, sevenlerin yüreğini bir kor gibi yakıp kavuruyor, kavuracak ama birilerini de mahşeri vicdanda mahkum edecek.

Kimsenin şüphesi olmasın!