Musalla taşına boyu boyunca yatırılmış tabut… içinde merhum kişi… en önde hoca… arkada ailesi, dostları ve cemaat… Cenaze namazı kılınıyor ve hoca o meşhur sözü soruyor;
“Hakkınızı helal ediyor musunuz?”
“Helal ediyoruz”
“Helal ediyor musunuz?”
“Helal ediyoruz”
“Helal ediyor musunuz?”
…
Şimdi benim kafam karışıyor. Rahmetli annem de hep söylerdi “Ölünün arkasından konuşulmaz…”
Aklım almıyor…
Bu kişi sağlığında iyi biri değildi ise;
Kalp kırdı, gönül yıktı ise;
Yetim hakkı yedi ise;
Çaldı, çırptı, minareyi kılıfına uydurup sonuçta yırttı ise;
Ben şu durumda “Helal ediyorum.” desem bir işe yarar mı ki!
Şimdi ben affedersem Allah’da mı affedecek onu! O zaman ne güzel nasıl olsa hoca söylüyor, cemaat affediyor… Ooooh… devam… Dünya güzel, ahret güzel…
Hani şimdi kuantumcular, psikologlar diyorlar ya “Affedin…"
İyi de nasıl affedeyim. İçimden çıkmıyorsa yapılan haksızlıklar… Unutamıyorsam… bu nasıl olacak?
Bataklık kurutulmadan üzerine birazcık toprak atarsanız orası piknik alanına dönüşür mü?
Lay lay lom… orada mutlu, mesut koşturabilir misiniz? Az toprak atılmış yerde bu kez daha beter batmaz mısınız?
O zaman niye konuşulmasın?
Bana sorarsanız konuşulmalı… irdelenmeli… dile getirilmeli… bataklık kurutulmalı… hesaplaşılıp mağduriyet giderilemese bile konuşularak yürek yangınlığı hafifletilmeli…
Böylece kimse de “Nasıl olsa ben öldükten sonra konuşamayacaklar, rahat yatacağım.” Sanmamalı…
Sanmamalı ki giderken götüreceğinin sadece birkaç metre bezden ibaret olacağını unutmasın. Ve arkasından da bol bol yaptıklarının anlatılacağını…
Bunu bildikleri zaman eğer yanlış yapıyorlarsa orada rahat yatamayacaklarını bilip belki kendilerine çeki düzen verirler…
Ne yapayım benimkisi bir umut… Umma mı diyorsunuz bana?…
Hülya Sezgin/Kültür sanat bölüm yönetmeni
www.haberhurriyeti.com