Bir önceki yazımızda Kelam ilminden söz etmiştik. Bu yazıda Kelam ilminin kurucularından ve Türkiye’de az tanınan Mu’tezileyi ve düşüncelerini özetlemeye çalışacağım.
Mu’tezile, benimde çok etkilendiğim naklin yanında akla ve insan iradesine öncelik veren Kelam Mezhebi olarak bilinir. Hicri ikinci asrın başlarında Basra’da ortaya çıkmıştır.
Mu’tezile Kelam Mezhebinin kurucusu Vasıl b. Ata, Hasan Basri’nin öğrencisidir. Bir gün ders meclisine gelen biri Hasan Basri’ye, büyük günah işleyenlerin dinden çıkacağına dair Haricilerin görüş bildirdiklerini; bu konuda sizin görüşünüz ne? Diye sorar. Hasan Basri böyle bir kişinin, iman ile ameli birbirinden farklı manasına; münafık olacağını düşünürken, soruya cevap vermeden öğrencilerinden Vasıl b. Ata şöyle der:
Bence, büyük günah işleyen kimse ne kafir ne de mü’min olur. İkisi arasında bir mertebededir. Dolayısıyla, O mü’min de değil, kafir de değildir. Bu mertebeyi fasıklık olarak adlandırmışlardır. (El menzile beyne’l- menzileteyn)
Bu ilk defa duyulan bir görüştü. Hasan Basri, Vasıl b. Ata’yı meclisinden gönderirken; halk da onlara ‘’ümmetin görüşünden ayrılanlar’’ anlamında Mu’tezile adını vermişlerdir. Mezhep mensupları ise, ‘’Batıldan uzak duranlar’’ şeklinde olumlu bir anlam yükleyerek Mu’tezile ismini benimsemişlerdir.
Mu’tezile Mezhebinin doğuşunu o dönemde Müslümanlar arasındaki ihtilaflara bağlamak gerekir. Bunlar: Sahabe dönemindeki Sıffin ve Cebel savaşları, büyük günah işleyenlerin dindeki yeri, Amellerin imandan bir parça olup olmadığı tartışması, Adalet ve Kader tartışmaları, Emevi yönetiminin haksız ve adaletsiz uygulamalarının, Allah’ın Kaderiyle meydana geldiği iddiaları; mezhebin doğmasına sebep olmuştur.
Bir önemli sebep de İslam’ın hızla yayılma sürecinde, yabancı din ve kültür mensuplarına karşı; İslami inanç ve düşüncelerini ilk savunanlar Mü’tezile alimleri olmuştur. Abbasi Halifelerinin ilk dönemlerinde iktidarı da arkasına alarak çok büyük güç elde eden mezhep, nasların ve sünnetin yanında; diğer Ulemaya göre akla dayalı görüşleri, Kur’an ve sünneti öne çıkaran hadis ve fıkıh alimlerinin hedefleri olmuşlardır. Abbasi Halifesi Mütevekkil’i arkasına alan selefi İmamları Mu’tezile’nin zayıflamasına sebep olmuşlardır. Zayıflayan Mu’tezile, kısmen Şii ve Zeydiye Mezhebinde varlığını sürdürmüştür.
Mü’tezile’nin beş temel ilkesi vardır.
Tevhid: Allah birdir, eşi ve benzeri yoktur. Allah’ın bir ve kadim olması O’nun en önemli sıfatlarıdır. Eğer Allah’ın kadim (öncesiz, ezeli) oluşu dışında O’na çeşitli sıfatlar isnat edilirse, Allah’tan başka birçok kadim varlığın mevcut olduğu kabul edilmiş olur. Bu durum, Allah’ın birliği gerçeğine aykırıdır.
Allah, zat ve sıfat itibariyle hiçbir varlığa benzemez. Allah’ın yarattıklarıyla benzeşmesi hiçbir durumda söz konusu olamaz. Kur’an da geçen Allah’ın eli, yüzü, gözü, sureti gibi benzetmeleri Mu’tezile mecazi olarak kabul etmiş; akla ve mantığa uygun te’vil etmiştir.
Mu’tezile, Allah’ın kelam sıfatının da olmadığını söyler. Kelam, kadim bir sıfat olarak kabul edilirse; Allah’tan başka kadim bir varlık kabul edilir. Kelam Allah’ın bir sıfatı değil, sözüdür. Bu sebeple Mu’tezile Kur’an-a mahluk (yaratılmış) der. Ehli sünnet imamları ise Kur’an-ı, kadim (ezeli) kabul ettikleri için aralarında büyük tartışmalar olmuştur.
Yine Mu’tezile, Allah’ın ahirette görünmeyeceğini ileri sürerek, (En’am 103) görüneceğini kabul eden Ehli Sünnet imamlarına ters düşmüştür.
Adalet: Bütün Müslümanlar Allah’ın adil olduğunda hem fikirdir. Mu’telize, Tevhid kavramında olduğu gibi adalet kavramına da farklı manalar yükler.
Mu’tezile, Allah’ın adil olmasını, kullara ait fiilleri yaratmamasına bağlar. Kulların işlediği fiillerin kulun hür iradesiyle yaptığını belirtir. Eğer böyle olmayıp fiilleri Allah yaratmış olsaydı ve bu fiillerden dolayı insanları cezalandırsaydı, Allah’ın adaletinden söz edilemezdi.
Burada kulun irade hürriyetine vurgu vardır. Kullar irade ve fiillerinde tamamen hürdürler. Allah kulların fiillerine müdahalede bulunmaz. Kula kudreti Allah vermiş olsa da kulun, kıyamet gününde yaptıklarından sorumlu olabilmesi için bu fiillerin Allah tarafından dilenmemesi ve yaratılmaması gerekir. Kulun fiillerini hem Allah yaratacak hem de yarattığı fiillerden dolayı kulunu hesaba çekecek. İşte bu Allah’ın adaletine uymaz. Adalet gereği kullar, fiillerinde özgürdür. Özgür olduğu için sorumludur.
Allah, adaleti gereği yapmış olduğu fiillerinde ve yaratmasında bir takım hikmet ve ihtiyaçları gözetir. Yaptıklarında kesin bir gaye vardır. Boşuna bir şey yaratmaz. O hep yüce ve iyi prensip sahibidir.
Allah, kulun menfaatine olanı yaratır. O kötü ve çirkin şey yapmaz. Yaptığının da en iyisini yapar.
Mu’telize’ye göre Allah’ın, kullarının güçlerinin yetmeyeceği bir şeyi teklif etmesi caiz değildir.
Va’d ve Va’id: Va’d, iyi işler yapanların ahirette mükafatlandırılması; Va’id ise, kötü amelde bulunanların da cezalandırılması demektir. Bu durum esasında adalet prensibinin bir sonucudur. Allah v’adinden ve va’idinden asla caymaz. Bu sebeple büyük günahkarlardan, tövbe etmeyenlerin bağışlanamayacağı bunlara Peygamberin de şefaatının söz konusu olamayacağı görüşünü savunur.
El-Menzile beyne’l-menzileteyn: (İki yer arası) Bu konu yazımızın ilk bölümünde izah edilmiştir. Fasıklık olarak belirtilen bu duruma, Mu’tezile kişi tövbe etmeden ölürse cehennemlik; tövbe etmişse, Gafur-ur-Rahim (Merhametlilerin en merhametlisi) olan Allah’ın takdiri ile mü’min olarak cennete girebileceği görüşündedir.
Emr bi’l- maruf nehy ani’l-münker: (İyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak) Bu ilkenin her Müslümana farz olduğu görüşündedirler. Temel dayanakları da Kur’an ayetleridir. Nitekim Al-i İmran 104. Ayet: Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. Bu prensiple diğer din ve inanç mensuplarına karşı İslam’ı savunmanın yanında, toplum içindeki ahlaki yozlaşmayı önlemek için bu ilkeyi uygulamaya koymuşlardır.
Yukarıda anlatılan beş prensibinin dışında, Ehli-Sünnet imamlarından farklı görüşleri de vardır.
- Mu’tezile’ye göre katil tarafından öldürülen birisi kendi eceliyle ölmemiştir. Bilakis ecelinden önce öldürülmüştür.
- Mu’tezile Kur’an’a çok vurgu yapar. Sahih bile dense hadislere güven duymazlar.
- Mu’tezile’ye göre haram yiyecekler rızık değildir. Rızkı Allah verdiğine göre Allah kötü bir fiil işlemez. Bu sebeple, helal olan yiyecek ve ihtiyaç maddeleri rızıktır.
- Mu’tezile’ye göre evliyanın kerameti diye bir şey yoktur.
- Sihrin de aslı yoktur. Sihir denilen şey, göz boyamadır.
- İyi ve kötü olan şeyler, vahiy gelmeden akılla bilinir.
Özetle: Mu’tezille akılcıdır, akla büyük değer verir. Akla aykırı gördükleri nasları te’vil ederek akla uygun şekilde tefsir etmişlerdir. Dini ve tabii bilimlerin gelişmesinde ön ayak olmuşlardır. Ehli-Sünnet kelamının gelişmesine en çok etkiyi Mu’tezile alimleri yapmıştır. Günümüzde adı verilmese de Mu’tezile yolunda görüş bildiren Ulema sayısı giderek artmaktadır.