Dün konaklamakta olduğumuz termal tesislerinin havuzunda ilginç bir tartışmanın içerisinde buldum kendimi. Konu havuz suyunun sıcaklığıydı. Su sıcaklığının 39-40 derece olduğunu söyledim. Havuzda bulunanlardan biri “35 dereceden daha fazla değil” dedi. Suyun sıcaklığının hissedildiğini, dolayısıyla vücut sıcaklığının altında olmayacağını söyledim. İkinci bir kişi, “neden ölçtürmüyorsunuz” dedi. Emin olmak gerektiği için görevlilerden havuz suyu sıcaklığını ölçmelerini istedim. Görevli yeni ölçtüklerini ve su sıcaklığının 39,1 derece olduğunu söyledi. Orada bulunanlardan biri de yanlış ölçüldüğünü su sıcaklığının 35 derecenin altında olduğunu söyledi.
Burada bulunan her insanın da algı durumu farklıydı. Saunadan çıkıp havuza gelenler, havuz suyunun soğuk olduğu hissediyor, açık havuzdan çıkıp gelenler de suyun sıcak olduğu hissediyordu. Havuz suyu sıcaklığının 39,1 derece olarak ölçülmesine rağmen her insanın algısı farklıydı.
Dünyayı nasıl görür nasıl algılarız? Olduğu gibi mi, olduğumuz gibi mi? Peki, hayatımızı kısıtlayan bildiklerimiz mi, bilmediklerimiz mi?
Dünyayı olduğu gibi gördüğümüz düşüncesi hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır. Bizim gördüklerimiz bizim gerçeğimizdir. Çevremizde olup bitenleri duyu organlarımız kanalıyla alan biz, daha önceki tasnif ettiğimiz bilgileri referansa alarak sentezleyen biz, karar veren gene biz.
Hayatımızı kısıtlayan da bildiklerimiz değil bilmediklerimizdir. Bilmediklerimizin hayatımızı ne kadar kısıtladığını fak edene kadar da öğrenmeye istekli olmayız. Ta ki bizi nelerden yoksun bıraktığını fark edene kadar.
Otuz yıl önce cep telefonu ya da internetin hayatımızdaki yerini ve önemini bilmiyorduk. Hayatımız için gerekli olduğunun da farkında değildik. Bu gün cep telefonsuz veya internetsiz bir hayat düşünebiliyor musunuz?
Çok iyi bir oyununun oynandığı tiyatro sahnesi düşünün. Sahne siyah olarak hazırlanmış, oyun başlarken salonun ışıkları söndürüldü ve sahne karanlık. Neyi görebilirsiniz? Olup bitenleri fark etmeniz mümkün mü? Elbette ki hayır! Peki, oyunu sahneleye koyan, yöneten ekip ne yapmak istediğinin farkında mı? Elbette, farkında olmaması düşünülebilir mi? Burada bir ayrıntıyı gözden kaçırmamak gerekir. Bu sahnede size ne gösterilmek isteniyorsa onu görüyorsunuz! Işığın olmadığı yerde olup bitenden haberiniz yok. Sahne gerisinde olup bitenden haberiniz yok. Dolayısıyla siz bütünü değil sadece gösterileni fark ediyorsunuz. Oyun kurucularının da amacı bu zaten.
Bunu çok iyi bilen algı yönlendiriciler ve manipülatörler hedef kitleye neyi göstermeye neyi fark ettirmeye çalışacaklardır? Uyandığımızda işin işten geçmemesi için nelere dikkat etmeliyiz? Bilinçli olarak neden uyutulmak isteriz?
Televizyon tartışmalarına baktığımızda iki guruba ayrılan tartışmacıların birbirini dinlemediğini, sadece anlatmak istediği konu ve karşıyı konuşturmamaya odaklandığını görürüz. Bu tartışmaların da parlatılmak istenen kişi hakkındaki konuşmacıların daha baskın olduğuna şahit oluyoruz.
Bir tiyatrodan farkı olmayan bu tartışma programları seçmeni, oltaya takılacak bir balık olarak görüyorlar. Bu algı manipülatörlerden korunmak için sebep sonuç ilişkisi üzerine kafa yormak gerekir diye düşünüyorum.