Ne Oldum Deme, Ne olacağım De...
Sevdiğim söylemlerden biridir. Bence “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” bçiminde bildiğimiz söylemden daha etkileyici bir söz. Ne Oldum Deme, Ne olacağım De... Tarihin her dönemi için herkesin kulağına küpe edeceği bir anahtar.
Sekseninci yaşımda, geçmişte kalan altmış yıl içinde yaşadığım kimi olayları hatılıyorum da beni dara sokan, beni bunaltan, hakkımı yiyen, beni hor gören kişilere niye doğrudan doğruya “Ne Oldum Deme, Ne olacağım De...” diyemediğime hep yanmışımdır.
...
27 Mayıs ihtilali sonrasında Ankara’da Medeniyet Gazetesinde çalışıyorum. Bir patronumuz var, düşman başına... Her ay bordroya bin üç yüz lira aldığıma dair imza atıyorum. Ay boyunca bölük pörçük olarak ancak üç yüz ya da beş yüz lira alabiliyorum.
Aylığım bu kadar. Gerisi patrona kalıyor. Kalıyor da, sonra ne oldu?
Ordu’dan Ankara’ya dönüşünde trafik kazasında hayatını kaybetti.
...
İzmir’de Anadolu Ajansında çalışıyorum. 1964- 1979 yılları arasında beni canımdan bezdirenlerin hemen hiç biri bu gün dünyada değiller. Beni Adana’ya sügüne gönderdiler. İzmir’e döndüğümden sonra işimden kovdular.
Mahkeme işime geri yolladı, bu kez, yeniden işten kovdular.
İşime geri döndüm. İzmir’e de dönebildim. Şimdi buralardayım. Onları özlüyorum.
...
İzmir’de bir evde kiradayız. Ayda 225 lira ödüyoruz. Ev sahibi “350 yapacaksın” dedi. “Hayır” dedim, beni dava etmiş. Adını elli beş yıldır unutmadığım topan topacık da bir Avukat tutmuş. Eve mahkeme geldi. Sabahın köründe Avukat efendi bizi yatağımızdan kaldırarak evin kaç metrekare olduğunu ölçtürrdü.
Ben 300 lira veririm, demiştim Mahkeme 250’ye hükmetti. Aynı parayla beş yıl daha o evde oturdum. Oturdum ama o avukata da ev sahibime de hıncım elli yıldır geçmedi. Avukattan haberim yok ama ev sahibim öleli pek çok yıl oluyor.
...
Anadolu Ajansından emekliye ayrılıyorum. Ajansın otuz yıllık muhasebe Müdürü alacağım tazminatı hesaplayıp getirdi. Anadolu Ajansının çiçeği bununda genel müdürü, “Yanlışın var,” dedi. Tazminatımı traşlattı. Oysa arkadaş düne kadar bir gazetenin sıradan muhabiri idi.
Öncekiler sağ kanadın maşalarıydı. Ama bu sonuncu kişi Türkiye’de hakkın ve hakaniyetin savunucusu, Karaoğlanımız Bülent Ecevit’in iş başına getirdiği biriydi. O gün bugündür bilir ve inanırım ki, insan oğlu insan olmak başka şey, eline geçen gücü insan gibi kullanmak başka şeydir.
Bu genel müdür de çok yaşamadı. Arkadaşları büyük övgülerle onu toprağa vereli çok oldu.
...
Hafızamı yoklasam daha bir çok olay hatırlayabilirim. Demek istiyorum ki, bu dünyada kimi insan yaratılmışlar şu gerçeğin farkına varamıyorlar. Kişi adamlığını oturduğu koltuktan, ya da eline geçirdiği güçten tamamıyla bağımsız olarak göstermeli.
İşte bir insanın altında hiç koltuk yok iken görebildiğimiz yüzü ile altında çeşitli kademelerde koltuklar bulunduğu hallerde gördüğümüz yüzü birbirinden farklı olmamalı. Böyle birini tanıyor musunuz?
Beni Adana’ya sürgün olarak gönderdiklerinde orada üç ay “Anadolu Ajansı Bölge Müdür Vekili” olarak çalıştım. Üç ay boyunca ben bölge müdürünün odasının kapısından içeri adımımı atmadım. Dilerseniz haftaya Adana günlerimi anlatabilirim.