Siyaset; ‘DEVLET’ işlerini yönetme ve yürütme... Kısa tarifi bu.
Özünde ise, hükmetme, muktedir olma var.
İş bu noktaya gelince egolar, hırslar, ajandada saklı fikirler, ön plana çıkmaya başlıyor.
Siyasetin kanunu bu galiba… Din, iman, mezhep, meşrep, soy sop fark etmiyor.
Dünya tarihinde de İslam tarihinde de bu böyle…
Hz. Peygamber Efendimiz’in cenazesi daha kaldırılmadan, 'halife kim olacak' kavgası başlıyor. Emeviler devrinde Muaviye ve Yezit’in, binlerce Müslümanın ölümüne sebep olması, Sıffın ve Cemel savaşları nasıl izah edilir..
Başlangıçtan günümüze, politik çekişmeler hep var olmuş.
Kanlı kavgalar milyonlarca insanı canından etmiş.
18. Yy’dan itibaren siyaseti, kısmen de olsa, kontrol etmek için yollar aranmış. Demokrasi içinde bağımsız yasama, yürütme ve yargı organları oluşturulmuş.
Demokrasi geleneğine sahip ülkelerde, hak, hukuk, adalet, gibi kavramlar kurumsallaşmış. İnsan odaklı yönetimler esas alınmıştır.
Bizim bu konuda maalesef keşkelerimiz çok.
Eğitim seviyemiz, birtakım alışkanlıklarımız;
‘Benim yerime başkası düşünsün,’
‘Benim yerime başkası karar versin,’
‘Ben sadece söyleneni yapayım.’ anlayışını oluşturmuş.
Bu anlayış da kayıtsız şartsız ‘’biat’’ fikrini geliştirmiş,
Yine kültürümüzde ‘lider’e iitaat esastır. Lider, başkan, reis adına ne derseniz deyin, o yanılmaz, yanlış yapmaz. Bazen yanlış yaptığını itiraf etme mecburiyeti hasıl olursa o zaman da ’’Beni ALLAH affetsin’’ der.
İşte siyasette yarı Tanrı mertebesindeki liderler, kendilerine tabi olan insanları bir arada tutmak için, çeşitli yollara başvururlar.
Bunların başında gelen; sert ve otoriter olma, gözlerinden ateş çıkarcasına, hiddetlenmek, bağırmak, ayar vermektir…
Muhatapları ile kendi cenahını ayrıştırmak ve kendine bağlılığı perçinlemek için, karşı tarafı, hain gafil, kafir, sapkın… İlan etmekten çekinmez.Bu şekilde yandaşları ile kendi arasında duygusal bir bağ oluşturur.
Bir de hayali iç ve dış güçler yarattı mı, değme gitsin… Düşünecek; ne pahalılık, ne işsizlik, ne hak ne hukuk kalır…
Bunlar iyi güzel de!... İşin kötüsü ve tehlikelisi, nefret söyleminin, tabanda anında yankı bulmasıdır.
Özellikle, düşünme yeteneği gelişmemiş insanlar, provokatörler, fırsatı hiç kaçırmazlar. Birilerine şirin görünmek, kraldan ziyade kralcı olmak için, harekete geçerler. Allah muhafaza hiç kimsenin arzulamadığı olaylar yaşanabilir.
Son ÇUBUK hadisesi bize ders olmalıdır. Bir şehit cenazesi, ellerinde demir çubuklar, taşlar, sopalar bir grup; ‘vurun, öldürün, yakın ‘naralarıyla bir lideri linç etmeye kalkıyorlar. Bu neyin nesi, bu insanlar öldürmek istedikleri kişiyi, ne kadar tanıyorlar, sebep ne...?
Artık, nefret söylemli siyaset anlayışının bırakılması, yerine sevginin, kardeşliğin, birlik ve beraberliğin tesis edilmesi gerekir.
Millet bıktı artık, tehdit edeni değil, umut vadeden aydınlık yüzleri, görmek istiyor.
Sevgi çiçekleri açsın, kardeşlik türküleri söylensin istiyor.
Son söz: Akıl, Allah’ın insana kullanması için bahşettiği en büyük hediyedir.
Aklımızı kullanalım Yunusça sevgiyi esas alalım. Unutmayalım …
’’SADAKATIN AŞIRISI HAMAKATA (aptallık, ahmaklık) DÖNÜŞÜR’’