Efendim neymiş; Benim içime solculuk kaçmış
Efendim neymiş; içime solculuk kaçmış, böyle yazılar (tarzımı biliyorsunuz) nasıl yazarmışım.
Nasıl mı oluyor; önce insan sonra kendimiz, biraz da yürekli olunca.
Değnekle dürtülen akıl ile hareket etmeyeceğiz. Her türlü, ideolojiler de dahil olmak üzere ön kabul ile hiç bir kimsenin azatlık kabul etmeyen iflah olmaz kölesi olmayacağız.
Hiç kimseye keramet atfedip, kutsamayacağız ama takdir etmesini bilecek kadar da asgari düzeyde adam olacağız.
Empati yapabilecek yüksek karakterli insan olunduğunda; evet, insan içine bazen solculuk, bazen dindarlık hatta bazen de dinsizlik bile kaçabilir; bırakalım kaçsın. Biz kendimiz olup, aynı zamanda fikir sahibi isek, sokma akılla bu dünyada bir yer işgal edip yaşamıyorsak; korkmayalım.
Aslında içimize kaçanların toplamı değil midir; ne kadar zengin adam olduğumuz.
Dayatma algılar üzerinden 15 Temmuz'u anlama ve yorumlama
Sizin Türk milletine dayattığınız 15 Temmuz anlatımınıza da oluşturduğunuz algıya da itiraz etmeye devam edeceğim. Bir masalı anlatırken kendinizden bir şeyler ekleyip veya çıkarabilirsiniz, mümkündür, nihayetinde o bir masaldır ama hep beraber yaşayıp şahit olduğumuz olaylar silsilesini de istediğiniz eklemelerle, çıkarmalarla anlatamazsınız, anlatsanız bile inandıramazsınız çünkü biz de oradaydık.
Darbeyi size akrabanız haber verecek, o gün devletin birinci derecede istihbaratından sorumlu, güvenliğinden sorumlu, ordusundan sorumlu kişilere "Sizler ne halt ediyordunuz ki; haince yapılan bu hazırlıklardan hiç haberiniz olmuyor, bana da bilgi gelmiyor. Şüphe götürmeyen bir gerçek var o da; görev ihmalinizin olduğudur. Sizleri azlediyorum" deyip devamında soruşturma açmayacaksınız ve bu günlere kadar geleceğiz öyle mi. Devletin kümesine nöbetçi diktiğiniz adamlar kapısını açıp, tavukları salmışlar, el insaf yahu; azarlanmalarına bile müsaade etmediniz. Niçin, çünkü o tavukların tek tek senin kümesine doğru yol alacaklarını çok iyi biliyordun da ondan.
Saldığınız algılarla aklımızı, zihnimizi ve muhakeme gücümüzü esir alıp, 15 Temmuz ihanetini kendi meşrebinize göre okuyup sonra da milletin zihnine üfürerek alayımızı efsunladığınızı sandınız ama tılsımınız tutmadı ancak algı dayatmalarınızdan da vaz geçmiş değilsiniz, devam ediyorsunuz. Benim vicdanımı teslim alamayacaksınız, bunu bilin.
Şunu unutmayın ki; korku salarak sesini kesip konuşturmadığınız çocuk kendini güvende hissedip anlatmaya başladığında dayattığınız tüm algılar değişecek, maskeleriniz düşecektir.
Ve başkalarını bilmem ama kendi adıma söylüyorum; ahmaklığı kabul edip, Allah'ın bana bağışladığı en büyük nimet olan aklıma ihanet etmeyeceğim, "15 Temmuz"a dair dayatma algınıza hiç bir zaman teslim olmayacağım.
Siz ve aveneniz, şunu bilin ki; çocuklarıma da vasiyetimdir; sizin bu ihanetin içerisinde olmadığınıza dair yeterince ikna edici tarafsız bir sorgu sürecine müsaade etmediğiniz sürece fetö'ye karşı verilmekte olan mücadele kendi aldatılmışlığınızın intikamını almaya mı matuf yoksa devlete karşı yapılan ihanetin bedelini ödetmek mi, ondan emin değilim. İhanetin siyasi ayağının araştırılmasına müsaade etmediğiniz sürece önce sizi sonra da siyaset kurumunu vicdanımda mahkûm etmeye devam edeceğim.
Siz ve siyaset kurumu; yüreğiniz yetiyorsa 15 Temmuz ihanetinin siyasi ayağının araştırılmasına müsaade edin. Böylece kendinizi aklama fırsatı da bulmuş olursunuz; ne kadar uzak, ne kadar yakınsınız anlatırsınız.
Hodri meydan.
"15 Temmuz Allah'ın bize bir lütfu" diyeceksiniz ve devamında Kuleli Askeri Lisesi'ni kapatacaksınız öyle mi. Taş duvarlardan ne istediniz. Verdiğiniz reklam arası mı sona ermişti.
Liderlerin karşılıklı ağır ithamları ve sonrası
her şeyi unutma ayıbının gelenekselleşmesi
Devlet Bahçeli, Numan Kurtulmuş Süleyman Soylu gibi bazı isimler Recep Tayyip Erdoğan ile hiç bir zaman bir araya gelmelerini mümkün kılmayacak düzeyde ifadelerle karşılıklı olarak hakaret ve ithamlarda bulunmuşlardı.
Bugün ne görüyoruz; o günlerde karşı karşıya geldiklerinde artık birbirlerinin yüzüne bakamazlar dediğimiz bu insanlar daha sonra Recep Tayyip Erdoğan'a inanmışlık ve adanmışlık anlamında adeta karşılıklı yarışır oldular. Hele ki Devlet Bahçeli önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi adayının Recep Tayyip Erdoğan olduğunu hala niyetinin ne olduğunu bilmediğimiz Erdoğan'a rağmen açıklamıştır.
Dolayısıyla; siyasette böyle bir seviyesizlik ve ilkesizliğin gelenek haline gelip oturmaması için aynı zamanda genel başkanım olan Meral Akşener Hanımefendiye diyorum ki;
"Sayın Genel Başkanım, yukarıdaki örnek isimler üzerinden ifade etmeye çalıştığım kötü bir geleneğin Türk siyasetinde alışkanlık haline gelmemesi için her türlü inanmışlığınızı ve adanmışlığınızı ortaya koyacağınıza dair davranışlarınıza bugünlerden itibaren hep beraber şahit olmak istiyoruz"
Çünkü Cumhur İttifakı'na karşı siyasi zekanızı ortaya koyarak sonuç alıcı mücadelenizi görüyor, takdir ediyoruz. Geriye kalan; ifade etmeye çalıştığım ve bir siyasetçide görmeye çok ihtiyaç duyduğumuz duruşunuzdur.
Mesela; "Devlette küskünlük olmaz" şeklinde başlayan cümlelerle AK Parti ile yürütülecek hiç bir diyaloğu kendi adıma kabul etmeyeceğimi bu günden beyan ediyorum. Çünkü bunu başarabilirsek ancak o zaman siyaset seviye kazanır, kullanılan kirlenmiş dil cezalandırılmış olur. Yani demem o ki; öyle bir misyon yüklenin ki son yirmi yıldır siyasi parti liderlerinin bir masa etrafında toplanmasına izin vermemiş, o asgari düzeyde dahi medeni cesarete cüret edememiş yüreksizliği artık Türk siyasetinden tasfiye edin.
Şunu çok iyi biliyoruz; ülkede düzenin bozulması, ekonominin tarumar olması sadece parasızlıktan, hele ki üretimsizlikten hiç değil, hepsinden önemlisi bozulan dil ve kontrol edilemeyen, sürekli cehaletten beslenen ego tatminsizliği olmuştur. Ülkemiz bir kazaya uğramış olsa da artık bu mantaliteyi tasfiye etmek sizin önderliğinizde hepimizin boynumuzun borcudur.