Erzurum Güncel- Şahin terörist başının serbest bırakılması taleplerine ise, “Ölümüne sebep olduğu masumlar, mezarlarından kalkarsa Öcalan da serbest kalır” dedi.
RÖPORTAJ: SEDA ŞİMŞEK (sedasimsek@bugun.com.tr)
UZLAŞMA KOMİSYONU SIRAT KÖPRÜSÜ'NDE
AK Parti'nin "ikinci adamı", Genel Başkan Yardımcısı ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi Mehmet Ali Şahin, yeni anayasa yazım çalışmalarının bulunduğu nokta ile ilgili önemli tespitler yaptı. Meclis Başkanı Cemil Çiçek başkanlığında yarın toplanacak komisyon çalışmaların akıbeti ile ilgili önemli kararlar alabilir.
Şahin, BDP'nin 3 toplantıya arka arkaya katılmaması halinde komisyonun çalışmalarına devam edemeyeceğine işaret etti. Şahin, komisyon çalışmalarının tamamlanması için 2012 sonunun hedef olarak konulduğunu ve komisyonun önünde 1,5 aylık bir süre kaldığını hatırlattı.
Şu ana kadar 45 maddenin parantez içleri ile birlikte yazılabildiğini anlatan Şahin, yarın yapılacak toplantıda hafta sonları da dahil haftanın her gün çalışılmasını önereceklerini bildirdi. 2012 sonuna kadar yazım çalışmalarının bitmesinin "çok zor" olduğu görüşünü dile getiren Şahin, "Başbakan gibi benim de umudum azaldı" dedi. Komisyonun çalışmalarının 2013'e sarkıp sarkmayacağı konusunda partilerin yetkili kurullarında yeni bir değerlendirme yapılmasının gerekeceğini vurguladı.
* Siz Adalet Bakanlığı yaptınız, Öcalan'a tecrid mi uygulanıyor, neler oluyor İmralı'da?
Abdullah Öcalan'ın bir hükümlü olarak yasal çerçevede sadece yakınlarıyla görüşme hakkı var. Yakınlarıyla görüşmesini yasaklayan herhangi bir durum şu anda söz konusu değil. O cezaevinde sadece Abdullah Öcalan yatmıyor, başka hükümlüler de var İmralı'da, onlar hangi haklara sahipse Öcalan da aynı haklara sahip. Eğer hükümlü olarak onlar avukatlarıyla görüşemiyorlarsa Öcalan da görüşemez. Bir imtiyaz istiyorlar hatta daha ileriye gidiyorlar, geçen gün bir milletvekili "Abdullah Öcalan ile biz bu sokaklarda kolkola gezmek istiyoruz" dedi. Bu, "Abdullah Öcalan serbest bırakılsın" demek.
*Bir hukukçu olarak değerlendirdiğinde günün birinde hukuken Öcalan'ın serbest bırakılması mümkün mü?
Abdullah Öcalan bir şartla serbest kalabilir, Öcalan'ın ölümüne sebep olduğu masum çocuklar, şehitlerimiz, binlerce insanımız mezarlarından kalkarsa Abdullah Öcalan da serbest kalır.
SİLAH SEVDASI BİTMEDEN OLMAZ
*Talabani, PKK'lıların "genel af" istediklerini ileri sürüyor, bir genel af söz konusu olabilir mi?
Önce terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile silahlı mücadelenin sonuç vermeyeceğini kabul ederek silahları bırakması lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile silahla mücadele ederek bu devlete hiçbir şeyin kabul ettirilemeyeceğini anlaması ve ilan etmesi lazım. Ancak bu ilandan sonra ne gibi adımlar atılabileceği konusu görüşülür. Bizim şu anda hükümet olarak önümüzde en önemlisi Türkiye'nin önünde genel af düşüncesi ve gündemi yok.
Önce terör örgütü silahı bırakmalıdır, bu sevdadan vazgeçtiğini ilan etmelidir. Böyle bir noktaya geldikten sonra zaman bazı şeyleri çözebilir. Halkımız, terörden, şehit cenazelerinden bıktı, yıldı. Terör örgütü silahlı mücadelesini terkettiğinde halkımızın da terör belasını defetmek konusunda atılacak adımlara sıcak bakacağını düşünüyorum.
Bunların neler olabileceği konusunu şimdi konuşamayız. Zamanı geldiğinde bunlar konuşulur. "Şu şu adımları atacağız siz de silahı bırakın" diye bizden terör örgütüne dönük herhangi bir teklif gitmez çünkü terör örgütü bizim muhatabımız değil.
"BAŞBAKAN KRAL DEĞİL"
*Son zamanlarda "Sorunu Başbakan çözer" yaklaşımı var, Başbakan sorunu nasıl çözebilir?
"Başbakan isterse bu sorunu çözer" cümlesi, siyaseten Başbakan'ı ve iktidar partisini güç durumda bırakmak için söyleniyor. "Başbakan bunu çözebilecekken çözmüyor" demeye getirilerek, Başbakan'ı ve partimizi özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güç durumda bırakmaya çalışıyorlar. Başbakan kral değil, padişah da değil, bir hukuka bağlı. Türkiye bir hukuk devletidir. Türkiye'de herhangi bir sorunun çözümü hukuk sınırları içinde cereyan eder. Başbakan ne yapacak da bu sorunu çözecek?
"Öcalan serbest bırakılsın, ev hapsine çıkarılsın" filan gibi talepler dile getiriliyor. Başbakan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum olmuş kişiyi cezaevinden çıkarabilir mi? Böyle bir yetkisi var mı? Kimse çıkaramaz çünkü bu bir yargı kararıdır. Ne yürütme ne de yasama organı bunu yapabilir. Yargı kararını değiştirme hakkı, yetkisi var mı? Ellerinde artık istismar edebilecekleri hiç bir konu kalmadı. Ne kadar istismar kapısı varsa bütün istismar kapılarını kapattık.
* Ana dilde eğitimle ilgili yasal düzenleme Meclis'e gönderildi, bu düzenlemenin anayasadaki "resmi dil Türkçe"dir ifadesine aykırı olduğu ileri sürülüyor.
Bu ikinci bir ana dilin kabulü anlamına gelmez. Ben bu değerlendirmeleri pek sağlıklı ve hukuki bulmam. Getirilen yasal düzenlemenin hakimlerin işini kolaylaştıracağını, yargı süreçlerini hızlandıracağını düşünüyorum. Ben bu davalara bakan hakim olsam, savunma yapmalarına imkân sağlarım, mevzuatın da buna engel olduğu kanaatinde değilim. Geçmişte yapılıyordu. Keşke mahkemeler ifadelerini Kürtçe alsalardı, tercüme ettirip, zabıtlara geçirip bir karar verselerdi.
BAŞBAKAN YARDIMCILARIMIZ BAŞBAKANLIK İHTİYACINI DOLDURUR
* Başbakan'ın 2014'te cumhurbaşkanı adayı olup seçilmesi halinde, mesela geçiş sürecinde genel başkan vekili hatta başbakan olabileceğiniz konuşuluyor.
Bizim tüzüğümüze göre genel başkan yurtdışına gittiğinde siyasi ve hukuk işleri başkanı vekalet ediyor. Henüz 2014'e gelmedik, Başbakanımız'ın cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağını bilmiyoruz, aday olursa genel başkanın, başbakanın ne olacağını o sürece gelmeden, şu anda konuşmanın çok doğru olmadığını düşünüyorum. "İkinci adamsınız, başbakanlık görevini siz mi yürüteceksiniz" diye sorulduğunda ben Rahmetli Erbakan Hoca'ya atıfta bulunuyorum, rahmetli Erbakan Hoca, "Şafi uleması, olmamış olaylar hakkında fetva vermez" derdi. Oldu mu?
* Siz Şafi misiniz Hanefi misiniz?
(Gülüyor) Biz burada Şafi mezhebine uyuyoruz.
ALTERNATİFİMİZ VAR
* Emanetçi olur musunuz?
Aslında bütün görevler emanettir. Milletvekilliği milletin emanetidir, genel başkan yardımcılığı da bir emanettir, süresi ne olursa olsun bütün görevleri ben bir emanet olarak değerlendiriyorum. O bakımdan ileride üstlenme ihtimali olduğum bazı görevlerle ilgili şimdiden gelin güvey olmayı doğru bulmuyorum.
Biz, iktidarda olan bir siyasi partiyiz, başbakan yardımcılarımız var, bir başbakan ihtiyacı olduğunda hükümet içerisinden bu başbakanlık boşluğu doldurulabilir, illa genel merkezdeki bir isim olması gerekmeyebilir.
Partimizin ne genel başkanlık ne de başbakanlık sorunu yaşayacağı kanaatindeyim. Alternatifimiz var hiç kimse endişe etmesin. O tarih geldiğinde partimizin başında seçimlerde başbakan olma özelliklerini de taşıyacak bir genel başkanımız mutlaka olacaktır ve AK Parti yoluna aynı hızla devam edecektir.
* 2014'e giden süreçte Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan arasında bir sorun çıkabilir mi sizce?
Cumhurbaşkanımız, Tayyip Bey ile olan hukuklarının kardeşlikten öte olduğunu söyledi. Ben de öyle düşünüyorum. Gerçekten öyledir, bizler arasındaki hukuk kardeşlikten ötedir.
* Kardeşler kavga etmez mi?
Kardeşler kavga edebilir ama aralarında kardeşlikten daha öte bağlar olduğunu söylemişler. İkisi arasında bir kavga, bir ihtilaf çıkartmayı bekleyenler hiç boşuna beklemesinler, avuçlarını yalarlar.
TEKLİFİ KENDİ BAŞIMIZA VERMEYECEĞİZ
* Türkiye başkanlık sistemine geçebilir mi?
Cumhurbaşkanımızın 2014'te halk tarafından seçilecek olması başkanlık sistemine geçişle ilgili ciddi bir adımdır. Cumhurbaşkanı adayı olacak kişiler mutlaka bir siyasi partinin veya bir siyasi partiye mensup en az 20 milletvekilinin önerisi ile aday olabiliyorlar. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı seçimlerinde cumhurbaşkanı adaylarının arkasında doğal olarak siyasi partiler olacak. Bu bizi ister istemez başkanlık sistemine doğru itekliyor, bundan kaçamayız. Cumhurbaşkanının seçimi ile ilgili anayasa değişikliğinden önceki durumla şimdiki durum çok farklıdır. Bunu siyasi partilerimizin algılamaları gerekir.
* AK Parti, başkanlık sistemini bir anayasa değişikliği teklifi olarak Meclis'e verebilir mi?
Biz AK Parti olarak içinde başkanlık sisteminin de olduğu bir anayasa değişikliğini tek başımıza Meclis Başkanlığı'na vermeyi doğru bulmuyoruz. Yeni bir anayasa yapıyoruz. Yeni anayasa mümkün olduğu kadar çok geniş bir uzlaşma ile çıkmalıdır. Anayasalar üstün hukuk normlarıdır.
GÖREV ERİYİM MAKAM, MEVKİ HIRSIM YOK
* Kongre sonrasında partinin "ikinci adamı" oldunuz, gerçekten "ikinci adam" mısınız?
Genel başkandan sonra MYK'daki genel başkan yardımcılarımız, tüzüğümüzdeki sıraya göre değerlendirilirler. Ben eşitler arasında ilk sırada gösterilen bir genel başkan yardımcısıyım. Konumum bundan ibarettir. Genel başkanımız yurtdışında olduğunda ona vekalet etme gibi bir görevim var. Bunun dışında siyasi ve hukuki işler başkanlığının diğer başkan yardımcılıklarından ayrılan bir hususiyeti yok.
* Adalet Bakanı, Başbakan Yardımcısı, Meclis Başkanı oldunuz sonra "üzerinizin çizildiği" yorumları yapıldı, küllerinizden mi doğdunuz?
Hayır, kendimi hiç öyle görmüyorum. Meclis Başkanlığı'ndan sonra sade bir milletvekili olarak parlamentoda görevimi yapıyordum. Zamanımın çok önemli bölümünü seçim bölgemde geçiriyordum. Kendimi dışlanmış filan gibi hissetmedim. Genel Başkanımız beni Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda görevlendirdi. O da önemli bir görevdi, hâlâ devam ediyor. Ben, görev eriyim. Bir görev verilirse elimden geldiği kadarıyla yaparım. Makam, mevki hırsı içinde hiç bir zaman olmadım.
"ZAYIF HALKA" DEYİP HEMŞERİMİ GÖREVDEN ALDILAR
* Siyasette düşenin pek dostu olmaz, siyasetçinin ayağı kayınca çevresindeki insanlar da azalır, bunları yaşadınız mı?
Meclis Başkanlığı bir noktada nöbet gibi bir görevdir. Bizim yaptığımız Cemil Bey ile bir nöbet değişimidir. Görevden alınmış, görevden düşürülmüş bir insan olduğum gibi bir duyguyu hiç hissetmedim. Böyle düşünenler, "artık gözden düştü" diye söylenmiş olabilir. Bir kamu görevlisi benimle ilgili bir şey söylemiş, ona çok üzülmüştüm. Benim bir hemşehrim bir bankada çalışıyordu, banka genel müdürü ben Meclis Başkanı iken cesaret edememiş, Meclis Başkanlığı'ndan ayrılınca o hemşehrimi görevden almak istemiş, benim için "O artık zayıf halka, şimdi bir şey yapamaz, istediğimi yaparım" demiş. O beni çok üzdü. Sonra ben 2 kez bakan arkadaşımızı aradım, bana ne randevu verdi ne de telefonuma çıktı.