Öğretmen & Öz güven & Hak & Hukuk

Bahri YILDIZBAŞ

17 Ekim 1983 akşam beşte bitince, kocaman tabur bir saatte boşalmıştı. Samsunlu asker arkadaşım ile görev yerimi öğrendiğimizden, Trabzon otobüsü ile Terme’ye, oradan da atandığım Salıpazarı’na gittim. Terme - Gökçebey ve Çarşamba - Bereket Yeşilırmak köprüsü ile birbirine bağlı iki ayrı yayla cenneti nahiyelerdi o zaman.

Muhtarla, çarşıdaki kırtasiyeci, kitapçı, eczacı gibi bir kaç kişiyle tanıştıktan sonra, Van’ın yolunu tuttum. Meyil hakkı derken 23 Kasım günü dertli beyaz murat ile gurbet başlamıştı. Beni en çok etkileyen dünya güzelim, DİLEK’im.

Kop dağında kar yağmıştı, sonuna kadar çıktı dertli Murat. O zaman kar tipi yok, zincir de almamışım. Gri 29 plakalı belediyeye ait bir greyder yanımdan geçtiğinde, beden dili ile “tepeye çeker misin” dedim. Operatör parmaklarını birbirine sürünce, para istediğini anladım ve pazarlık ile beni yukarı çekti sağolsun.

Bayburt, Gümüşhane, Kürtün derken Zigana'ya tırmanmaya başladım. Sona ramak kala dertli yine tökezledi. Yanımdan geçen 59 kanatlıdan inen adam “tirmanamadun mu?” gülerek “göriysun da” deyince anlaştık. Gençleri araçtan indirdi, ağırlık olsun diye benim arabaya bindiler ve zirveye çıktık. İlk dostluk başlamıştı. İş Bankası müdürüymüş abimiz. Her Trabzon’a gidişimde,uğrar çayını içerdim.

Cennet Karadeniz’in sahillerinde oksijen sarhoşu gibi oldum gün boyunca. Aceleye gerek yoktu. Perşembe’de Uzun Saçlı’nın semaver çayını içip tanışmıştık. Bana "Sen purada durup çay içtun ya, ha pu Karadeniz’i sevmeye başladun demektur. O da senu sefecek.” dedi.

Yalıköy’ün eti yenmeden, Ünye gezilmeden olur mu? Terme Hükümet Konağı’na girip 24 Kasım akşamı göreve başladım çok şükür. Sabah dersime girdim. Eşyalarımı alıp lojmanda yaşamaya başladım. Yarıyıl tatilinde Van’a gittim ve rapor almadan döndüm. Kitaplarım, defterlerim ve öğrencilerime aldığım hediyeler ile okula giderken, sekiz köşe Çarşamba şapkalı, efendi muhtar amcanın bana doğru geldiğini görünce durdum ve bekledim. Okulun bahçesine kadar yürüdük.

"Hayrola muhtar, bir şey mi söyleyeceksin?” dediğimde; ”Hocam Kaymakam bey gelir gelmez ilçeye gelsin.” dedi. Kırtasiyeci Yüksel ile arabaya bindik. 30 km yolda otuz bin senaryo yazdım ve ilçe müdürü Mustafa Pala’nın odasına girer girmez “Bahri bey. Senin okuldaki bayan öğretmenin eşi kırtasiyeci, sigorta yaptırmış ve eşinin atamasını durdurmuş. Seni Akçay Dumantepe Okulu'na verdik.” demesiyle, bahane arayan ben patladım;

“Kırtasiyecinin (adam yanımda) eş durumu oluyor da, bizim niye olmuyor?” diyerek, kaymakam beyin yanına indik. Kaymakam bey ile tanışmıştık, çalışkan ve mütevazi bir Mülkiyeli'ydi. İşin resmî boyutunu anlattı ve beni çok güzel bir okula atadığını söyledi. Kırtasiyeci arkadaş ile görev yerine gittik. Yayladan deniz manzaralı bir okula atanmışım. Yörenin öğretmenleri okulda geçinememiş ve iki kişi hariç diğerlerini sürgün etmişler.

Salıpazarı’ndan, Dumanyepe’ye taşınırken, bir de beni müdür yetkili olarak atamasınlar mı? Karadeniz manzaralı lojmana taşındım. Cennet gibi bir yer. Kereste fabrikası, tavuk üretme çiftliği, sahilde restaurantlar, Samsun - Trabzon asfaltında Otobüs Dinlenme Tesisleri, kahvehaneler, dükkanlar ve çay ocaklarının olduğu, iki okullu bir belde. Biraz da olsa sosyal yaşam var.

Ancak yaşamın içinde öğretmenler yok. Bazıları vatandaştan uzak durmuş, bazıları tam tersi çok laubali olmuş. Öğretmenliğin sanatkarlığını becerememişler.

Hastalara, Samsun ve Ünye Devlet Hastaneleri’nde randevu, evlere hasta ziyareti ve cenazelere katılım, yolda gördüklerimi arabaya almam, öğrencilere yaklaşımım sonucunda iki ay sonra; Akçay çayında balık tutma keyfi, Karadeniz’den sabah balıkları, çeltik tarlalarında imece çalışmaları, fındık bahçelerinde düğün yemekleri ile halaylar, üniversiteli gençlere ikinci fındığı toplatma, kitap okuma saatleri, yaşlıların kahvesinde onlarla sohbet, Sebahattin abi ve ekibi ile Samsun gezmeleri, Karadeniz takımlarının maçlarını seyretmek için tüm şehirlerin, dönüşlerde ilçelerin ve köylerin 65 AH 235 Beyaz Murat ile gezilmesi sonucu Karadenizli beni, ben onları benimsemiştik. O kıymetli kardeşlerimi ve Karadeniz’i unutmam imkansız.

Gel zaman git zaman; Akçay mahallesi, Dumantepe’den ayrılmak istedi. Görüşmeler, tartışmalar, Samsun - Ankara mekikleri derken... REFERANDUM ve Bahri’nin sandık kaderi.

Muhtar ve barış ekibini hem destekliyorum, hem de hepsini seviyorum. Günün ve gecenin her saatinde dertli Murat ile servis yapıyorum. Ne yazık ki geçmişten gelen kırgınlıklar “sulh” olmayı sağlayamadı.

Yine Kasım, ayaz, rutubet, sicim gibi yağmur ve sabahın erken saatlerinde referandumu başlattık. Katılım yüzde yüz. Jandarma bahçede, benim oyunlardan haberim var. “Sandıklar açılacak, oylar sayılacak; ”HAYIR” ise sorun yok “EVET” ise benim destek personelim (hizmetli) elektrikleri kesecek ve sandıklardan birisi kaybolacak.” Ki; Referandum yenilensin. Dost olsam da, demokrasinin darbe almasını asla kabul etmem. Defalarca “yapmayın, etmeyin” desem de nafile. Jandarmaya asla söyleyemem, kendim çözmeliyim.

Sandıklardan önce; Fenerler ve mumları odamdaki dolaba yerleştirip kilitledim. Sandıkların açılması ve pusulaların sayımının başlaması ile fenerleri ve mumları yakarak sandıkların masasına, sınıfların kapısına ve koridorlara bırakınca, askerler şüphelendi. Başefendi bir şeyler sordu “hayır tedbir” dedim. Vicdanım rahat, sandık oyununu bozarak sarı zarftan da kurtulmuş oldum. Hayırlısı böyleymiş. Muhtar Turan Ocak, azaları ve ben gülüştük, rahmetli Dozer Ahmet, Evcim Restaurant’ta teselli yemeği yedirdi bizlere.

İşte Dumantepe(cılar) - Akçay insanları ile üç yıla yakın birlikte güzel şeyler paylaştık. Eğitime ve çocuklarına verdikleri önemi 34 yıldır her yerde anlatırım. Devamsızlık yapmaz, okula pırıl pırıl gelir ve derslere katılırlardı. Dağınık yerleşim olmasına rağmen, okula asla geç kalınmazdı. İmece ile bir personel tutmuş, sene başında depolarımızı yakıt ile doldurur, okulun temizliği ve ısınma işini kendileri yaptırırlardı. Bahçemizde incir dahi bir çok meyve vardı. Bahçede fasulye yetiştirirdik. Eylül tatil dönüşü, komşu kadınların topladıkları fasulyeleri kurutup bana teslim etmelerine çok duygulanmıştım. Tatillerde Van’a gittiğim zaman, yolluk olarak getirilen; pirinç, fındık ve ayşe kadın fasulyelerden dolayı dertli muradıma üst bagaj monte ederdim.

Sevginin gücünü ve lezzetini, Van - Bostaniçi’nden sonra, Samsun - Terme Dumantepe(cılar)’de tattım.

Ailemden uzak ve özellikle kızımın benden ayrı büyümesinden bıkmıştım artık. Eşimin atamasını YYÜ yaptırarak (Salih Mercan’a teşekkür ediyorum.) belgeleri istedim ve eş durumundan atama yapmak için Ankara’ya gittim. Vekillerimizin “Senin atamanı bakan yapmıyor” Daire Başkanı Ersin beyin “Samsun bu yazıyı sana elden nasıl verdi. Haklarında soruşturma açacağım.” demesi sonucu, Samsun’daki Şef ve Müdür Yardımcısı sorun yaşamasın diye masanın üzerinden aldığım evraklarla ortadan kaybolup, gece Samsun’a döndüm. Devlet Hastanesindeki dostlarımın yardımı ile heyet raporu aldım. Ankara’ya gidip, bakanla görüşmeye karar verdim. Ankara’ya ve ardından bakanlığın 7. katına çıktım. C Blok girişindeki masada sevimli biri oturmuştu. -İçeri girince “Buyur, kiminnen görüşecen?”

- “Hemşerim nerelisin?”

- “Nedeceksen?”

- “Vayyyyyyy hemşerim, sen Erzurumlisan, ben de Vanlıyam.” Erzurum’dan bir kaç esnaf ismi verdim, Evin Şekerleme Hayrettin akrabasıymış. Biz arkadaş olduk. Öğle tatiline birlikte çıktık, gezdik, yemek yedik. Elimdeki evrakları aldı, götürüp şefle konuştu ve bana; “Sen cet, dörtte cel.”

Dörtte bakanlıktan içeri girdim, asansör gelmeyince, yüksek enerji ve heyecanla merdivenlere bir bastım, baktım 7. kattayım. Yusuf koridora çıkarak “Ğerli olsun dadaşım.” deyince sarıldım. Samsun ve Van Valiliklerine atama kararnamelerimi bana uzattığında, Otogar'a kadar gözlerimden su pınarları eksik olmadı.

Van’da Mehmetçik Selen İlköğretim Okulu'na atandım. İki ay sonra; Samsunlu kardeşlerim minibüse doluşmuş ziyaretime geldiler. Gönüller bağlanınca asla unutulmazsın, unutmazsın. 18 Yıl sonra Dumantepe’ye çocuklarımla gezmeye gittiğimizde; arabadan iner inmez, velilerim ve büyümüş öğrencilerim “Bu Dilek” dediler. Bir yaşında fotoğraflarını gördükleri, adını öğrendikleri ve unutmadıkları isim Dilek.

Öğretmenim demekle, öğretmen olunmazmış sevgili öğretmenim.

Dumantepe’ye, Akça’ya, Karadeniz’e, Türkiye’me selam ve sevgiler.