Öğretmen; öğreten, bilgi veren, daha doğrusu öğrenci yetiştirendir.
Sadece öğretmekle kalmaz, eğitir, yön verir.
Bilgi dağarcığında ne varsa öğrencisiyle paylaşır.
Bu görevler anaokulundan üniversiteye kadar uzanır.
Ülke kalkınmasında birinci derecede etkili kalifiye elemanları da, bilim insanlarını da yetiştiren öğretmenlerdir.
Kısaca, toplumun temel direği öğretmendir, Milli Eğitim’dir.
Gelişmiş ülkelerde en zeki öğrenciler, öğretmen yetiştiren okulları tercih ederler. Bizde de öyle olmalı…
İşte o öğrenciler yarın iyi doktoru, iyi mühendisi, ilim ve fikir erbabını, vb… topluma yön veren kadroyu yetiştireceklerdir.
Aziz Atatürk ne güzel özetlemiş: ’ÖĞRETMENLER YENİ NESİL SİZİN ESERİNİZ OLACAKTIR.’
Bir tespit: İlkokuldaki bir sınıf öğretmeni, çocuğu şekillendiren ilk basamaktır ve çok önem arz eder.
Okula adımını atan çocuğun dünyası öğretmenidir. Konuşmasını, jest ve mimiklerini, hatta kılık kıyafetini örnek alır.
Öğretmenin yazısı güzelse onunki de güzel olur. Öğretmen hangi derse eğilim gösteriyorsa onu benimser. Örnek; Matematiği seven bir öğretmenin öğrencisi de mutlak sever, ileriki sınıflarda, bu dersten başarılı olur.
Bu görüş toplum tarafından da kabul görmüş ki, çocuğunu ilkokula yazdıran veli öğretmen seçmeye çalışır.
‘Hiçbir şey olamazsa bari öğretmen olsun.’ zihniyeti hakimse bir yerde, orada cehalet, orada sefalet, orada geri kalmışlık vardır.
Hele hele, 'Okuyanları gördükçe beni afakanlar basıyor ‘diyen bir anlayış varsa orada ilerlemeden, refah ve gelişmişlikten söz edilemez.
Gelelim son günlerin güncel meselesine.
Bir Kaymakam öğretmeni sınıftan atmış.
Bu haber bazı yazılı ve sözlü basında, özellikle de sosyal medyada yer buldu.
Her yönden, her daldan tepkiler yükseldi. Sonra da Kaymakam’ın özür dilediği basına yansıdı.
Elbet de haberleri basından alıyoruz. Doğru-yanlış bilgilerin kaynağı özgür basın.
Birincisi; Kaymakam öğretmeni sınıftan atmak istediğinde, o öğretmenin:
‘Kaymakam Bey, sınıfın sorumlusu benim. Buranın sahibi de benim. Lütfen sınıfımı siz terk ediniz. Dersimi bölmeye müsaade edemem.' deyip ne pahasına olursa olsun tepkisini göstermesi gerekirdi.
Böylece öğretmen, hem kendini hem mesleğini yüceltmiş olurdu.
İkincisi; Anlaşılıyor ki Kaymakam kamuoyu baskısı ile özür dilemiş. İyi güzel. ’Kişi kusurunu bilmek kadar irfan olamaz’.
Yine basına yansıdığı şekliyle, Kaymakam hakaret ettiği öğretmeni makamına çağırıp orada özür dilediyse, kesinlikle öğretmenin bu davete icabet etmemesi gerekirdi. Çünkü bu hareket en az birincisi kadar yersiz kaba ve kusurludur. Nerede kusur işlenmişse orada telafisi yapılmalı.
Böyle değil de Kaymakam okula gelerek özür beyan etmişse, öğretmenin özrü kabul etmesi doğru bir hareket olmuştur.
İşte bütün bunlar da bir eğitim ve eğitimsizlik olgusudur.
Herkes yerini yurdunu, görevini, sorumluluğunu bilmeli, ona göre hareket etmeli.
Konuyu bir başka açıdan ele alırsak. Görevlere atamalar, liyakata göre değil de sadakata ve biat’a göre yapılırsa böyle olumsuzluklar, başarısızlıklar her zaman görülür.
Son sözümüz yetki elinde, Allah dilinde olan muktedirlere!
"Allah size emaneti mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder…" (Nisa Suresi 58. Ayet)
İnanıyorsanız lütfen ALLAH’IN EMRİNE UYUNUZ.