Eh az bir süre değil, yıllardır yazıyorum. Bilmiyorum ama yazılarımı saymaya kalksam sanırım birkaç bini geçer. Bunda beni yazmaya yüreklendiren okur yorumlarının elbette payı büyük. Onlara buradan sonsuz teşekkür ediyorum...
Hep olumlu mu yorum alıyorum? Elbet yazdıklarım hoşuna gitmeyenler, işine gelmeyenler veya ona öğretilen doğrulara ters gelenler de var. Herkesin benimle aynı doğrultuda görüş birliği içinde olması zaten mümkün değil. Öyle olsa herkes birbiri gibi düşünse, doğruları görse, ortalık güllük gülistanlık olurdu. E o zaman yazmaya ne gerek var!.. Veysel baba ne demiş “İnsan çeşit çeşit, yer damar damar.”
Yazılarımı feysbukta paylaşıyorum. Sık sık feysbuka giremeyenlerin, yeni paylaşımlar gelince altta kaldığı için yazımı göremeyenlerin ve bir de hemşehrilerimle arkadaşlarımın sayfalarında yazılarımı paylaşıyorum. Kimi zaman güzel yorumlar aldığım gibi beni eleştiren okurlarım da çıkıyor. Herkesin görüşüne saygım var. Yazdıklarım benim yaşadıklarım, düşüncelerim ve doğrularımdır. Ama yorumların altına yanıt yazmak, okurla polemiğe girmek benim tarzım değil. Hiç yapmadım bu güne kadar...
Zaten kimi okurların niyeti üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. O niyette olmayanları zaten yanıtlıyorum...
Ancak şu son yazdığım “Bir daha yalan söyleme!” başlıklı yazımın feysbukta paylaşımının altına bir okurum yorum yazmış ki yanıt olarak bu yazıyı yazma gereği duydum. Yorumda şöyle denilmiş:
“YA HÜLYA HANIM YAZILARINIZDA SÜREKLİ ELEŞTİRİ YAPIYORSUNUZ BU İKDİDAR HİÇMİ İYİ İŞ YAPMIYOR İMF YE BORC BİTTİ DİYE Mİ ÜZÜLÜYOSUNUZ?”
Evet IMF ye olan borcumuz kapatıldı... çok güzel. Elbet milletce sevindik. Ama 28 Haziran 2013 günlü Hürriyet gazetesinin haberinde bakın şöyle yazıyor:
“Türkiye'nin brüt dış borç stoku, yılın ilk çeyreği itibarıyla 349,9 milyar dolar, net dış borç stoku ise 199,1 milyar dolar oldu......”
Hıııı?.. Hadi bakalım şimdi buna ne demeli! Diyelim ki siz ay sonunu getiremeyen gariban memurlardansınız. Ve sürekli borçlanıyorsunuz Ahmet beye (bu arada Ahmet bey IMF olsun). Ahmet bey de sürekli size dayatmalarda bulunuyor.
“Bak borç veririm ama gel benim bahçeyi belle!..”
Gelecek ay... “Tamam bu ayda hadi vereyim borç; ama benim evin badanasını yapacaksın!..”
Öbür ay ise “Yenge bizim eve temizliğe gelecek.” diyor.
Battıkça batıyorsun. Lanet olsun deyip bu Ahmet beyden kurtulma yoluna gidiyorsun. Bunun için de Hasan'dan, Hüseyin'den ve Mehmet beyden borç alarak başarabiliyorsun bunu. Hatta hatta gene de borcunu kapatamıyorsun. Kapatsan da elinde avucunda kalmadığı için evdeki buzdolabını, televizyonu ve fırını satıyorsun. Gene yetmiyor... babadan kalma tarlayı da satıyorsun...
Ahmet Beye olan borcunu kapatıyorsun…
Eee... neye yaradı şimdi bu? Hem Ahmet yerine 3 kişiye daha borçlandın, hem de elinde avucunda malın mülkün kalmadı. Sen hâlâ Ahmet'e borcum bitti diye sevinip çalıp oynuyorsan ben de sana ne gözüyle bakayım bilemedim...
Haa diyor ya okurum bir de hiç mi iyi bir şey yapmadı? Vallahi de yaptı, billahi de yaptı... Dur bir düşüneyim... hah aklıma geldi... Sigaranın kapalı alanlarda içilmesini yasakladı. Böylece bebeler, yaşlılar, hastalar pasif içici olup hiç bir günahı olmadığı halde zarar görmekten kurtuldu. Ama yalnız aklıma bu geliyor ne yazık ki!..
Diğerleri ise... sen babadan kalma tarlayı ve evdeki eşyayı satıp da eve gelirken çocuklara elmalı şeker getirdiysen ben de sana “İyi babasın.” diyemem... kusura bakma!..
Hülya Sezgin hulyasezgin@hotmail.com