Trollerin arsızlığı
TV programında tartışma aynen şöyle; trol diyor ki;
-Dolar dışında kullanım aracı olmalı, alternatif argümanlar geliştirilmeli.
-Mesela ne olmalı, bir öneriniz var mı?
Kem küm; zart zurt....
...
Adeta "Benim işim bu, trolcülük yapmak" adına diyor ki;
-Onu ben bilemem, ekonomistler bilmeli derken; bi yandaki ikinci rektör trol ise "Ulan sıçtın batırdın" der gibiydi.
...
Bu tipler, hep aynı tür programların kadrolu elemanları olduklarından; saçmalamaları karşısında yapımcılar "Alo Fatih" emri gereği sadece çaresizce tebessüm edip, tahammül etmek zorunda kalırlarken; onlar da beraber tebessüm edip, arsızca saçmalamaya bilhassa "Bilerek" devam edebiliyorlar.
Projelerle gelenler projelerle mi giderler?
ABD bütün bu yaptıklarını; bir "İsim" üzerinden Türkiye üzerine yaptığı yatırımından umduğu sonucu elde edememenin öfkesi ile yapıyor. Kandırıldığını hissediyor. "Oysa sana BOP eş başkanlığını dahi vermiştik. Daha ne istiyorsun, kurduğumuz oyunu niçin bozdun" diyor.
...
1999-2001 yılları arasında ABD lobileri ve düşünce kuruluşları ile al gülüm ver gülüm muhabbeti dış güçlerle işbirliği değil de neydi. Cüneyt bilmem "ne su" denen adamın kirveliğinde yapılan seyahatlerı ve lobi görüşmelerini bilmem hatırlayanınız var mı.
...
Sahi, rahmetli Bülent Ecevit hastahanede rehin tutulup, sonra eşi durumu anlayınca hastaneden kaçırmadı mı. Yazar kasa fırlatmalar, polisin silahlarını kılıflarından çıkarıp, yaptıkları protesto yürüyüşleri; saymaya devam edelim mi. Bunlar olup, bittikten sonra kim geldi iktidara.....?
...
Soy ismi Kurt olan eski bir AKP milletvekilinin "İktidar olmuştuk ama muktedir olamamıştık. Muktedir olmak için itiraf ediyorum; ABD ve cemaat ile o dönem askeri vesayete son vermek için işbirliği yaptık" Bu da çok çok önemli bir itirafıdır; unutmayalım.
...
Anlaşılan ülkemizin kaderi oldu; projelerle gelenler, projelerle gidiyor. Aslında bugün muktedir olanlar, nasıl geldiklerini bildikleri için nasıl gidebileceklerine karşı önlem amaçlı mücadele veriyorlar. Bizler elbette "Ne haliniz varsa görün; onlarla işbirliği yaparken bize mi sordunuz" diyemeyiz. Millet olarak devletimizin yanındayız ama yukarıda bir dönemin yaşanmışlıkları olarak ifade etmeye çalıştığım gerçekleri de unutmayacağız.
...
Umuyor ve sabrediyoruz ki; inşallah ABD'ye karşı verdiğimiz mücadelede Atatürk'ün Türk milliyetçiliğinden ilham aldığı ruh hali ile milletimiz ve devletimiz galip gelecektir.
...
"Başımıza gelenler" deyince; bir anda aklıma bunlar geldi. İşin iyi bir tarafı AKP ve Erdoğan; özelikle kendisi ve partisinin yapmış oldukları hata silsilesi nedeniyle eninde sonunda Atatürk'ün bu devleti kurarken verdiği savaştaki ruh halini keşfedip, sonra da takdir etme noktasına geleceklerine dair umudun; en azından kendi adıma doğmuş olmasıdır.
İnşallah.
Erdoğan her zamanki yaptığını yaptı ''İdam yasasını getirin meclis imzalayayım''
Biz AKP seçmenin profili üzerine davranış biçimlerini analiz ederken; kendilerini küçümsediğimiz şeklinde yorumlar yaparak, bunun üzerinden mağduriyet psikolojisi yaratıp, oy devşirme derdine düşüyorlar.
....
Mesela aynı şeyi Erdoğan yapıyor; aynı seçmende tık yok. Aynı seçmen, tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesine, yani "Tek adam"a oy verdiği halde; halen idamın geri getirilmesini, yasama sınırı Cumhurbaşkanının yetkileri ile sınırlandırılmış meclisten bekliyor. Yani şunu diyemiyor "Yahu ne top çevirip, duruyorsun; sana yetki verdik, hazırla anayasa değişikliğini, getir meclise ki; senin de meclistekilerin de gerçek yüzünü görelim.
...
"AKP seçmeni bu eleştirisel bakışı sergileyebilecek demokratik kültüre sahip değil" desem gene aynı şeyi yapacaklar; "Sen bizi küçümsüyorsun" yaygarası. Oysa, bizatihi Erdoğan sizin aklınızla dalga geçiyor; "Meclise getirin imzalarım" diyor. Ne gerek var; sen meclise getir, milletvekilleri imzalasın. Öyle değil mi. İşte bu soruyu sorabilenler demokratik siyasal kültüre sahip olabilenlerdir. Soramayanlar da biat kültürüne sahip, ezikler dir. Şimdi varın, ne diyecekseniz deyin.
Koray Aydın'ın dil sürçmesi
Koray Aydın Bey için bir talihsizlik olsa da; dil sürçmesi olduğu aşikar. Ben de zaman zaman aynı durumu yaşıyorum; İYİ PARTİ diyecekken MHP diyorum.
...
Bunun nedeni; bir kurumsal kimliğe duyulan aidiyet uğruna onca yaşanmışlık varken; elbette dil sürçmesi olacaktır, olmuyorsa da; o zaman o kuruma aidiyet duygusunun geçmişteki samimiyeti sorgulanır.
...
Yuhalama meselesine gelince; İYİ PARTİ kurulduğundan beridir bir defa olsun açık ismini telaffuz etmeyip, adeta iplemeyerek "İP" diyen muhterem, eğer tepkinin kendisine yönelik olduğunu düşünüyorsa "İP" telaffuzundan mahsup ederek, düşebilir. Gene borcumuz kalırsa özür dilemesini de biliriz.
Meral Hanım'ın dönüşü
Kanaatim o ki; Meral Hanım malum süreci gitmek için değil, kalmak için başlattı. Çünkü birileri onu "Eğreti Genel Başkan" görüyordu. Şimdi onlara öyle olup olmadığını göstermek istiyor.
...
Hep birilerinin mi, kendilerine özgü liderliği olacak. Meral Hanım da kendine özgü bir liderlik inşa ediyor. Seçimin ertesi günü el öpenler ve türevlerini kesin ihraç ile partiden uzaklaştırabilirdi ama demokratça olmazdı. Ne denecekti; karşı olduğunun tekrarı. Yani bir başka liderin kötü taklidi.
...
Şimdi liderliğini, demokratik yol ve yöntemle eğretilikten kurtarıp, nevi şahsına münhasır hale getirmeye çalışıyor. Dolayısıyla; olup bitenleri diğer liderlerin huyları, davranış biçimleri üzerinden değil, Meral Hanım'ın kendine özgü liderlik anlayışı üzerinden değerlendirmek lazım.
82 yaşında bir ihtiyarı yerlerde süründürmek
Bir tek polisin dahi üflese yere düşürebileceği 82 yaşındaki ihtiyar amcayı yere yatırıp, tekmeleyip sonra da dizlerini sırtına dayayıp, ters kelepçe ile bileklerini bağlarlarken; aşırı güç kullandıkları, hatta zorbalıklarına rağmen hiç tereddüt etmeyen polislere; son derece öz güven dolu ruh halini bahşeden nedir/kimdir?
...
Bir polis gider, on polis gelir. Hatta onları ihraç edip, gazımızı da alabilirler ama polis veya devlete karşı hakkımızı aramak için sorgulama yapıp, itiraz ettiğimizde; sonumuzun ölümümüze kadar gidebileceği gibi yaşanan gerçekler karşında; kendimi ömrüm boyunca kutsadığım devletimin tehditti altında hissediyorum. Ama boşuna; huyum kurusun, haksızlığı gördüğüm an elektrik çarpması gibi bir şeyler oluyor bende; tepki gösteriyorum.
Ahmaklığın bedelini Allah'a mı maledeceksin?
Önce ihmalkarlık yaparsın, sonra bela gelip başına musallat olunca da; doğal afet, şu bu deyip Allah'tan bileceksin öyle mi?
...
Ey ahmak, her musubeti Allah'a havale edeceksen şayet; aklın ne işe yarıyor söyler misin?
...
Adam parkinson hastası ama direksiyonun başına geçiyor, kaza yapıp eşi ile beraber ölüyorlar. Yakınlarını teselli edenler de "Allah'tan gelene ne diyebiliriz ki?" derler.
...
Bunlar "Namazında niyazında, imanlı insanlar" güya ama hiç sıkılıp, utanmadan "suçu" da Allah'a yüklerler. Sormak isterim; gerçek iman bunun neresinde?
''Yerçekimi kanunu çıkarılsın mı?''
Sokak röportajında; 'Yerçekimi kanunu çıksın mı, çıkmasın mı?'' sorusuna; ''Devletimiz büyüktür, ihtiyaç duyuyorsa elbette çıksın'' şeklinde cevap veren cehaletin beslediği siyaset ülkemizi hiç bir zaman çağdaş ülke konumuna yükseltemez. Çünkü böyle bir durumda siyaset cehaleti, cehalet de siyaseti besleyeceği için; her ikisinin karşılıklı menfaatleri gereği, bu hal bir kısır döngü şeklinde devam eder gider.
...
Dangalak adam mütevazi bile değil, ''Bu bahsettiğiniz şeyin içeriğini bilmiyorum; dolayısıyla yorum yapamam'' demiyor ki; hatta ukalalık yapıyor; ''Hemen çıksın'' diyebiliyor. Yani bilgisiz olmak bir insan için eksiklik olabilir ama kusur olamaz. Bilgisiz olanın aynı zamanda ukala olmasıdır; esas tehlikeli olan.
...
Nitelik olarak hiç bir değer ifade etmeyen, dibine kadar cehalete batmış bir zihniyetin verdiği kararla sandığa giren, ancak nicelik olarak çıkıp, tüm toplumun ve ülkenin kaderine tesir eden bu hale
''Demokrasinin yırtığı'' deyip, kabullenecek miyiz. Peki bu yırtığı yamamak için ne yapacağız? ''Eğitim şart'' diyeceksiniz. Peki ülkemizde en çok değişen bakanlık hangisi; Milli Eğitim Bakanlığı değil mi? :)
soralmehmet@hotmail.com