Ölüye ağlanır, deliye gülünür!..
"İnsanoğlu hayatta o kadar acı çeker ki
canlılar arasında yalnız o
gülmeyi icat etmek zorunda kalmıştır."
Nietzsche
Benim kanka Zehra ile söyleşme günümüzdeyiz. Bu gün bana anlattıkları farklı bir konu. Ölüm...
Ölüm çok acı ama nedense insanoğlu o acılı anında bile gülebiliyor!..
Zehra anlattıkça ben de yaşadıklarımı düşündüm. Evet!.. Her baş sağlığı ziyaretinde ille de bir şeye gülünüyor!..
Neyse Zehra'nın anlattıklarına bir kulak verelim şimdi...
Hülya'cığım hani bizde bir laf vardır “Ölüye ağlanır, deliye gülünür” diye. Kızım Zeynep'in çok sevdiği bir arkadaşı Esra’nın babası vefat etti. Esra çok sarsılmıştı. Zeynep ve diğer samimi arkadaşları Nilay, Esra’nın yanında destek olmak ve gelen giden konukları ağırlamak için bir hafta orada kaldılar.
Başka bir arkadaşlarının dedesi de gece kur’an okumalarını yapmak üzere onlara geliyormuş. Dede her akşam camiden çıktıktan sonra geliyor okuması bittikten sonra ikram edilen çayı içiyor ve gidiyormuş. Geldiği sırada da bütün kızlara “Abdestin var mı? Abdestin var mı?” diye tek tek soruyormuş!..
Gene bir akşam geldiğinde dedemiz fermuarını açık unutmuş. Kızlar bunu fark etmişler ama nasıl söyleyeceklerini bir türlü bilemiyorlarmış. Esra’nın on dokuz yaşındaki erkek kardeşi Emre’ye bu görevi vermişler. Kendileri de hemen mutfağa kaçıp ve uzaktan takip etmeye başlamışlar. Emre yavaşça dedenin kulağına eğilip durumu bildirmiş. Dede hemen doğrulmuş acelece hole çıkmış. Ama hol mutfağa açılıyor. Mutfakta kızlar var, dede farkında değil!..
Dede odalara bakıyormuş gibi yaparak bir yandan zıplaya zıplaya fermuarını kapatmaya çalışıyor, diğer yandan da durup dururken ayağa kalkmasına bahane uydurmak için de “Bu ev kaç oda, kaç salon? “ “Bu ev kaç oda, kaç salon? “ diyormuş!..
İçeride kızlar ellerinde ne varsa atıp iki büklüm gülmeye başlamışlar. Dede farkında değil. Dönüp yerine oturmuş. O sırada olayı uzaktan takip eden Emre ve arkadaşları da kendilerini tutamayıp gülmeye başlamazlar mı? Allah’tan dedemiz şakacı biriymiş de gücenmemiş.
Sonra okumalar bitmiş. Çay ikramları yapılmış. Dede gitmek üzere kalkmış. O sırada mutfakta bulaşık yıkamakta olan ve hiçbir şeyin farkında olmayan Esra’da koşup gelmiş dedeye teşekkür etmek için. Elini öperken dede kalenderlik edip Esra’ya,
“Sen de güldün mü?” diye sormaz mı? Esra olayı anlamadığı için ve yalnızca uyum sağlamak için, arkadaşlarının yoğun kaş göz işaretlerini anlamadan;
“Güldüm dede, güldüm” demiş!..
***
Rahmetli annem bir söylence anlatırdı. Kainat yaratıldıktan sonra sıra gelmiş ölüme. Dağlara verilmiş, dağlar feryat figan ağlamış “Biz istemeyiz” diye. Taşlara verilmiş, taşlar da çok ağlayınca geri alınmış. Yaradan insanlara verilmesini buyurmuş. İnsanlara verilmiş. Elbet aynı manzara. Ağlayan ağlayana, dövünen dövünene... Derken cenaze yıkanırken kurbağa başına geçirdiği bir tülbentle musalla taşına çıkıp zıp zıp zıplamaz mı? Bunu görenler başlamışlar gülmeye kurbağanın o haline. O zaman yaradan “İnsanlarda kalsın. Çünkü onlar ağlarken gülebiliyorlar da” demiş.
Anlatı ne derece doğru bilemem ama benim gözlemlediğim mutlaka cenaze evinde abuk sabuk bir konudan gülmeye başlayabiliyor insanlar. Kaç defa şahit olmuşumdur.
Bu da sanırım vücudun bir savunma durumu olsa gerek...
Hülya Sezgin / hulyasezgin@hotmail.com