Ölüye saygı ritüeli

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Bir belgesel kanalında ölülerinin hala kendileri ile olduğuna inanan Endonezya güney Sulawesi bölgesinde ma'nene olarak adlandırılan bir ritüel izledim. Hayret ve gözlerime inanamamış bir şekilde, hem biraz korku hem de endişeyle olanlara olmaz bu kadar da canım diyerek.

Yerli halk ölülerine saygı göstermek adına, onları gömüldükleri yerden merasimle çıkarıp başlarının üzerinde dans ederek gezdiriyorlar. Bunu her sene yapıyorlar . Onurlandırmak oluyormuş geleneklerine göre. Tüm köyü gezdiriyorlar. Sonra üzerlerindeki kıyafeti çıkarıp yenisiyle değiştirip bir güzel süslüyorlar. Düşünsenize çürümeye yüz tutmuş ölülerini yeni kıyafetlerle onore edip ödüllendiriyorlar. Gözlerine güneş gözlüğü takıyorlar. Bu iyi oluyor fena durmuyor, en azından ölünün içeri kaçmış, feri sönmüş gözlerini görmüyorsunuz. Anlayamadığım nasıl oluyor da çürümüyorlar iskelet kalmıyorlar. Giydirince senin benim gibi oluyorlar, ancak gadit gibi zayıflar tabii.. Öyle saygıyla tepelerinin üstünde dans ederek gezdiriyorlar ki, insan yaşarken bu önemi, ehemmiyeti görmediği için hayıflanıyor doğrusu. Sonra köyde bir ziyafet düzenliyorlar. Pilav ve et ikrâm ediyorlar törene katılanlara. (Bu konuda hemşehrim Sefer Usta'nın üstüne tanımam.). Hani bilirsiniz biz müslümanlar ölülerimizin ardından dua sonrası, gelenlere yemek ikrâmı yaparız , ardından da helvasını lokmasını dağıtırız. Bu bizde cenaze evden çıktığında ilk olarak herkesin imece usulü ile helvasını çevirip, yemek istemeyenlere de Allah aşkına yiyin, sevaptır deriz ya.

Halâ ölünün helvasını yeme ritüelini anlamış değilim. Ağzımız tatlı olsun ise, ölünün ardından acımıza yanarken, ağız tatlılığı ne oluyor bilen var mı, izah edecek birileri var mı bilmiyorum en azından. Bir de cenazeyi evinin önüne getirip helâllık almak var onu biliyorum. Yedisi, kırkı, elli ikisi, seneyi devriyesi yapılır dua edilir. Bunlar yok öyle yapmıyorlar, ille ölülerini bin bir zorlukla ellerinde küreklerle dehlizden çıkarıp giydirecekler. Burunlarına maske takmalarını anlıyorum cesettir kokar. Ama korkmuş, irrite olmuş halleri yok hiç birinin. Çocuklar bile enteresan bir şekilde korkmuyorlar. Saygı ve onurlandırma oluyormuş bu durum ondan sanırım. Gelenekleri tabii yaşatıyorlar. Biz de ölenin arkasından nasıl bilirdiniz dendiğinde, hep bir ağızdan iyiydi hocaaam, iyi bilirdik deriz de, cenaze daha gömülmeden başlarız dedikoduya. 'İyiydi dedik ama çok cimriydi, daha bir çayını içmediydim rahmetlinin arkadaş. Ne oldu şimdi nereye götürdü biriktirdiği paralarını. Damat yiyecek şimdi. Al sana gördün mü iki metrelik bir top kefenle gittin.' Onunla yetinmeyip dinimizde caiz olmayan daha neler neler deriz inkâr etmeyelim.

Ölülerinizi hayırla yad edin dense de yaparız. Elin Endonezyalısı itinayla ölüsünü çıkarıp ortalıkta dolaştırıyor, en güzel giysileri giydiriyor, el üstünde dolaştırıyor, sonra yeniden, hiç üşenmeden götürüp gömüyor. Bizde hatırlıyorum ünlü iş adamı rahmetli Vehbi Koç'un cenazesini çalmışlardı toprağından çıkarıp. Üstüne üstlük iade etmek için fidye istemişlerdi de bir ay sonra bulunup tekrar dualarla defnetmişlerdi rahmetliyi. El oğlu saygısından çıkarıyor ölülerini. Bak yaa, bizimkiler fidye için insanın kırk yıl düşünse aklına gelmeyecek neler yapıyorlar. İyi ki Müslümanız yani. Bu garip ritüeli izledim korksam da. Sonra düşündüm dedim ki ; Keşke yaşarken birbirimize saygı göstersek, kur 'an 'ın emrettiği gibi açları doyursak, malımızdan infâk etsek, kasalarımızı doldurmak yerine ihtiyacı olanlarla paylaşsak , gönül sofralarımızı gönül güzelliği ile doyursak. Haram yemesek. İnsanı zengindi fakirdi ,bizden di sizden di diyerek ayırmasak. Allah adına aldatmasak. Kur'anı paraya tahvil etmesek. Allah adına konuşmasak. kur 'anı elimizde simge gibi sallamasak da, ne diyor anlayabilsek. kendimize yaşam biçimi olarak görüp, örnek alsak. İfrata kaçmasak, gözümüzü doyursak, kibire, nefse dur diyebilsek. Lüks hayatı, dünya nimetlerini öne alıp, şaşalı bir yaşam sürerek üstüne üstlük, Allah'tan korkmayıp, cenneti parsellemesek, satmasak kupon arazi gibi. Ülkemizin kurucu iradesine Puta tapıyorlar deyip, şıhın, şeyhin, tarikat liderinin insan yapımı protez kolunu öpmesek. Şirke girmesek. 'Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı' yapmasak, Allah'la aldatarak zengin olmasak nasıl olurdu. Geçtim ritüelleri, geçtim ölünün helvasını ağız tadıyla yemeği, ölmeden birbirimizin değerini bilsek, olmaz mıydı? Mevta olduğumuzda el üstünde gezdirmek şöyle dursun, yaşamı yaşarken birbirimize kolaylaştırsak valla billaha da yeterdi. Üstelik yüce dinimiz 'kolaylaştırın, zorlaştırmayın' diyorken...

Yaşamı niye zorlaştırıyorsunuz peki?