Ortadoğu'da Türkler ve Farslar en eski yerleşik kavimlerdir. Araplarda ise, çöle bağlı 'bedavet' şartları yüzünden bir tarafta aşiret yapısı devam ederken, öbür tarafta İslamla tarih sahnesine çıkış ve yazılı dil gibi ortak bir bağa sahip olmaları sayesinde Arap uluslaşması başladı, hâlâ devam eden çok sancılı bir süreç. Türkler ise bozkır göçebesiydi, bu sayede kolayca tarım ve kent hayatına geçtiler, Selçuklu ve Osmanlı devlet geleneği ve kurumları da Türklerde uluslaşma süreci için köklü bir sosyolojik temel yarattı. İlk Kurtuluş Savaşı'nı ve bölgede ilk ulus devleti Türklerin gerçekleştirmesi ve Türk adının ırki değil, vatani bir kavram haline gelmesi bu bin yıllık tarihsel sürecin ürünüdür.
Milletleşme ve ulus fikrinin zayıf olduğu Ortadoğu ülkeleri buğun etnik mezhep meşrep cemaat temelli ayrışmış bölünmüş biri biriyle kavgalı hale gelmiştir. Libya, Suriye ve Yemen’de, devlet kurumlarının çöktüğü, mezhep ve aşiretlerin ön plana çıktığı bir düzenden söz ediyor. Öyle ki eğitim, yargı, altyapı, sağlık ve ordu teşkilatı zayıflamış ve çökmüş durumda. Dünyada sivillerin en fazla silaha sahip olduğu ülkenin iç savaşa sürüklenmesi ise sürpriz değil. Son tahlilde toplum, aşiret, mezhep, meşrep ve sosyal olarak bölünmüş durumda ve bu çatışmaları uzatıyor. Yine fakirlik, genç nüfus, doğal kaynakların kıtlığı, iklim değişikliği çölleşme ile tarım alanlarının küçülmesi ve uyuşturucu alışkanlıkları diğer nedenler. Milli birlik ve millet olma ulus yapısını korumanın ne kadar hayati olduğunu gösteriyor. Ortadoğu da saldırılarda yıkıcı bölücü ayrıştırıcı hep bu birliği bozmaya yönelik adımlardan oluşmaktadır. Bozulmamış birliğin aşındırılmaması etnik mezhep ayrışması değil ortak milli değerlerde uzlaşma önemini elan yaşayarak öğreniyoruz. Etnik mezhep temelli ayrışmış Irak, Suriye ve Yemen iç savaşı ile çökmüş haldeler.
Eski imparatorluk geçmişi olan iki ülke Türkiye ve İrandır. İslam dünyası bir buçuk devletten ibaret der Araplar bir Türkler yarım farslar derlerdi. Araplar büyük devlet geleneği yoktur geç sömürgeden kurtulmuş yapay devletçiklerden müteşekkildir. Ortadadoğu hâkimiyeti kurmak isteyen süper güçler ya Türkleri ya Acemleri yanına almak zorundadır. Irak ve Afganistan işgali ile merkezi devletlerin çökertilmesi askerlerin dağıtılması ile etnik mezhep temelli terör örgütlerinin doğmasına sebep oldu. Suriye savaşı ile Rusya’nın ve İranın bölgede nüfusu arttı. Arap baharı ile Türkiye’nin sınırlandırılması ile orta doğudan uzaklaşması İranın nüfusunu artırdı. Türkiye yanlış dış politika hamlesi hayalci yayılma politikası ile yalnızlaştı ve Batı ittifakından doğu ittifakına yöneldi. ABD öncülüğündeki batı ortadoğuda devlet dışı aktörlerle iş tutması ve bu terör örgütlerinin Türkiyeyi ortadoğudan izale edecek sınır toprak hâkimiyeti ile tehdit etmesi bu hamle yapmasına sebep olmuştur.
Dış politika hamasetten uzak rasyonel olmak ve milli menfaatleri korumak öncelikli olmalıdır. Milli devlet politikası deneyimli eski dış işleri bürokratları askeri ve sivil strateji uzmanlarının katkısı ile ortak aklın ürünü olmalıdır. Duygusallıktan uzak ideolojik angajmanlardan arındırılmış rasyonel bir dış politika vizyonuna ihtiyaç var. Türkiye için bölgedeki en büyük tehlike mezhepler arası bir kutuplaşmada taraf olmak. Böyle bir kutuplaşmanın kazananı olamaz… Bu kutuplaşma olsa olsa bölgeyi geri götürür… Türkiye dış politika gündeminin mezhep veya din merkezli olarak şekillendirilmesine mutlaka engel olmalıdır. Türkiye bir mezhebin veya bir dini grubun değil, demokratikleşmenin, üretken ve serbest ekonominin, insan haklarının geliştirilmesinin lideri olmalıdır. Çünkü İslam dünyasında sorunların özünde Şii veya Sünni olmak değil, tembel olmak, üretememek, özgürlüklerden yoksun olmak, insan haklarına saygı göstermemek ve birlikte iş yapamamak vardır.