Şimdi nakledeceğim cümleler siyasi bir kitaptan değil, kişisel gelişim alanında en tanınmış yazar Stephen Covey’in "8. Alışkanlık" adlı kitabından alınmıştır. Bu kitap siyasi bir eser değildir. Buna rağmen, objektif verilerinden çıkarılmış bilimsel ve genel değerlendirmeler olduğu için, AKP iktidarının da biz vatandaşların da ders çıkarabileceği tespitlerdir:
"Otoriter bir lider varsa, onu izleyenler ne yapar? Çoğu pasif bir şekilde itaat eder; söylenene kadar bekler ve söyleneni yapar. Davranışlarıyla otoriter liderin emir verme ve kontrole devam etmesini onaylar. Bu da izleyenlerin pasifliğini doğurur. Bunlar insan kapasitesini ve zekayı yetkisizleştirir. İnsanlardan yeterince faydalanılmamış olur. İnsanlar yönetilecek ya da kontrol edilecek nesnelere dönüşür."
Sonuçta boyun eğme ya da sadakat gösterileri ‘doğru’; itaatsizlik sayılan haller ise ‘yanlış’ olarak kabul edilir. Politize bir sırt sıvazlama kültürü gelişir.
"Sağlıklı anlaşmazlıkları ortadan kaldıran bu dinamik, içerleme, öfke, kötü niyetli itaat, düşük güven, düşük kalite ve düşük performans üretir.
Bu duygular ifade edilmese bile hiçbir zaman yok olup gitmezler. Diri diri toprağa gömülür ve ileride daha kötü bir şekilde ortaya çıkar."
* * *
Stephen Covey’in bu tespitleri, AKP’nin sorun çözme becerisinin tamamen yok olmaya doğru gitmesini anlamamız için değerli. Aynı zamanda AKP’nin oyları büyük ölçüde azalmasına rağmen hala birinci parti olmaya en yakın parti olmasını anlamak için de önemli.
AKP iktidarının son on yılında, özellikle Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçişten sonra, AKP ve devlet kadroları tek adamapasif bir şekilde itaat eden bir yapılara dönüştü. Böylece ekibin insani kapasitesi ve bireysel zekâları yetkisizleşti yani devreden çıkarıldı. İtiraz edebilmek, yanlışı görüp doğruyu tavsiye edebilmek imkânı hepten yok oldu. Sadece liderin her dediğine kayıtsız şartsız uymak ve sadakat gösterileri DOĞRU sayılmakta.
Liderin hata ve yanlışlarını gösterme, tavsiye ve eleştiride bulunma ise YANLIŞ olarak değerlendirilmekte. Hatta “hadsizlik, terbiyesizlik” olarak sıfatlandırılmakta. Böyle bir şeye “cüret” edenler, otoriter lidere en sadık olduğunu iddia edenler tarafından, adeta linç edilmektedir.
Bünye içinde “sağlıklı anlaşmazlıkları” ortadan kaldıran bu süreç ortak aklı devreden çıkardığı için sorunlar çözülemiyor. Fakat liyakatsiz ve sadık bir kitlenin AKP’den kopmasını güçleştiriyor. Çünkü bütün elde ettikleri kazanımlar akıl ve yeteneklerinin değil, sadakatlerinin eseri. Ve kaybedecekleri şeyler çok olduğu için otoriter liderin eteğini bırakamıyorlar.
Otoriter kültürün yarattığı düşük kalite ve düşük performans sonucu zarar gören sadece muhalifler değil. Bu durum AKP içinde pasifize edilmiş nitelikli kişilerde de içerleme, öfke, güvensizlik yaratıyor. Bu duygular şimdi olmasa bile çok yakında mutlaka ortaya çıkacak.
* * *
RAĞBET SÖZ DİNLEYEN LİYAKATSİZLERE
Sırf “söz dinlemiyor” diye bağımsız olması gereken Merkez Bankası Başkanları görevden alındı. “Söz dinleyenler” işbaşına getirildi.
“Söz dinlesin” diye ekonomi tahsili olmayandan Ekonomi Bakanı, güreşçiden banka yönetim kurulu üyesi yapıldı.Dışişleri eğitimi ve tecrübesi olmayan siyasiler büyükelçiliklere atandı. “Türkçe öldü” diyen adam Milli Eğitim’e Bakan yardımcısı yapıldı.
Bu yüzden Türkiye tam bir Kaht- Rical yani devlet adamı kıtlığı yaşamaktadır.
Ekonomide, iç ve dış politika alanında her hafta değişen stratejik kararlar; dün savunduklarını bugün yerden yere vurmalar; terörist ilan ettikleri ülke ve örgütlerle ilişki kurmalar; Sarayda hazırlanan Kanun Hükmünde Kararnamelerin yarısının yeni KHK’lar ile düzeltme çabaları Türkiye’nin nitelikli insan gücünden yeterince yararlanılmadığını gösteriyor.
Sağlık alanında yaşadığımız gel-gitleri yazsam birkaç makaleye sığmaz. En sonuncusunu yazayım: Seyahat edenlere, aşıları tamamlanmamış olanlar için, Covid-19 tespitinde kullanılan PCR testi uygulaması zorunlu idi. Bu zorunluluk kaldırıldı. Bir gün geçmeden fark ettiler ki bu karar uluslararası uçuş kuralları açısından doğru değildi. Uçak yolculuklarında yeniden PCR testi zorunlu hale getirildi.
Peki, Ulaştırma Bakanlığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü veya THY Genel Müdürlüğü içinde bu kuralları ve PCR testi uygulamasının kaldırılmasının sakıncalarını bilen hiç kimse yok muydu?
Bin yıllık devlet geleneği olan ülkede dış politikadaki savrulmaları fark eden, ekonomide girilen çıkmaz sokağı gören, çıkarılan KHK’ların yanlışlarını önceden düzelttirecek hiç mi uzman yoktu?
Cevap "yok" ise felaket, "var ama hiçbiri Reis’e bunları söyleyemiyor" ise dehşet!
Türkiye’nin beşerî sermayesini heder eden otoriter lider yönetimine son verir ve yarattığı otoriter kültürü ortadan kaldırırsak, ortak aklın kanatlarına yeniden kavuşabiliriz.