Ak Parti öncesi, bütün cumhuriyet hükümetlerinin, 79 yılda (1923-2002) harcadığı toplam para 713 milyar dolar. Atatürk, İnönü, Menderes, Demirel, Özal vd başbakanların hükümetlerinin tamamında harcanan para bu. Ortalama yıllık büyüme de yüzde 5,1 mertebesinde.
Buna karşılık AKP / Tayyip Erdoğan döneminde 14 yılda (2003-2017) harcanan para 2 trilyon 94 milyar dolar olmuş. Yani 79 yılda harcanan paranın 3 katını 14 yılda harcamışlar. Buna karşılık ortalama yıllık büyüme yüzde 5 mertebesinde.
Peki, AKP ve Erdoğan bu parayı nereden buldu, nereye harcadı?
Türkiye sürekli cari açık veren, yani ürettiğinden fazla harcaması olan bir ülke. Her sene cari açığımız büyüye büyüye bu yıl 60 milyar dolarlık bir cari açık yapar hale geldik.
Ürettiğimizden fazla yaptığımız bu harcamayı karşılamak için 16 yılda neler yaptılar?
PARAYI NEREDEN BULDULAR?
a- Diğer ülkelerden borçlandılar. Dış borç 500 milyar dolar civarına geldi. Bir yıl içinde ödememiz gereken borç 220 milyar dolar. Sadece devlet değil, özel şirketler daha da çok borçlandılar. (Kur artışı ihracat yapamayan borçlu şirketleri zor duruma soktu.)
Dışarıdan alınan borçlar için 151 milyar dolar, içeriden alınan borçlar için de 687 milyar TL FAİZ ödedik.
b- Özelleştirme yapıyoruz diye yabancılara şirketlerimizi (hem de en kritik olanları bankaları, telekomünikasyon şirketlerini, medyayı, fabrikalarımızı) vevarlıklarımızı (madenlerimizi, limanlarımızı, ormanlarımızı) sattılar.
Bunları satarken itiraz edenleri hep “paranın dini, imanı, vatanı, milleti, mezhebi olmaz. Para paradır, cıva gibidir, kendisine nereyi uygun görürse oraya akar” diyerek susturdular.
Şimdi de Erdoğan, Başkan olarak, “Buradan milletimize sesleniyorum, yastık altından dolar ve avrolarınızı, altınlarınızı çıkartın. Yerli ve milli direnişinizi tüm dünyaya karşı ortaya koyun" çağrısını yaptı.
Demek ki para artık vatansız, milliyetsiz değil, “yerli ve milli” olmuş!
***********************************
NEREYE HARCADILAR?
İç ve dış borçlarımızın toplamı 1 trilyon 280 milyar dolara ulaşmış. “Borç miktarı önemli değil, yeni Türkiye için bu borç çok değil” diyenler olabilir. Bu borç tutarı milli gelirimizin yüzde 150’sini geçen bir oranda.
Bütün bu borçlanmaya rağmen son 7 yıldır GSYH büyüklüğümüz 850 milyar dolar mertebesinde sıkıştı. Üstelik nüfusumuz arttığı halde. Kişi başına gelirimiz 10 bin dolar seviyesini aşamıyor.
Önceden dünyada para bol ve ucuz idi. AKP hükümetleri bunun nimetlerini bol bol yedi.
Epeyce işler yaptılar. Fakat yanlış tercihte bulundular. Üretime dönük yatırımlar yerine inşaata ve tüketime paraları gömdüler.
16 yılda yapılmış dünyayla rekabet edebilecek herhangi bir fabrika yapıldığını veya bilgi ve teknoloji üreten şirket kurulduğunu hatırlıyor muyuz?
Sadece inşaat ve hizmet sektörü ile büyüme bir yere kadar.
Bunu da hesapsız kitapsız yaptılar. Türkiye’de satılmayı bekleyen 2 milyon 200 bin konut stoku birikti. Yeni konut talebi yıllık 450-550 bin adet arasında olduğuna göre, yeni bir ruhsat verilmese bile 4 veya 5 yıllık bir konut stoku var. Bu hem atıl duran milli servet açısından berbat bir durum. Hem de birçok inşaat şirketi ve paydaşlarının iflas riski demek.
Üretim yapmadılar, var olan üretici şirketlerimizi sattılar.
Tarım ve hayvancılığı öldürdüler. 16 yılda Marmara Bölgesi büyüklüğü kadar arazi ekilip dikilmez oldu. Her şey ithal olunca döviz ihtiyacı daha da arttı.
Üstüne “Yap, İşlet- Devret modeli ve geçiş garantili” yapılan köprüler, “hasta garantili” şehir hastaneleri yatırımlarında verilen yüksek garantiler gerçekleşmeyince farkın hazineden ödenmesi de eklendi.
“İtibardan tasarruf olmaz” anlayışı ile yapılan saraylar, inanılmaz makam aracı harcamaları gibi tamamen lüks ve israfla heba edilen milyarlar ve yandaşlara ödenen abartılı resmi daire kiraları da eklenince çark dönmez oldu.
Ancak şimdi dünyada para bol değil ve daha pahalı. Para daha güvenilir, daha risksiz ülkelere kaymakta.
Hatta içerideki “yerli ve milli” sandığımız büyük sermaye grupları korkularından paralarını yurtdışına kaçırıyorlar.
Türkiye hem hukuk güvencesi açısından ve hem de ekonomik sorunları yüzünden son derece riskli ülkelerden sayılıyor.
Borcumuzu borçla çevirmek iyice zorlaştı. Bir çare bulunamazsa şirket iflasları, işyeri kapanmaları, ekonomik çöküntü ve işsizlik patlaması yaşanmasından endişe ediliyor.
Bir yandan dışarıdan Londra tefecilerinden yüksek faizli borç dilenirken, diğer yandan ekonomik sıkıntılara karşı içeride oluşan tepkileri dış güçlere yönlendiriyorlar.
Dış güçler iddiası ve yastık altındaki döviz ve altınları bozdurarak “yerli ve milli direnişe” çağırmak kurnazca bir siyasi davranış sayılabilir.
Fakat şimdi kurnazca davranmak değil, çok akıllı ve temkinli bir yönetim sergileme zamanı.
Erdoğan’ın açıkladığı 100 günlük programda böyle “akıllı tercihleri” göremedik.
Programda hala “Kanal İstanbul” gibi sadece ranta dönük, ülke ekonomisi için faydadan çok zararı olacak verimsiz yatırımlardan bahsedilmesi 16 yıllık alışkanlıklardan vaz geçilmediğinin işareti.
Ne diyelim? “Bindik bir alamete…”