Partililerin kalbine ve beynine odaklanan yok

Ruhittin SÖNMEZ

“Artık çalışanların beyni ve kalbi işe gelirken kapı dışında bırakılmamalıdır.”

Bu cümleyi İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in İçişleri Bakanı iken (1996) Kocaeli Aydınlar Ocağı’nda verdiği konferansın notlarından aldım. Konferansın konusu “21. yy Organizasyonlarının İpuçları” idi.

21. yy organizasyonlarında robotlaşmış, verilen talimatları harfiyen yerine getiren çalışanlar yerine, organizasyona kalbi ile bağlı ve beyni ile katkı sağlayan bireylerden oluşması gerektiğini vurgulayan bu cümle dikkatimi çekti.

Her ne kadar şirketler için söylenmiş gibi olsa da, özellikle gönüllü kuruluşlar (siyasi, sosyal, kültürel organizasyonlar) için de geçerlidir.

Yani siyasi partiler, dernekler, vakıflar, odalar, sendikalar vd. organizasyonların da üyeleri / gönüllüleri / taraftarları bu kuruluşlardan içeri girerken kalbini ve aklını kapı dışında bırakıyorsa başarılı olamazlar.

Yerel seçimler yaklaşırken yarışa katılan siyasi partilere bakıyorum da, hemen hepsinde de partililerin kalplerini ve beyinlerini kapının dışında bıraktıklarını gözlemliyorum.

Bu sonucun sebeplerinin birden çok olduğunu düşünüyorum.

****************************

NİYE KALBİMİZ VE AKLIMIZ DIŞARIDA?

İlk sebep, bana göre, “değişim” umutlarının körelmiş olması.

24 Haziran 2018 Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki heyecan yerel seçimler arefesinde yok.

Çünkü “öğrenilmiş çaresizlik” duygusu yenilip, değişim umudu yeşertilemedi.

İktidarın “Rabbim ben affetsin” diyerek üstü örtülen bütün yönetim hatalarına rağmen…

PKK ile işbirliği yapılarak yürütülen “çözüm süreci” yüzünden verdiğimiz şehitlere rağmen…

FETÖ ile işbirliğiyle yürütülen “Ergenekon, Balyoz” gibi hukuksuzluklara, Türk Ordusunun ve yargısının FETÖ’ye tesliminin yarattığı facialara rağmen…

Sanayi ve tarım üretimini çökerten politikalar, hadsiz hesapsız borçlanmalar ve ekonomik krize yol açan yanlış politikalar ve israfa rağmen…

Her geçen gün ağırlaşan “yolsuzluklara, yoksulluklara ve yasaklara” rağmen…

“Şehirlerimize ihanet ettik” itirafına rağmen…

Bütün bunların sorumlusu olan kişi ve parti şimdiden seçimi kazanmış havasında.

***

İster AKP’nin orantısız maddi gücü ve profesyonel aklı kullanma becerisi deyin.

İster halkın güçlüye yanaşma içgüdüsü… Güçlüden yana olmanın dayanılmaz rahatlığından vazgeçemeyişi deyin…

İsterseniz muhalefetin umut yaratmadaki beceriksizliği deyin…

Ya da medyayı kontrol altına almış AKP’nin orantısız propaganda gücü ile medyanın tek taraflı şartlandırmasının etkisi deyin…

Hala birinci partinin AKP olmasından başka ihtimal göremeyişimiz “değişim” umutlarımızı köreltti.

Bu yüzden AKP’liler, partileri kazansa da sevinemiyor; muhalefetteki partililer hep kaybetmenin özgüven yetersizliği içinde heyecansız.

Kitleler, bir şey yapmak ve bir şeyleri değiştirmek heyecanını yaşamadıkları için, parti faaliyetlerine akılları ve kalpleri ile katkıda bulunmuyor.

Her şeyi profesyonel siyasetçilere bırakınca da seçimlerin tadı tuzu olmuyor.

********************************

PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

Vatandaşlarımızın destekledikleri partiye kalpleri ve beyinleri ile katkı sağlamamasının ikinci sebebi siyasi partilerin demokrasi anlayışı olabilir.

“Parti içi demokrasinin zerrece uygulanmadığı partilerde farklı bir sonuç beklenemez” diyebilirsiniz.

Gerçekten “seçilmiş kralların” belirleyeceği adayların heyecan yaratması tamamen adayların kamuoyunda tanınan ve sevilen kişiler olmasına ve kişisel yeteneklerine bağlı.

Oysaki vatandaş daha çok parti liderlerine bakar.

Ben de bakıyorum ama siyasi parti liderlerinin gözlerinde ışık göremiyorum. Genel Başkanlar partililerle bir duygusal bağ kuramıyor. Çünküdayandıkları tabanın duygularından uzaklaşmış durumdalar. Güneşten ışığını alamayan ay’ın karanlık kalması gibi, ışık kaynaklarından uzaklaşmış haldeler.

“İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” sözünün hakikati tepeden tırnağa, tavandan tabana hemen herkeste örneklerini gösteriyor.

Sadece AKP taraftarları arasında iktidarın nimetlerinden faydalanma yarışının bir heyecanını görebiliyoruz.

Bu ise bir hizmet aşkı, millet sevdasının yarattığı bir enerji akışı sağlamıyor. Gözlerde ışıltı, gönüllerde ferahlığa yol açmıyor.

**********************************

SEÇİLENLERİN GARANTİSİ YOK

Yeni sistemde, seçilecek belediye başkanları Cumhurbaşkanının bir sözü ile görevden alınabilir veya istifaya zorlanabilir.

Bu gerçek de seçimleri halkın gözünde önemsizleştiriyor olabilir.

Öyle ya “teröre destek verdikleri” için halkın oyları ile seçilmiş bir kısım belediyeler kayyuma devredilirken, haklarında “yolsuzluk iddiaları olan” bir kısım AKP belediye başkanları da “istifa” ile “hapis” arasında seçim yapmak zorunda kaldılar.

Oysaki eskiden “seçimle gelen seçimle gider” denirdi. Seçilen Belediye Başkanları gelecek seçime kadar göreve devam ederdi.

Ülkenin seçmeninin neredeyse üçte birinin seçtiği seçilmişlerin yerine atanmışların getirilmesine bile bir tepki olmadı. Demek ki, “yerel seçimlerde kullanacağımız oy’un pek de önemi yok” psikolojisi hâkim oluyor.

Bütün bunlar Erdoğan ve AKP’nin işine geliyor.

Değişim umudunu kaybeden kitleler ve halkla bir enerji alışverişi yapamayan muhalefet liderleri mevcut düzeni daha da kalıcı hale getiriyor.

***

AKŞENER DE…

Türkiye’nin mevcut siyasi yelpazesi ve sosyopolitik yapısı içinde değişim için tek ümit İYİ Parti ve Meral Akşener gibi gözüküyordu.

Ama halen Meral Akşener’in de, İYİ Partililer'in kalbini ve beynini dış kapıdan içeri almayı henüz başaramadığı görülüyor.

Oysa, O bunun önemini ta 1996’dan beri biliyor ve vurguluyordu.

Başarması lazım. Seçime çok zaman kalmadı, dilerim gecikmeden başarır.