Bir çok işyerinin üstündeki pankartlar da bu yazıyı okuyorum. Araba kullanırken etrafa çok bakmam ama o kadar geniş pankartlara öyle büyük puntolarla yazılmış ki, bayrak gibi rüzgârda salınan bu indirim yazılarını neredeyse yüz metreden rahatlıkla okuyorum. Aman bir gülme geliyor, bir gülme geliyor sormayın. Gözümden yaş gelene kadar gülüyorum bu indirim pankartlarına.
Öyle ya patron niye çıldırıyor?
Satış yok. Alan yok, para yok… Tabii çıldırır adam. Tüm birikimini bu mağazaya yatırmış. Onunla birlikte çalışanlar da çıldırıyor. Birkaç çalışan dikkat çekmek için dışarıda Ankara'nın bağları türküsüne karşılıklı döne döne oynuyorlar. Yolda ne oluyor düğün mü var diye duranlar da olmuyor değil hani. Bakıyorlar gelin damat yok sadece indirim promosyonu bu oyun havaları, onlar da elleri havada eşlik ediyorlar türkülere.
‘Aman yörü yörü. Kostak yörü yörü.’
Arkası kesilmiyor bu promosyon Ankara oyunlarının.
Nereden mi biliyorum, bir keresinde durdumdu hani bu genetiği bozulmuş Ankara türküleri diye yutturulan, en çok da sözlerine güldüğüm şarkılara nasıl oynuyorlar merakımdan.
‘Hayatı tespih yapmışım salmıyormuşum. Adını andıkça ağlıyormuşum Deli diyorlarmış benim halime. Gelmişine geçmişine sayıyormuşum.’
Vay anasına yaa!
Tespih yapmış hayatı sallıyor. Ne güzel. Tabii ben izliyorum bir güzel. Oyun bitince çalışanlar içeride "patron çıldırdı indirimin dibine vurdu, bir alana iki bedava" diyorlar.
Nasıl yani?
Güruh gibi düğün alayı, pardon müşteriler çıldıran patrona ve indirime bakmak için içeri dalıyorlar.
Kenardan kenardan ben de ne kız, ne erkek tarafı gibi tedirgin giriyorum içeri. “Bir almam da iki bedavadan birini alırım her halde.” diyerek.
Amanın o ne defolular bedava alınacak, almak istediğin mal da el yakıyor. Gerçekten çıldırmış bu patron.
Diyorum ki orada çalışana: “Yaa, kardeşim. O kadar durduk yolun kenarında sizleri izledik, şöyle meyve suyu kuru pasta ikramınız yok mu? Bu sıcakta ağzımız dilimiz kurudu.” diye söyleniyorum. “Düğünden farksız vallahi pek güzel düşünmüşsünüz.” diye devam ediyorum.
Çalışan gülerek: “Abla, zaten patron çıldırdı bizi de çıldırttı kuru pasta kimin aklına gelsin. Bizi işten çıkarmasa iyidir. Bu durum da hem kız tarafı gibi oluyoruz, hem erkek tarafı.” diyor.
Diyorum ki: “Ablacığım, millet zorunlu tüketim maddelerini alamıyor zam üstüne zam. Bu sıcakta kim deri mont alsın. Zaten el yakıyor bedava olanları dursa da, diğerine indirim yapsanız olmuyor mu?” diyorum. “Bu iş yerinin usulü böyle diyor boşuna mı oynuyoruz.” Aklıma bir hinlik geliyor, ana yoldan Çukurambar`a sapayım, Ankara'nın en pahalı gıda maddeleri satan dükkana gideyim, bu uygulamayı anlatayım diyorum.
Arabama binip uzaklaştığımda ne fikirler geçiyor aklımdan sormayın. Hem gülüyorum hem fikir yürütüyorum.. Bir kalıbı bilmem ne kadar olmuş peynirin. Promosyon olarak yanında zeytin verseler şöyle bir avuç iyi olurdu. O duruma doğru gidiyoruz her yer bomboş. Ama ne hikmetse orası dolu gerek duymazlar.
Müteahhitler Ankara'nın her köşesini yüksek binalarla doldurdular satışı nasıl tam bilmiyorum. Reklâm panolarında, içimize sinmiyor, "Herkes ev sahibi olsun evinizi alın oturun kira öder gibi ödeyin" diyorlar. Banka kredisi yok, senet yok, peşinat yok. Enflasyondan etkilenmeyen fiyatlarla yazıyor. Çok cazip bir teklif. Sanırım bu patron da çıldırmış olmalı.
Nasıl etkilenmiyor enflasyondan fiyatları anlamak zor.. Neyse ki bilboardlarda Cengiz İnşaat'ın, Ağaoğlu'nun reklâmı yok diyorum gülerek. Koyarak satıyorlar demek ki. Alan çok olunca promosyona gerek duymuyorlar.
Sonuç?
Toplum olarak biz de çıldırmış olmalıyız. Patron çıldırdıktan sonra emekli mayişi/maaşı ile geçinen bizler çıldırmaz mıyız?
Delik büyük yama küçük. Aybaşı nereye ne yatıracağız hesap etmekten yoruldum. Evde yazarkasa da yok ki atayım rahatlayım. Hesap makinesi de yok, el hesabıyla borçları ayıra ayıra yatırıyoruz. Elde kalana bakınca çıldırmamak ne mümkün. El el de baş başta yaşıyoruz.
Yaşıyor muyuz eh işte...
Ben kimim? Burası neresi? Siz kimsiniz?
Bu beyaz gömleğimi giyeceğim şimdi ben. Bari kırmızı getirseydiniz, kırmızıyı severim bana çok yakışır!
Karşımda Ali Bey: “Bitir artık yazını!” diyor.
Korkuyorum!
“Niye öyle deli deli gülüyorsun? Bakışların değişti Neşe.” diyor.
Cüzdanı koltuğa fırlatıyorum bak hele ay sonuna kadar ne kaldı?
Daha yazardım da ruh sağlığım el vermiyor!