Türk toplumu geçmişten günümüze kadar hiçbir zaman "pavyon kültürü" denilen enteresan eğlence sektörünün bir ürünü bir sahibi, bir üreteni, bir başlangıcı veya sahiplenicisi olmamıştır. Bunun bir kültür olduğunu iddia edenlerin ise sığ düşüncede oldukları hemen anlaşılıyor.
Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde belki azınlığa bazı hakların tanınması yani I. Meşrutiyet'le birlikte bazı esnekliklerin olduğu söylenebilinir ama bu ülkemizde 'pavyon kültürü' denilen şeyin bizim oluşturduğumuz anlamına gelmez. Bununla birlikte dışarıdan gelen, ithal olan bu eğlencenin, sahiplenicileri de müzisyenler kesinlikle değildir.
Bu sektörün sahibi parayı tamamen içkiden kazanan tayfaya ait bir durumudur ve tam bir reklam stratejisi olmaktadır. Bu konuyu içki sektörünün sahiplenip toplumun ortasına atan da bu kesimin bir malzemesidir. Burada tamamen kendilerine bağımlı yaptığı, sömürdüğü insanları, kullandığı ise acı bir gerçektir.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde çocukların ellerine verilen biralardan, içki sıralarında çekilen resimler, reklamlarından ve gazete kupürlerinden bunu çok rahat görebiliyoruz.
T.C. ilk dönemlerinde batılılaşma politikalarıyla birlikte ülkemize gelen içki meselesi ise kesinlikle Türk menşeli bir konu değildir. Ayrıca Türk toplumu hiçbir zaman içkinin içinde olmamıştır. Tamamen batı özentisi kişilerin batıdan ithal etmeleri ile orada bulunan taverna içkili eğlence sektörünü alıp ülkemize monte etmelerinden başka bir şey değildir. Bunu bir kültür gibi insanlarımıza yedirmeleri ayrıca büyük bir REZALETTİR.
Bununla birlikte asıl mesele içki içmenin normalleşmesini alt mesaj olarak veren bu tanımlama zayıftır, mesnetsiz ve anlamsızdır. Her defasında en önemli konuları dahi gündemine almayan akıl fukarası isimlerin 120 gündür, soykırım yapan İsrail'e lanet dahi okumamaları bir tarafa saçma bir dizi filim ile gündeme gelen bu kelimenin savunucusu olmaları ise tam bir akıl tutulmasıdır.
Bu zamanda asıl "sorunlara eğilmeyen aydın sınıfı ve ünlülerimizin kafalarını kumdan çıkardığı günleri görebilecek miyiz?" bunu sormak gerekiyor.' Pavyon' ile 'kültür' kelimeleri bile yan yana gelmemesi de enteresandır. Bu ifadeleri kullananların bir kitap dahi okumadıklarını varsayıyoruz.
Bu yüzden içi boş gündemler yerine daha önemli gündemleri anlatmak paylaşmak daha iyidir. Ülkemizde maalesef etki ajanlarının varlığını kabul etmemiz gerekir. Her zaman buna benzer gündeme taşıyarak magazinel şeylerden bahsederek, Türkiye'nin etrafında dönen ateşten çemberi hatırlatmak istemezler ve İsrail'in aralıksız 120 gündür devam eden soykırımını anlatmamak ise bizce hiçbir aydına, yazara veya ünlü isimlere yakışmıyor. Tam tersine bu konuları her gün özellikle boykot meselesini her dakika gündeme getirmek gerekiyor! Ta ki kafamıza yerleşene kadar! Her ne kadar buralardan beslenen birçoğu ünlü isim olsa da arada birkaç tane sanatçının bunları zikretmesi bizi gururlandırıyor.
İnsan hak ve özgürlükler konusnda Batı toplumları, özellikle İsrail konusunda bir uyanış sergilediğini anlatmalıyız. Çok şükür bizim toplumumuzda bu eskiden beri var ama son zamanlarda Avrupa'da, Avustralya'da ve Amerika'da kar-kış, yağmur-çamur demeden protesto etmeleri ise manidardır.
Halen bir çok firmanın İsrail ile alışverişini Türkiye üzerinden yürütmesi ile, "asıl meselenin kökü bizim ülkemizden geçiyor" demeden kendimizi alamıyoruz. Bir taraftan masum insanların ölümü, diğer yandan daha düne kadar 6 Şubat depremini acısını atlatamadan başka acıları bu topraklarda hissediyoruz. 6 Şubat depreminin birinci seneyi devriyesinde "O acıları bir daha yaşamayalım" diye dua ediyorum ve depremlerde toprağa verdiğimiz canlarımızı ve şehitlerimizi rahmet diliyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Bazı hikayeler acıdan beslenir derler ama bizim acımız daha büyük, çetin ve zorlu bu yüzden iklimimizde, coğrafyamızda olmak yaşamak da zor olsa gerektir.
Özellikle kendimize bu soruyu sormamız gerekiyor: Daha ne kadar bu konulara sessiz kalacağız?