Plastik atıkların dünyanın başına dert olduğu artık tartışma götürmez bir gerçektir. Hatta bunu plastik sanayicileri bile kabul etmiş durumdalar.
Peki hayatımızdan çıkartabiliyor muyuz?
Ne yazık ki hayır, çıkartırmış gibi yapıyoruz.
Batı ülkelerinin plastik atıkla topyekun mücadelesini sadece poşete indirgiyoruz. Sonra da kalkıp “bakın onlar da parayla satıyorlar” diyoruz.
Peki diğer küresel uygulamaları neden gündemimize dahil etmiyoruz?
1 Ocak 2019 tarihinden itibaren alışveriş poşetleri asgari 25 kuruştan satılmaya başladı. Birçok perakendeci de poşet kullanımının yüzde 60 azaldığını belirtti.
Ancak çöp torbası satışının ne kadar arttığından hiç bahseden yok.
Şimdi büyük resme bakma zamanıdır.
Türkiye’de kullanılan ambalaj malzemelerinin yüzde 70’i plastiktir. (Kaynak: PAGEV)
Türkiye’de 1 kişi yılda 440 adet plastik poşet kullanıyor. Bu da 3 kg yapıyor.
Toplam tükettiğimiz miktar da 240 bin ton…
Naylon poşet buzdağının sadece görünen yüzüdür. Bu ülkede yılda 3.1 milyon ton civarında plastik ambalaj kullanılıyor. Bunun 240 bin tonu poşet olduğuna göre sorunumuzun da sadece yüzde 8’ini oluşturuyor.
Peki bu yüzde 8’den tamamen kurtulabilecek miyiz? Hayır.
Çünkü parayla satılmaya devam ediliyor ve eksilen kısım çöp torbası ile telafi ediliyor. Ancak diyelim ki; alışveriş torbası ile çöp torbası toplam miktarını yarıya düşürdük, plastik atık sorununun en fazla yüzde 4’ünü çözmüş olacağız.
Bitti mi? Hayır yine bitmedi!
Türkiye, Kasım 2017- Ekim 2018 döneminde İngiltere’den 80 bin ton plastik çöp ithal etti. (Kaynak : BBC News Türkçe)
Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin 6 Kasım 2018 tarihli plastik çöp ithalatına dair uyarılarından bir bölüm sunuyorum:
“Geçtiğimiz hafta içinde İngiltere’de The Guardian gazetesinde yer alan bir haber ‘ülkemizin Polonya ve Çin, Malezya ve Vietnam gibi bazı Asya ülkelerini de geçerek 2018 yılının ilk üç ayında İngiltere’den en çok plastik çöp ithal eden ülke durumuna yükseldiğini’ açıklıyordu. Aslında insan sağlığı açısından son derece tehlikeli olan plastik atıkların ülkemize serbestçe ithal edilmesi 2005 yılına kadar dayanıyor.
Uzun yıllardır ülkemiz ile birlikte bu tip atıkların ithalatını yapan Çin, Malezya, Vietnam gibi ülkelerin ithalatlarına son vermesi nedeni ile gelişmiş batı ülkelerinden ülkemize daha çok plastik çöp göndermeye çalışacaklardır. Bu tuzaklara kesinlikle düşülmemeli ve aksine ülkemiz bu yıldan itibaren plastik çöp ithaline tamamen son vermeli ve sadece kendi plastik atığını geri dönüşüm ile değerlendirmelidir...” şeklinde açıklama devam ediyor.
Başka ülkelerden de çöp ithalatı yapılıp yapılmadığını henüz bilmiyoruz.
Ülkemizde plastik atıklardan hammadde üreten tesisler olabilir. Sorumuz şudur;
Kendi atıklarımız dururken yabancının çöpü ile neden uğraşıyoruz?
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) 2015 yılına dair verileri, Türkiye’nin çöpünün sadece yüzde 1’ini geri dönüşüme yolladığını, gerisini ise katı atık sahasına gönderdiğini gösteriyor. Science dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, Türkiye plastik atıkları geri dönüştürme konusunda en başarısız ilk 20 ülke arasında gösteriliyor.
Plastik atık gerçeği budur. Bu gerçeğin ışığında plastik poşete dönük bizdeki uygulamanın ‘fantezi’ olarak kalacağını yukardaki matematik söylüyor zaten.
Plastik atıkları azaltma konusunda bir Norveç uygulamasını takdim ediyorum:
2016 yılında 600 milyon plastik şişe geri dönüşümden geçmiş. Oran yüzde 97.
Geri dönüşüme atılan şişe karşılığında ödül sistemi var. 1 şişe içecek alınınca ödenen 1 kron, ambalaj geri dönüşüme atılınca geri alınıyor. Bir şişeyi 12 defa geri dönüşümden geçirmek mümkün oluyor. Bu sistemin parasını meşrubat şirketleri ödüyor ve karşılığında vergi indirimi alıyorlar.
Almanya’da da benzer uygulama var. Örneğin Lidl Market kapısı önündeki otomata atılan her plastik şişe için sistem 25 euro cent tutarında fiş veriyor. Markete girip alışveriş yaptığınızda bu fişleri para gibi kullanıyorsunuz.
Yani sistem almak üzerine değil, vermek üzerine kuruludur.
Parayla verdikleri poşetler de onlarca defa kullanılacak kadar sağlamdır. Bunun için tüketici de “sizin reklamınızı yapmak istemiyorum, üzerine logonuzu koymayın” demiyor.
Bizde ise parayı veren tüketici her gün tek kulanımlık bolca poşetle doğayı kirletme özgürlüğüne devam ediyor. Dar gelirli vatandaş ise çare üretmeye çalışıyor.
Bir yetkili, “tuttu bu iş, tüketici bilinçli olduğunu gösterdi ve poşet kullanımını yarı yarıya düşürdü” demiş. Yanlış teşhise bakar mısınız ?
Kişibaşı geliri 82.000 dolar olan Norveç tüketicisi poşete para vermeye başladığı tarihten itibaren poşet talebini düşürmemişken, 9.000 dolar kişibaşı geliri olan Türk tüketicisi yarıya düşürdüğü için Norveçliden daha bilinçli oluyor öyle mi ?
Aradaki bilinç farkı değil, 9 katı aşan gelir farkıdır !
Çözümünü söylemeden, her yapılanı eleştiren insan durumuna düşmek istemem.
İşte alternatifli çözüm önerilerim:
- Plastik poşet tamamen yasaklanabilir, böylece kirleten cezalandırılır.
- File ve bez torba ile gelene küçük bir indirim yapılabilir, böylece kirletmeyen ödüllendirilir.
- Çok kullanıma dönük sağlam alışveriş torbası satılabilir.
- Biobozunur poşet teknolojisi geliştirilebilir, kullanımı özendirilebilir.
- Kağıt torbaya dönülebilir (Almanya örneği).
- Kasa gerisinde bedelsiz boş koli stok bölümü oluşturulabilir (Avrupa örneği).
- Marketler belli alışveriş tutarına file hediye edebilirler.
(Toplu alış fiyatı 1.95 TL/Sarıkaya Tic.- Manisa)
- Daha ucuz olan logolu bez torba reklam malzemesi olarak dağıtılabilir.
(Toplu alış fiyatı 1 TL/her yerde)
Görüldüğü gibi bulunan çözüm bunların dışında ve akla ilk gelen en kestirme yol olmuştur. Zira bu şekilde bir gider kalemi yok edilmiş, yerine bir gelir kalemi yaratılmıştır. Bunun bir kısmının vergi, bir kısmının gelir olması sonucu değiştirmiyor.
Peki bundan perakendeci nasıl etkilenir?
Bana göre özellikle semt pazarlarına kayma olur. Zira orada ücretsiz poşet ve pazar arabası kullanma imkanı varken, birçok markete pazar arabası ve poşetle girme imkanı yoktur.
Ancak biraz daha beklersek, aylık ve üç aylık müşteri sayılarından ve de ortalama sepet tutarlarından gerçek sonucu görme imkanımız olacaktır.
Bu uygulamayı savunanlar, “Türkiye bu konuda geç bile kaldı, bir yerden başlamamız gerekiyordu” diyorlar.
Ben de diyorum ki; evet geç kaldık ama yanlış yerden başladık.
Batı ülkeleri atıklarını sınıflandırmış, geri dönüşümünü organize etmiş, kimsenin çöpüne müşteri olmadıkları gibi kendi çöplerini ihraç etmiş, halkını bilinçlendirmiş, poşetini ve her türlü plastik ambalajını getiren tüketiciyi ödüllendirmiş, bütün bunlardan sonra da kaliteli poşete bedel koymuşlardır.
Bizdeki ile benzerlik gösteriyor mu?