Bu haftaki sohbet konuğumuz, Gazi Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştığım esnada fakülteye araştırma görevlisi olarak gelen ve yıllarca dostluğumuzun devam ettiği, hem sanatsal gelişimine hem de akademik gelişimine tanıklık ettiğim Murat Aslan.
Murat’ın alanıyla ilgili araştırmalardan hiç vazgeçmeyen ve alana hem sanatsal hem de teknik olarak yeni yaklaşımlar getireceği yaptığı çalışmalardan belli olmakta. Murat hocamızı yakından tanıya bilmek için ilk sorumuzu sorarak sohbete başlıyor ve siz okuyucularımıza keyifli okumalar diliyorum;
AKALIN: Sevgili Murat hocam, bu haftaki sanat sohbetimizin konuğu olarak katıldığın için teşekkür ederim. Seni okuyucularımızın daha yakından tanıyabilmesi, akademik ve sanatsal gelişim sürecine ait fikir sahibi olabilmesi için biraz kendinden bahsedebilir misin?
MURAT ASLAN: Tolga Hocam okuyucularınızla beni buluşturduğunuz için asıl ben teşekkür ederim. Ben 1985 Samsun doğumluyum. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Samsun’da tamamladım. Resme olan ilgim küçük yaştan itibaren hep vardı diyebilirim. Hatta küçükken "büyüyünce ne olmak istersin?" diye sorduklarında "Resim öğretmeni olmak istiyorum" derdim. Hep resim yapardım. Hiç yorulmadan saatlerce masanın başından kalkmadan çizerdim ama kendimi fark etmemi sağlayan ve bu alanda yeteneğim olduğunu ilk keşfedenlerden biri ortaokuldaki resim öğretmenimdi. Hiç unutmam öğretmenim bir gün ailemi çağırıp beni bu alanda yönlendirmeleri gerektiği tavsiyesinde bulunmuştu. O dönemlerde konservatuvarı kazanmıştım ama eğitimi gece olduğu için gidememiştim. Lise döneminde de resme olan ilgim hiç azalmadı, hangi ders olursa olsun hep defterlerin aralarına dönemin sanatçılarının, siyasetçilerin ya da arkadaşlarımın karikatürlerini yapardım. Lise sonrası Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'nin yetenek sınavlarına girerek Resim Öğretmenliği'ni kazandım. Burada ana sanat atölye eğitimimi Ahmet Aydın Kaptan hocadan alarak mezun oldum. Tabi ki okulumuzda çok değerli hocalarımız vardı. Hepsinin emeği vardır üstümüzde ama baskıresmi sevdiren ve bu alanda kendimi geliştirmemde Kaptan hocamın çok emeği vardır. Lisans sonrası yüksek lisansa da Samsun’da devam ettim ve bir yandan da Samsun TED Koleji'nde Görsel Sanatlar Öğretmeni olarak çalıştım. Sevdiğim işi öğretiyor olmanın keyfi benim için çok anlamlıydı. Bu anlam sonrasında gerçekleşen Gazi Üniversitesi Resim-İş Eğitimi Ana Bilim Dalı’nda araştırma görevlisi olmamla birlikte sürekli artan ve hayatımın geneline yayılan bir hissiyata dönüştü. Akademik hayata giriş kendimi ifade etmek için en uygun zemindi benim için.
Gazi Üniversitesi'ne geçtikten sonra Samsun’da okuduğum zamanlar adını kitaplardan duyduğumuz ya da çalışmalarını internet üzerinden görebildiğim pek çok alanın duayen isimleriyle tanışma ve çalışma fırsatı buldum. En başta baskı-resmin duayen isimlerinden Prof. Güler Akalan hocamın asistanı olma şansını yakaladım. Hacettepe’de bir dönem Hayati Misman hocamın atölyesinde çalıştım. Hasan Pekmezci, Şükrü Ertürk gibi baskıresmin duayen isimleri ile onların kendilerine has tekniklerini yakından inceleme fırsatına eriştim. O dönemlerde baskıresmin tüm teknikleri hakkında bilgi sahibi olsam da bu usta isimlerin her birinden alana dair ince nüansları öğrendim. Bu atölyelerde bulunmam sanatımın gelişmesinde önemli bir rolü olmuştur.
Akademisyenlik çalıştıkça ilerlediğinizi somut olarak görebildiğiniz bir ortam sunuyor. 2019 yılında Gazi Üniversitesi'nde doktoramı bitirdikten sonra aynı kurumda 2022-2023 yılları arasında Dr. Öğretim üyesi olarak, 2023 yılından itibaren ise Doçent olarak görev yapmaktayım.
AKALIN: Şu anda Türkiye’nin sanatçı ve sanat eğitmeni yetiştiren önemli kurumlarından biri olan Gazi Resim-İş Eğitimi bölümünde baskı derslerine girmektesin. Peki baskı sanatlarının hem hocası hem sanatçısı olarak bu alanı çağdaş sanat ekseninde değerlendirirsen bizlere söylersin?
ASLAN: Baskıresim kendi içerisinde birçok farklı yöntemi bünyesinde barındırmasıyla ve çoğaltılabilir olma özelliğine sahip olmasıyla çok özel bir alan. Baktığımızda plastik sanatlar alanında teknik sınırları ve kuralları en fazla belirlenmiş sanat alanı olarak bilinmektedir. Bir çalışmanın orijinal bir baskıresim olabilmesi için belli kuralları vardır. Kalıbın sanatçısı tarafından hazırlanarak, kurşun kalemle kaç adet basıldığının belirtilmesi, hangi teknikle yapıldığının yazılması, imzalanması ve her baskının birbiriyle tıpa tıp aynı olması gerektiği gibi katı kuralları vardır. Ancak bu kuralların özüne baktığımızda baskıresmin çoğaltılabilir olma özelliğinden kaynaklı ahlaki sınırlar içerisinde çoğaltılabilmesini sağlamak amacıyla alındığını görüyoruz. Bu kurallar gerçekten baskıresmin orjinalliği açısından büyük önem arz etse de günümüz sanat anlayışında bu kuralların biraz esnetilmesinde pek sakınca olmadığını düşünenlerdenim.
Bilim ve teknolojinin hızla geliştiği günümüzde yenilikçi yaklaşımların sanatın tüm disiplinlerini etkilediği gibi özgün baskıresim alanını da etkileyip yeni arayışlara yönelmesine neden olmuştur. Bu ilgi baskıresimde deneysel arayışları da beraberinde getirmiştir. Artık baskıreminde sadece kağıt üzerine basmak yerine diğer disiplinlerle bir arada kullanılarak farklı yüzeylere ya da farklı sergileme biçimleriyle sergilerde yer aldığını görmekteyiz. Bu anlayışla baskıresme baktığımızda baskıresmi, sadece kalıp hazırlanarak bir çalışmayı çoğaltmaya yarayan bir yöntem olarak görmektense, baskıresmin sanatımıza sunduğu zenginliği gördüğümüzde ya da bu imkanları diğer sanat alanlarıyla birlikte de kullanılabileceğinin farkına vardığımızda bizlere sonsuz olanaklar sağlayan bir dünyanın kapılarını açtığını görebiliriz.
Ben baskıresmin günümüzde değer verilen bir alan olduğunu görüyorum ve bundan çok büyük mutluluk duyuyorum. İzleyicilerin ve koleksiyonerlerin özellikle araştırdığı ilgilendiği ayrıcalıklı bir teknik statüsünde değerlendirildiğine şahit oldum. Elbette bilmeyenler resim ya da grafik gibi alanlarla karıştırabilmekte ve bunda çok da haklılar. Çünkü tam olarak bu iki alanın ortasında duran baskıresimler bu alanların bir sentezi gibi. Bu durum baskıresmin deneysel tarafını çok besliyor bence. Sergilerde özellikle farklı kesimden izleyiciyi kucaklayan sanat fuarlarında alanı bilmeyen kişiler baskıresmin farkını daha kolay yakalayabiliyor. Bir resimden ya da bilgisayar üretiminden başka olduğunu fark ediyor. Sanat yapıtında teknik amaç değil, araçtır. Bu alanın duayen isimlerinden rahmetli Mürşide İçmeli hocamızın çok güzel bir açıklaması vardır “Görsel sanatlarda bir yapıtın değeri, o yapıtın hangi teknikle yapıldığından çok, yapıtın temelini oluşturan plastik değeriyle ortaya çıkar” der. Yüzyıllar önce yazının çoğaltılarak halka ulaşmasını sağlayan bir tekniği günümüzde sanatın ulaşabilir liginde aynı amacı sağlıyor olması benim için çok büyüleyicidir.
AKALIN: Açıkladıklarından yola çıkarak kendi sanatınla ilgili ne söylemek istersin? İzleyiciyi senin eserlerinle karşılaştığı zaman anlam yükleyebilmesi için hangi yolu izlemelidir? Özellikle değindiğin ve üzerine çalıştığın bir konu var mıdır?
ASLAN: Çalışmalarımda elde etmek istediğim etkiyi en iyi hangi teknikle elde edeceğimi düşünüyorsam o tekniği kullanırım. Bazen serigrafi, bazen gravür, bazen ağaç baskıyı tercih edebiliyorum. Her tekniğin kendine has özelliği ve etkisi var. Bazen birden çok tekniği bir arada kullandığım çalışmalarda yapıyorum. Daha çok yaratılış, insan ve felsefi konuları ele almayı seviyorum. Çalışmalarımda kompozisyona çok önem veririm. Genellikle leke ağırlıklı bir kurgu vardır. Duygu ve düşüncelerimin ifade sel yansımaları, bazen metaforik kavramlar üzerinden bazen de kompozisyona dayalı soyut çalışmalar olarak ortaya çıkar. Anlatmak istediğim konuyu genellikle eserlere verdiğim isimlerle daha yorumlanabilir hale getiriyorum. 3 saniye, Yuva, Cennet-Cehennem, Esaret vb. gibi isimlendirmeler izleyicilere çalışmalarımın anlamına dair verdiğim ip uçları gibidir.
AKALIN: Şu anda baskı sanatlarına yönelecek olan, sanat kariyerlerini bu alanda yapmak isteyecek genç sanatçı adaylarının yolunu aydınlatmak için senden fikirler vermeni istersek bizlere ne söyleyebilirsin?
ASLAN: Sanatçı adaylarımız öncelikle kendilerini keşfetmeleri lazım. Yani ben aslında ne istiyorum? Çalışmalarım hangi alana daha yatkın bunu doğru tespit etmeleri lazım. Baskıresmin hayatın kendisine benzetiyorum ben. Deneyerek yanılarak öğreniyoruz ya hayatı. Düşüyoruz, kalkıyoruz ders alıyoruz ve yine devam ediyoruz. Baskı alanı tam da böyle işte. Öğrenciler ilk başlarda istedikleri sonucu elde edemeyebilirler, olsun. Yeni bir plaka her zaman daha iyiye ulaşmak için ilk açılımı sağlar.
Baskıresim alanında kendini geliştirmek isteyen sanatçı adaylarımıza şu tavsiyelerde bulunabilirim. Baskıresim kendi içinde onlarca farklı yöntemi barındıran adeta engin bir deniz gibidir. Gravürün bile kendi içerisinde onlarca farklı yöntemi var. Baskıresmin geleneksel yöntemlere dayalı belli kurallara göre öğrenilebilir ama bunun dışında da istediğimiz her etkiyi elde edebileceğimiz deneysel çalışmalara oldukça elverişli bir olanak da sağlıyor. Yani durmadan araştırmaya, keşfetmeye yönlendiren bir özelliği de var.
Tabi bu yöntemleri alanında uzman baskıresim sanatçılarından öğrenmekte fayda var. Her sanatçının kendine özgü bir çalışma stili var çünkü. Kimi daha pratik çözümlerle deneysel çalışırken, kimisi çok daha titiz ve detaylı çalışmalar üretebiliyor. Bu yüzden ne kadar farklı uzmanla çalışma fırsatı bulurlarsa o kadar çok donanıma sahip olabilirler.
Ben hep öğrencilerimize şunu anlatıyorum. Bu alan şu alandan daha iyidir gibi bir yaklaşım söz konusu olamaz. Hepimizin ilgi alanları farklılık gösterir. Herkes kendini aynı teknikle ifade etmek zorunda değildir. Kimi heykeli sever, kimi resmi, kimi grafik alanını ya da baskıresim alanını. Bu demek değildir ki sadece ilgi duyduğun alanla eserler üreteceksin. Seçtikleri alan hangisi olursa olsun plastik sanatlar alanında ne kadar çok bilgiye ve beceriye sahip olurlarsa o kadar yaratıcı ve özgün işler ortaya koyabileceklerini vurgularım. Senin hayal gücün, bilgin ve donanımla sınırlıdır. Çünkü bilmediğin bir tekniğin etkisini hayal dahi edemezsin. Örneğin gravürde elde edebileceğin bir etkiyi başka bir teknikle elde etmek mümkün değildir. Elde etmek istediğimiz etkiye en iyi hangi yöntemle ulaşacaksak o yöntemi kullanmamız lazım.
Bazen bir tuval resmi yaparken tuvalinde en vurucu etkiyi serigrafi tekniğiyle yakalayabilirsin. Ya da bir heykel yaparken heykelin bir kısmında kullanacağın gravür rölyefiyle heykelini çok daha etkili bir hale getirebilirsin. Tabi bunları ancak o teknik hakkında donanıma sahipsen düşünebilirsin.
Hepimizin bildiği dünyaca ünlü ressamların hemen hemen hepsine bakın plastik sanatların tüm alanlarında eserler ürettiklerini göreceksiniz. Rembrandt, Dürer, Goya, Picasso gibi pek çok ünlü ressam yaşamlarının her döneminde baskıresmin farklı yöntemlerini kullanarak eserler üretmişlerdir. Baskıresmin gelişiminde de bu sanatçılar büyük katkı sağlamışlardır.
AKALIN: Günümüz sanatının metalaşması hakkında neler düşünüyorsun? Senin üretim aşamasındaki içsel motivasyon kaynağın neler olduğunu bizimle paylaşır mısın?
ASLAN: Tabi ki bir sanat eserinin değeri biz sanatı üretenleri de etkisi altına alıyor. Çünkü öyle bir değere sahip olma arzusu herkesi cezbeder. Sanatın para ve değer ile olan ilişkisi her zaman tartışılagelen bir durum olmuştur. Sanat piyasasında her alanda olduğu gibi dönem dönem bazı isimlerin ön plana çıktığını görebiliyoruz tabi bu da talebi artırabiliyor. Dizilerde, filmlerde belli sanatçıların tablolarını görebiliyoruz. Bu o sanatçının göz önünde olmasının sağlanması için bir yöntemdir. Aslında bunların hepsi olabilir, tabiki de bir takım tanıtımlar yapılmalı, sanatçılara hak ettiği değer verilmeli ancak bu değerin kimlere verilmesi gerektiğinin birkaç galerinin ya da kişinin elinde oluyor olmasını doğru bulmuyorum. Nasıl giyineceğimize, ne dinleyeceğimize, nasıl yaşayacağımıza yön veren popüler kültür, her alanda olduğu gibi sanat alanında da bu tarz yönlendirmeler yapmakta. Bu durum sanat eleştirmenlerine büyük sorumluluklar yüklüyor bence. Bu konunun kapsamlı değerlendirmelerini yaparak yanlış ya da yanlı yönlendirmelerin önünü almaları gerekiyor bence. Kendi adıma şunu söyleyebilirim; ben bir eseri incelerken kimin yaptığını umursamadan, eserin değerine bakmadan sanatsal niteliğine bakarak değerlendiriyorum ve böyle olması gerektiğini savunuyorum.
Eserlerimi üretirken motivasyon kaynağım “merak”. Merak duygusu bende hep bir şeyler yapma arzusu uyandırır. Aklımdaki düşünceleri esere dönüştürebilme çabası en büyük motivasyon kaynağım. Düşüncelerimi hangi teknikle, hangi zemine, nasıl bir şekilde aktarmam gerektiği ile ilgili yaşadığım yaratım sancısı beni ayakta tutuyor. Üretmediğim zamanlarda kendimi rahatsız hissediyorum ve bir an önce çalışmaya başlamam gerektiğini biliyorum. Çoğu zaman uykuya dalmadan önce bile kafamda yapmak istediğim kompozisyonları şekillendiriyorum hatta pek çok kez bu kurguları rüyalarımda bile yapmış olduğum zamanlar vardır.
AKALIN: Murat hocam bu keyifli ve bilgi dolu sohbet için zaman ayırman bizi çok mutlu etti. Umarım yıllarca sanat ortamına eserler üretir ve değerli katkılarını izleyicilere ulaştırabilirsin.
ASLAN: Ne demek hocam benim için bir keyifti. Umarım okuyucularımızda bizim aldığımız keyfi alırlar.