Promter yürekliler

Neşe DİLEKÇİOĞLU

'Prompter ne demek?' diye yazmadan önce; Google'dan baktım.

Biliyorum, ama kelime anlamı nedir ne değildir?

Diyor ki: "Kamera önüne yerleştirilerek, çekimi yapılan kimseye; yazılı veya görüntülü hatırlatmalar yapan elektronik suflör." Aslen 'ortaya çıkarmak, cesaretlendirmek' anlamlarında kullanılan İngilizce 'prompt' sözcüğü: 15. yüzyıldan itibaren 'sufle yapmak' anlamında da kullanılmaya başlanmıştır.

Bak baaak! 'Cesaretlendirmek' diyor. 'Hata yaptırmamak' diyor. Yani prompter'den okumazlarsa: "Cesaretleri yok!" demek istiyor.

Yani 'elektronik suflör' anlayacağınız bu, siyaset dediğiniz şey...

İrticalen konuşurken: 2Biz haram lokma yemedik." yerine: "Çocuklarıma helâl lokma yedirmedim, elhamdülillah!" dememek için, ihtiyaç var elektronik suflöre...

Uzun zamandır düşünüyorum: "Yazayım mı yazmayım mı?"

Ancak İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı, sayın Yavuz Ağıralioglu beyefendinin; prompterla ilgili tespiti, bana yazmam konusunda cesaret verdi, doğrusu.

Diyor ki: "Prompter cihazı, siyasetçilerin kalbini yerinden söküp; onu bir robot hissi ile her şeyi bilen, bir cahili memleketin en münevver adamı yapmak imkanı ile buluşturur. Dolayısıyla, bileni yetim bırakır, bilgiyi yetim bırakır."

Son söz olarak, İnanmıyorsanız alın önünden prompteri:

"Çok doğru, çok haklı. Halkına irticalen  konuşabiliyorsa hata yapmadan, hitabeti, engin bilgisi yeterli ve iyidir..." demek doğrusudur.

'İki ucu şeyli değnek' misali.

Şöyle ki politikacıların önünde, bizdeki nota sehpası gibi duran bir alet var, biliyorsunuz. (Bu promter, onun şeffaf olanı)

Kimileri çok iyi takip ediyor, gözler sağa sola fırfır dönmeden, seslerine de yüksek frekans, bilmem kaç oktan desibeli yükleyerek okuyorlar. Cesaretlerine hayran kalıyorsunuz da sonra anlıyorsunuz ki bu promter cesareti...

Halk: "Vaay be! Ne konuştu ama!" diyerek canhıraş alkışlıyor tabii.

"Yaşaaa var ooool."

Kimi alfabeyi yeni sökmüş, cümleyi diğer bir cümleye teğellemiş, gözlerini kekirtmeden prompterdan ayrılmadan; 'osur osur diz ipe' gibi okuyor ve karşındaki halkla göz teması kurmadan, hooop konuşmasını, pardon okumasını bitiriyor.

Tabii sahnede siyasetçiler konuşmalarına duygularını katmayınca, halkın alkışı da kıt oluyor.

Manasız boş gözlerle bakınca şöyle de bir azar işitiyorlar:

"Ne o, beğenmediniz mi?

Size müjde veriyorum müjdee, alkışınız bu kadar mı, ayıp yaa ayıp?"

Tabii iştirakçılar müjdeyi az bulup, beğenmeseler de 'Jimmy jiip' oradayken korku belası alkışlarını kameramana doğru daha bir coşkulu gösteriyorlar.

'Şak,şak, şaaaaak.

Şaka da şak şaaaak...'

Bizim, sahnede alkışı az bulduğumuz da halka mikrofondan seslendiğimiz gibi: "Bu kadar mı alkışınız yani, daha güçlü duyayım lütfen, bakın inerim sahneden!"

Utanma belası belki de, ne bileyim, amanın bir alkış kopar, sormayın gitsin.

Daha sahneden inesiniz gelmez, mikrofon elinizde olunca, havaya iyice girersiniz.

Yalnız arkada sahne alacak Sanat müziği sanatçısı varsa, karşınıza geçip saati gösterir: 'Bu in artık saatin doldu, daha ben sahne alacağım!' anlamındadır.

Taş çatlasın bir buçuk saatliktir süre, kadro kalabalıksa...

Biraz siyasilere benzetiyorum bu hallerimizi. Çok da komik oluyor aslında 'ver çoşkuyu' "Okumamı istediğiniz başka bir türkü var mı?" Tamam da hani alkış mantığı.

Tabii biz türkü sözlerine prompterdan bakarak sahne almayız, bizimkisi halkın gözünün içine bakarak, iletişim kurarak halkın türküsünü yine yaratıcısı olan halka, dağarcıklarına, yüreklerine, kulaklarına aktarırız kültür elçileri olarak.
Halk bu içten, doğaçlama seslenmeye mutlaka karşılık verir.

Neden mi?

Çünkü yürek sözünüzü, hitabetinizi, söylediğiniz türküyü unutsanız bile önde tutar.

Aslında bir nevi sahnedeki doğallığınızı alkışlar.

Benim sahnede ilk yer aldığım festivallerde türkü sözlerini unuttuğum çok oldu, onlara sordum ve yanıtı elbette geldi ikinci kublenin:

- Haydi, hep beraber söylemeye var mısınııız?

- Varııııız!

- Tamam o zaman.

- Yoğurduuun üstüü kaymaaak ellereee vaaay...

Halkı da içine katarsanız, sahnede aristokrat gibi tepeden bakarak kalmaz, bütünleşirseniz, alkışınız bol olur.

Uzun zaman yüreklerinde yer edinirsiniz ve oradan hiç çıkmazsınız...

Buradan siyasilere gelirsek; halkla göz teması kurmayan, sadece danışmanlarının yazdıklarını okuyanlar, promter bozulduğunda halkın dilinden konuşamaz, irticalen iki kelâm edemezler.

Çünkü bunların yürek sesi, cesaretleri yoktur.

Bu nedenle prompter cihazını kuranları kendilerine itibar suikasti yapıyor zannederler, mikrofonun açık olduğunu unutarak azarlarlar:

"Yauv n'oluyor oradaaa, sizin derdiniz neee?" deyince, halk kendilerine soruyor zannederek; cesaretle seslenir:

- Derdimiz ekönömi sayın Başgaaan!

- Geçinemiyoruuuuuz, paramız pul olduuu!

Tabii onlar da azardan paylarını alırlar.

- Gözünüze dizinize dursuuun emiii, daha yeni artırdık asgari ücretiiii!

- Sanki bu tarlalar benim miii?

-Ne ekerseniz onu biçersiniz!

- Bana mı sordunuz traktör alırken!

- Ananı da al giiit!

- Giderseniz gidin.

-Kimsiniz siz, siz kimsiniz?

Şimdi anladınız mı mitinglerde neden prompterla konuşuyorlar?

Yürek sesleri bu çünkü:

"Ananı da al git!"

"Giderseniz gidin. Dışardan getiririz biz de. Aldığınız maaş az mı, en düşüğünüz....? 

İnsafınız kurusun"...

Biz halk olarak, halktan yana tavır almayan bu ezberci, prompterci siyasileri dinlemekten yorulduk.

Prompter kalkmadığı müddetçe halk olarak, ulus olarak, bunların 'yürek seslerini' asla duyamayacağız.

Kimden yana olduklarını, asıl danıştıklarının kim olduğunu, yazıyı promtera kimlerin yüklediğini, neden halktan kopuk, onların yararına siyaset üretmediklerini, gerçek düşüncelerinin ne olduğunu, duygularını asla anlayamayacağız.

Göz hizzaları prompter çünkü, göz temasları yok bizimle. Yürekleri bile camdan.

Biz okuyoruz da halâ medet umanlar var promter yüreklilerden.

Yürekleri yetmiyor. Beyinlerinde asıl yazdıkları senaryoları, politikaları bizlere anlatmaya.

Çünkü bu prompterlar Türk değil, Türkçe bilmiyor.

İthal...

Ne mi yapacağız?

Yürek sözleri, halktan yana bir çift kelâmları olmayanları, prompterlarıyla birlikte sandığa gömeceğiz.

Teşekkürler sayın Yavuz Ağıralioglu.

Yürek sözünüz hitabetiniz gibi hep dinlensin.

Sizi, irticalen konuşma ustalığınızı can kulağıyla dinleyenler var.

Sesiniz nefesiniz daim olsun.

İYİ ki varsınız.

Hep iyi kalın...