'Razı olmak' rahmettir...

Bahri YILDIZBAŞ

En zor olduğu kadar, belki de en güzel yıllarımızdı. Çocukluk, ergenlik ve gençliğimizin yılları...

Aslında o yıllar Cumhuriyet’in de orta gençlik yıllarıydı. Kurucunun ufkunu ve değerlerini farketmeyen, siyasallaşma da sancılar yaşatan iradelerin güç gösterileri ve ülke meselelerinden çok, 'erkler savaşı' haline dönüşmüştü.

Yazılı basın özgürleşmenin, 68 kuşağı özgür olmanın, 78 kuşağı özgürlük olmadan yaşamın olmayacağının yollarını biliyordu. Kurucu; Cumhuriyet ve demokrasinin alt yapısını oluşturmuştu. Fakat emperyalizmin daha güçlü yapmak isteyen egemen sınıf, siyasi arenada oyuncularını sahaya sürerek “demokrasiye geçişi" engellemeye çalışıyordu.

Tesadüf o dönemlerde kalabalık olan ailemizin, geçim şartlarını iyileştirmek isteyen rahmetli; Bilge, mücadeleci, cesur babamız, biz kardeşler ve yeğenlerine bir büfe açmıştı.

Okumanın keyfini babam, ilkokul öğretmenim ve büfemizin yanındaki Halk Kütüphanesi'ndeki kitaplardan almıştım. Büfeye gelen tüm gazete, dergi ve mecmuaları okuduğumdan, yeni yeni yüzleri tanımaya başlamıştım. Ajanslarda ismini bildiklerimin dışında, fotoğraf karelerinde ve köşe yazılarında, önceden tanımaya başladığım Süleyman Demirel’den sonra; Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan gibi siyasetçileri tanımaya başlamıştım. Her biri farklı kulvarlarda koşsa da; ülke meselelerini hep ön planda tutuyorlardı. Öğretmenlerim ve okuduklarımın etkisiyle “Ülkücü haraket"in içinde yer aldım.

Genel sekreterlikten, büyük değişimler yaşayarak, CHP Genel Başkanlığını kazanan Ecevit solcu olduğundan sevmediğim bir lider olmuştu. Zaman içerisinde, genel sekreterlikten, büyük değişimler ile “ortanın solu” ve dik duruşlar sergileyerek genel başkanlığa, oradan iktidara, Kıbrıs Barış Harekâtı'nın kahramanlığına “şapkalı ve mavi gömlekli Karaoğlan” olarak siyaset tarihine yazılması, rahmetliye olan nefretimin yerini yavaş yavaş sevgisi almaya başlamıştı.

O’nu sevmeye “Kıbrıs Harekâtı"nda başlamış, siyasetten önceki hayatını okuduğumda; Çok kültürlü ve okumuş bir aileden geldiğini, yazarlık, şairlik ve gazetecilik rolleri büyük rol oynamıştır. Özelikle 1974 yılında Van’a geldiğinde, Rahşan hanımın; hem şehre girişte Bülent Ecevit’in elini tutuşunda, hem de miting alanında eşine karşı sergilemiş olduğu samimi ve sahiplenen bir kültürün sahibi olduğunu görünce sevgim iki katına çıkmış, daha sonra “devletini bu kadar koruyan bir liderin varlığı" şahsımı olumlu etkilemişti.

Gerçek devlet adamı olan Bülent Ecevit’e Allah'tan rahmet dilerken; Saygı duyduğum bir eş, bir lider eşi, bir birey, ülkesinin malını kendi malından daha iyi koruyan ve en son 2009 yılında Beşevler Petrol Ofisi'nde yakıt alırken; içinde kutu kutu sular, bisküviler, bir minnoş köpek, son model olmasa da ABS, ANC, ASF, her türlü donanımsız gri Kartal aracın yanına yaklaşarak “Merhaba efendim saygılarımı sunarım. Allah sayın Başbakanımıza rahmet size de sağlık versin.” dediğimde; “Sağol evladım. Allah ülkemizi korusun, huzur ve barış versin.” diyecek nezaketi gösteren Rahşan Ecevit’e Allah'tan rahmet diliyorum...

Vatanını koşulsuz seven, ülkesi için her türlü fedakarlıkta bulunan, bulundukları makamları “babalarının DEĞİL, ülkemizin çiftliği yapan”, bu dünyadan iki metre bezden, hoş sohbetten, sevgiden ve değerlerden başka hiç bir şeyin götürelemeyeceğine inanan tüm yönetenlerimize Allah'tan rahmet, yaşayıp yönetenlere ise; sevmelerini, saygılı, merhametli olmalarını, hak, hukuk, adaletten ayrılmamalarını, şefkatli olmalarını ve iki metrelik beyaz patiskanın tüm komşular tarafından alınabileceğini...

Sağlıklı günler...