Çoğunuz beni siyasetçi kimliğimle, yazar kimliğimle, düşünür ve bilim insanı kimliğimle tanıyorsunuz. Pek azınız benim 12 yaşlarından itibaren metafizik, parapsişik deneyimler yaşamış ve bugüne kadar (52 yaşındayım) yaklaşık 40 yıldır deneyimlerine deneyimler eklemiş ve teoriler üretmiş biri olduğumu bilir. Bunları gerçek anlamıyla bilen ve deneyimlerin neredeyse tamamına şahit olmuş tek kişi de eşimdir.
Bu yazı dizisine başlama amacım artık yaşadıklarımı herkesle paylaşmanın zamanının gelmiş olması. Deneyimlerimde kendinizden parçalar bulacaksınız. Söyleyemediklerinizi benim ağzımdan duyacaksınız. Belki sizler de deneyimlerinizi benimle paylaşacak ya da hiç yaşamadıysanız deneyim yaşamak isteyeceksiniz. Bazılarınız yazdıklarımı garip bulacak. Bu yazı dizisine “hiç yaşamadıysanız deneyim yaşamak isteyeceksiniz” cümlesinden yola çıkarak başlayalım.
Aklını özgür bırakmak…
Doğduğumuz andan itibaren aklımıza kafes örmeye başlarlar. “Şunu yapma.. Bu yasak… Sakın oraya gitme.. Falancayla görüşme… Buna mecbursun” vs. dinleriz. Ailede başlayan süreç çocuklukta çevrenin etkisi ve nihai olarak okulun/eğitimin etkisiyle devam eder. Adına “ahlak kuralları” ve “din” denen iki güçlü ve karşı konulmaz kadim söylem hücrelerimizin derinliklerine zerk edilir. Bir süre sonra bu dayatmaları kimsenin yapmasına gerek kalmaz çünkü süper egomuz bu yasakları bize hatırlatır ve bununla da kalmaz, elindeki verilere göre yenilerini üretir. Akıl serbest kalmadıkça ruhun gelişimi ya çok yavaş ilerler ya da tamamen durur. Maslow’un “kendini gerçekleştirme” zirvesine ulaşılamaz. Aklın faşizmi ruhu hadım eder.
Kadim dinler ruh konusunda pek bir şey söylemez. Kur’an, ruh ilminin insanlara verilmediğini ve sadece Allah’ın uhdesinde olduğunun altını çizer. Ancak ruhuna Allah’tan bir parçanın üflendiğini söylediği insanın ruhu merak etmesini ve araştırmasını engellemez.
Ruhun nen olduğu insanlığın var oluşundan beri tartışılıyor. Varılan bir sonuç yok. Ruh diye bir şeyin olmadığını düşünenler de var.
Benim deneyimlerim ve şahit olduklarıma göre; Ruh bir enerji formudur. Yok olmaz ancak kendi içerisinde dönüşür, gelişir. Reenkarnasyona inandığım için ruhun her tekrar bedenlenişinde yeni deneyimler yaşadığını, yaşadığı deneyimlerle frekansını milim milim yükselttiğini, kaba olmaktan çıkıp vardığı son noktada (belki yüzlerce kez bedenlenme sonrası) kainatın hizmet planında görev sahibi olabileceğine inanıyorum, hatta inanmanın ötesinde; biliyorum.
Konuyla ilgili ayrıntıları gelecek yazılarda deneyimler eşliğinde daha da açacağım.
Ruhu tanımak için aklın kelepçelerini açmak gerekiyor. “Onu biz bilmeyiz Allah bilir… Başka işin mi yok… Ruhu anlamak sana mı kalmış…” diye kendimizi kısıtlamak yerine kendimize odaklanmamız gerekiyor. Çoğunuz çıkan rüyalar görüyorsunuz. İyi ya da kötü bir şey olacağını hissediyorsunuz ve bunlar oluyor. Rüyalarınızda kaybettiğiniz yakınlarınızla diyalog kuruyorsunuz. Bunların nedenini düşünüyor muyuz? Bunlar aklımızın bize oynadığı oyunlardan ibaret değil. Aç yatarsanız rüyanızda yemek yediğinizi görürsünüz. İş yerinizde yeni tanıştığınız birinden hoşlanmazsanız rüyanızda size zararı dokunduğunu görürsünüz. Bunlar aklınızın veya metabolizmanızın ürünüdür. Ancak rüyanızda kendinizi bir odada görüyorsanız, orada yatakta yatan eşinizin çevresinde Kuran okuyanların varlığını ve eşinizin vefat ettiğini görüyorsanız... Ve bu rüyada gördüklerinizi iki yıl sonra aynı odada, aynı insanlarla, hatta üzerinizde aynı kıyafetle aynen yaşıyorsanız bunu ne akılla ne de metabolizmayla açıklayamazsınız. (Bu olay annem tarafından yaşandı. Babam hastalanmadan iki yıl önce rüyayı kahvaltı masasında bize anlattı. İki yıl sonra yaşanmasına şahit oldum. Annemin rüyaları özeldir)
Çoğumuz bilmeyiz ya da inanmayız ama ruh, zaman ve mekandan bağımsızdır. Aynı anda pek çok zaman diliminde ve paralel evrende var olabilir. Size o zaman ve boyuttan bilgiyi bunu almaya en açık halde olduğunuz uykuda (beyin dalgalarının TETA fazında)rüya olarak gösterir. Ruh bizi bize anlatmak için büyük mesai harcar. Ruhun içinde ilk doğuşumuzdan bugüne kadar tüm deneyimlerimiz saklıdır. Herkesin ruhu binlerce yıllık bilgeliğe sahiptir ama onunla çok da ilgilenmediğimiz için yaşadığımız gerçek mucizeleri “altıncı his” falan diye savsaklar, geçiştiririz.
Tüm bu bilgileri ve daha fazlasını sizlerle bu yazı dizisinde ayrıntılarıyla paylaşacağım. Umarım ben önünüze yeni ufuklar açarken, sizlere aslında bildiklerinizi ama görmezden gelmeyi tercih ettiklerinizi hatırlatırken siz de benim önümde katkılarınızla yeni ufuklar açarsınız.