Yirmi yıla yakın süreye bir koltuğa yapışıp kalan pek saygın büyüğümüz öyle bir laf etti ki, aklı başında birinin şakağına tabanca dayasanız da zorlasanız o lafı söyletemezsiniz. “Bu deli saçması lafla anılacağıma, şerefimle ölürüm” daha iyi der ve zorlamalara boyun emez.
Saygın kişi Devlet büyüğümüzde böyle bir kaygı elbette yok. Çünkü o ipleri çoKtan elin eline kaptırmış durumda. Yine şanslı bir kimseymiş ki, bereket ipleri elinde tutanlar ahlâka aykırı bir konuda onu zorlamıyorlar. Soytarılığın çoğuna da o dünden gönüllü bulunuyor.
Efendim, ettiği laf da şu. 16 Nisan’da ülkede referanduma gidilecek ya... kendisi de aklı ermeden “Evet” çiler safında yer aldı ya... Referandumdan evet çıkması halini “Sakarya Zaferi” diye adlandırıyor. İşte bunun için “Dilin kemiği Yoktur” demişler.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Referandum sonucu ile Sakarya Zaferini bir arada düşünmek nasıl bir ruh halidir? Referandumda kavga yok, işgal yok... Bir vatanda aynı dil konuşan, aynı camilerde ibadet eden halk var. Devlet bu halka bir soru soruyor.
Sakarya’da iki halkın ordusu vardı, biri mazlum, diğeri zalim. Zalim yaka yıka memleketi ele geçiriyordu. Mazlum halk da bir yandan direnmeye çalışırken bir yandan da toparlanıyordu. Bu olayda zalim işgalci ve kıyıcı Yunan idi. Mazlum ise Türk milletinin kendisiydi.
Sıradan bir oylama olayını Sakarya savaşına gidiliyormuş gibi adlandıran adama ne diyelim.
“Yıllardır başımızda kimi taşımışız?” diyor musunuz?
Referandum sürecinde insanlar arasında gerginlik yaratmak üzere kışkırtıcılık etmek bu arkadaşa nasıl bir yarar getirir? Hadi hesabı tuttu, 16 Nisan gününe kadar çıkan kavgalarda şu kadar adam öldü, şu kadar yer yandı yıkıldı, bundan kazancınız ne olacak efendi?
Senin gibilerden güç alıyor, öte yakadan bir köpek yavrusu da iç savaştan dem vuruyor.
Nasıl? Bu gidiş iyiye gidiş mi? Bir başka gerçeklik daha var. Aralarında “evet hayır” anlaşmazlığı çıkan herkes aaasında savaş mı çıkar? Kavga mı çıkar? Yıllar yılı bir arada dostça ilişkiler içinde yaşadığınız insanlarla yolunuzu ayırdığınızda onları niye hemen değersizleştiriyorsunuz?
Ben bir kişi tanıyorum. Dürüst ve ruh sağlığı yerinde. Aklı da başında. Çok sevdiği bir yakınıyla her hangi bir konuda ters düştüğünde onunla selamı sabahı kesiyor, ancak o sevdiği kişiyi düşman ilan etmiyor. Onu değersizleştirmeye çalışmıyor.
Ona karşı eski sevgisini ve saygısını da duymaya devam ediyor. Çünkü aralarında yaşanan gerginlik ikisinin de kalitesizliğinden oluşmadı ki... onların değerli halleri devam ediyor. Ancak artık görüşmeyecekler.
“Bu erdemi gösterebilen kişi olamaz” demeye kalkışırsan gülünç olursun. En geç iki yıl sonra yakın çevrende kimse kalmadığında ne hallere düşeceğini çok merak ediyorum. O zaman MHP de muradınız doğrultusunda sahneden çekilmiş olacak.
Türk gençliğine mensubu bulunduğu partinin parlamentoda HDP den sonra gelen parti olması gibi bir acıyı yaşatan adam! Aynı ortamda bulunsak, ben size de düşman olmam... Ama asla da selam vermem...
...