SANAT ARTIK HERYERDE

Gelincik Adam

Avusturya – Viyana’da Gustav Klimt (14 Temmuz 1862 – 6 Şubat 1918) müzesini geziyorum yıllar önce. Müzenin büyük bir bölümü alış-veriş merkezi gibi. İçerde neler yok ki, sanatçının çalışmalarından tasarlanmış ve gündelik ihtiyacımız olan objelere uygulanmış  şemsiyeden yastıklara,  ayakkabılardan gözlüklere kadar sayısız materyallerde Gustav Klimt eserlerinin tasarımları.. Hayran kalmamak elde değil..

Aynı yıllarda da Picasso gündemdeydi. Adını taşıyan bir araba tasarlanmıştı. Müthiş bir olay, sanatçının çalışmalarından daha doğrusu çizgilerinden esinlenerek ortaya yeni bir araba tasarlamak, kolay olmasa gerek… Sonuçta ortaya bir başka sanat eseri çıkıyor. 

Sonuç mu? Sanat insanlar için, yaşamı daha renkli kılmak ve ulaşılamayan sanat şaheserlerini daha ulaşılır kılmak, farkındalığı yaratmak. 

Türkiye’ye döndüğümde neden bizde de böyle bir tasarımlar olmasın diye düşünür hale geldim. Bir basamak daha yukarı çıkarak, benim çalışmalarımdan da bu tür gündelik eşyalarımıza uygulama yapabilirmiyim düşüncesi hâkim oldu.  Bir an, neden olmasın ki dedim, kolları sıvadım..

İlk yaptığım şarap şişeleri, sandıklar, paravanlar boyamak oldu. Hemen arkasından kitap ayraçları, bayan makyaj aynaları, kartvizitlikler, masalar, abajurlar, mücevher kutuları, takılar, kupalar, kahve fincanları derken, fularlar, bandanalar, eşarplar, bayan giysileri, pantolonlar aldı başını gitti.

Sanat ortamı ciddi şekilde beni eleştirdi; neler denmedi ki, sanatı ucuzlattı, sanatı ayağa düşürdü, saçmaladı, resimleri para etmediği için bu yola başvurdu gibi bir sürü söylemler.. Bu eleştiriler karşısında ben ne yaptım biliyormusunuz? Ellerimi ovuşturdum, başardım işte, bu iş tuttu diye sevinç çığlıları attım. Samimi söylüyorum…

Bizim sanatçılar taşladığına göre çok doğru bir girişimde bulunmuştum, yoksa eleştirmezlerdi. Sanat ortamı kimi eleştirir, taşlar biliyormusunuz? Bir başkasının yaptığını, başardığını; neden kendisinin düşünemediğini, neden kendisinin yapamadığını düşünür hayıflanır. Madem kendisi böyle bir projeye imza atamadı, kendisinde yok, başkasında da olmasın. 

Ama oldu, çok geçmeden birçok sanatçı arkadaşlarım kendi çalışmalarını bu tür tasarımlarda düşündüler ve kullandılar. Harika eserler çıktı ortaya, sanat dünyası hareketlendi, bir yarıştır aldı başını gitti, ortalık bir anda renklendi.

Moda tasarımcıları için yeni bir kapı açılmıştı. Türk Sanatçılarının çalışmaları, daha ulaşılır hale geldi. Tanınırlığı ve bilinirliliği arttı. Sanatçıların isimleri ve eserleri birçok kişi tarafından fark edilir hale geldi. 

Gündelik yaşantımızda sanat eserlerinin fark edilirliliğinin yanında, tasarım – iç mimarlık ofisleri ile sanatçı atölyeleri kol kola vererek yeni bir iç pazar, yeni bir sektör oluşturdular. Bu birliktelik, deneyimlerin birleşmesinden ortaya yeni bir sanat çıktı. Birinin eksiğini diğeri tamamladı. Bilgiler, fikirler, düşünceler birleşti, harmanlaştı… 

Bir süre önce şöyle denirdi, “ sanat gerekli önemi görmüyor, izlenmiyor, fark edilmiyor, bilinmiyor, gerekli önem gösterilmiyor” …  Eskiden sanatçının çalışmaları duvarlarda seyirlikti, sadece galerilerin duvarlarında görülebilirdi. Ama şimdi en kalabalık caddelerde insanların üzerinde sanat eserlerini görebilirsiniz, kullanabilirsiniz, ulaşabilirsiniz, o sanat eserini yaşayabilirsiniz…

Sanat artık sokakta, her yerde,  gündelik yaşantımızda.

SANAT... YAŞANTIMIZA HOŞGELDİN.

HİKMET ÇETİNKAYA