Saraydan Çerkeş’e, Çerkeş’ten herkese...

Hülya SEZGİN

Malumunuz ben Çankırılıyım. Altı yaşında oradan ayrılmış olsam da özüm oralı... Akrabalarım orada... Tatlı çocukluk anılarım oradan... Yetişme dönemimde evde de oraların hayali ile yaşayan ve geleneğini-göreneğini sürdüren bir anne olunca, doğal olarak hamurunuz “Çankırı” ile yoğruluyor.

Kırk yıldan fazladır da İzmirliyim. İşte öyle bir şey. Duygu ve düşüncelerim Anadolu ile İzmir harmanı, yani doğu-batı sentezi... Bu durum beni fazlası ile memnun ediyor ha! Onu da söyleyeyim...

Ondandır her telden çalışım...

Gazetemiz genel yayın yönetmeni Ömer Lütfi Özenç bey geçmişte facebookta bir video paylaşmıştı. “Çerkeş’in yemekleri”  Merak ettim. E Çankırı’dan ya hamurum. Tıklamamla karşılaştığım ilk yazı: “Saraydan Çerkeş’e, Çerkeş’ten herkese”

Çankırının ilçesi Çerkeş’te elli kişilik bir grup çalışmış, fikir üretip projelendirmişler. Toplantılar yapmışlar, Beypazarı’nı görmeye gitmişler girişimcilik eğitimi almışlar ve kırk altı yemekten oluşan “Çerkeş Yemekleri” kitabını oluşturmuşlar. Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansına Projeleri ile başvurmuşlar. Destek almaya hak kazanmışlar. Sözleşmeyi imzalayıp başlamışlar çalışmaya... Ne mutlu, kutluyorum yürekten...

İlgi ile seyre devam...

Teyzelerimize bir bir sordular, onlar da eskileri gelenekleri, nişan bohçasını, hediyeleri, neler yapılır tek tek anlattılar. Geçtiler yemeklere: hamurlar açtılar; öfelekleri sardılar; güveçte yaprak dolması yaptılar, sarımsaklı yoğurtla sundular. Kuşburnu marmelatı yaptılar.

Bebeklere Nazar duası nasıl edilir?.. Misafirler nasıl ağırlanır? Bir bir gösterdiler. Gençler mantı açarken türkü söylediler. Ninelerimiz ise ilahiler, maniler  söylediler. Babaannem aklıma geldi. Onun da bir “Leylek ilahisi” vardı. Rahmetli  yanık sesi ile hem ağlar, hem söylerdi...

Sonra sofralar kurdular ve yemek duasına geçtiler:

“Bismillah, bismillah...

  Elhamdülillah, Elhamdülillah, Elhamdülillah,

  Ziyadeynen var,

  Artsın eksilmesin, tartsın dökülmesin,

  Bu bitti yenisi gelsin,

  Halil İbrahim bereketi versin,

  Hanemize insin nur,

  Kaza bela geri dur,

  Aşur, taşur,

  Bu sofrayı yiyenlerin yedirenlerin yedi düvelini

  Mekke Medine’ye ulaştur,

  Ölenleri rahmetine kavuştur,

  Duranları selamete ulaştır,

  Lillahi Fatiha....

Tanrım ne güzel bir dua bu. Anadolu insanının iyi niyetli ve keskin, esprili zekâsının örneği...

Onlar anlattıkça gözümün önünden film şeridi gibi geçmeye başladı bir bir anılar... Duygu seli içinde yuvarlandım. Bu yemek duası bana hiç yabancı değildi ki!. Bizimkiler bunu biraz da muziplik olsun diye şöyle söylerlerdi:

“Yedik yedik yiyemedik, daha getir diyemedik,

  Ali için Veli için, sizin ölüler şurda dursun, bizim ölülerin canı için...

  Ben yedim Allah artırsın, sofrayı kuran kaldırsın...”

Memleketim... memleketim... Şimdi ne güzel iftar sofraları kuruluyordur oralarda. Etli çiçek bamyası çorbası ile iftar açılır, buram buram mis gibi dumanı üstünde tüten tırnaklı pide ve etli ekmekle devam ediliyordur. Kimbilir daha ne yemekleri sofraya getiriyordur analar...

Her zaman dediğim gibi eski Çankırı evleri yıkılmamalı, korunmalı ve hatta yaşanılan müzelere dönüştürülmeli. Gezi-tur şirketlerinin gezilecek yerler listesinde en tepeye oturmalı Çankırı'mız ve ilçeleri, hatta köyleri... Bacasız sanayiden Çankırı'mız da hak ettiği payı almalı...

Göresim geldi... gezesim geldi...

Herkese hayırlı ramazanlar...

Hülya Sezgin / hulyasezgin@hotmail.com