Sarı öküz...

Nazım PEKER

Masal bu ya!.. Ormanın birinde Aslanlar toplanmış: “Yahu sözde kralız ama açlıktan öleceğiz arkadaşlar” diye dertleniyorlarmış. Yaşlıca aslan, “Herkes gözünü açtı: Maymuna saldırsak ağaca kaçıyor. File saldırsak bizi hortumluyor, ceylanlar bildiğiniz gibi hızlılar, kuşa sünsek uçuyorlar.”

Bir başka aslan: “Haklısın birader… Eeeee suda balık tutacak da halimiz yok ya!. Ne yapsak?”

Genç olan aslan, “En iyisi öküzlere saldıralım. İri kıyım görünüyorlar ama ne pençeleri var ne de sivri dişleri. Tam bize göre.” 

Hep beraber; “Olur mu? Neden olmasın” kararını alırlar.

Otlamakta olan birine saldırırlar. Gel gör ki, evdeki hesap çarşıya uymaz. Öküzün kolay lokma olmadığını, organize olduklarını, toplu savunma yaptıklarını ve boynuz darbelerini tadınca anlarlar.

Ama aslanlar aç. Ne yapsalar, ne etseler de karınlarını doyursalar.

Tilkiye sormaya karar verirler.

Tilki konuyu dinleyince, “Üzüldüğünüz şeye bakın, çok kolay demiş.” demiş ama bir şartım olacak, “Beni öküzlerin otladığı yeşil alanların prensi yapın, işinizi halledeyim.”

Oy birliği ile kabul etmişler ve tilki elinde beyaz bayrakla, öküzlere yaklaşmış: “Çok muhterem ve saygıdeğer öküzler” diye tatlı ve gurur okşayan bir girişten sonra: “Aslında aslanlar iyi ve uysal hayvanlardır, sizleri de çok seviyorlar. Ammaaaaa!. Şu içinizdeki sarı öküz var ya o, sorun işte! Onu görünce tahrik oluyorlar, canları et çekiyor. Kardeşim siz şu sarı öküzü verin ve huzur içinde yaşayın.”

Öküz heyeti düşünmüş, düşünmüş, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığına göre vermişler sarı öküzü. Aslan sürüsü zahmetsizce aldıkları sarı öküzü bir güzel afiyetle yemişler.

Tilki birkaç gün gelmiş ve her gelişinde, “Bakın gördünüz mü, saldırıların ardı arkası kesildi, mutlu ve güven içinde yaşıyorsunuz” demiş. Ve sahte bir güven vermiş.

Ve eklemiş, “Ama şu benekli öküz var ya, o aranızda olduğu sürece size rahat yüzü yok, canları çekiyor onu görünce. En iyisi verin gitsin onu da ve huzur içinde yaşamayı sürdürün.”

Öküz heyeti düşünmüş. Otlağın ve kendilerinin selameti için benekli öküzü de tilkiye teslim etmişler.

Üç dört gün aralarla tilki tekrar tekrar gelmiş. Aynı hikâye, aynı sözlerle, boynuzu kırık olanı, kuyruğu kısa olanı, alnı beyaz olanı, şişman olanı diyerek tek tek öküzleri alıp aslanlara götürmüş.

Otlak tenhalaştıkça aslanlar da semirmişler, semirmişler.

Günlerden bir gün tilki gelmemiş artık.

Tilkiye gerek de kalmamış artık...

Çünkü aslan doğrudan gelmiş, “Hanginizi istiyorsam, canım hanginizi çekerse onu vereceksiniz. Adamı hasta etmeyin, kafamı da bozmayın anladınız mı?"

Merada tek tük kalmış, korunmadan yoksun korkudan tir tir titreyen öküzler; "KEŞKE SARI ÖKÜZÜ VERMESEYDİK” demişler demesine de, artık iş işten geçmiş!

Sevgili okurlarım ve takipçilerim, Bu, ders alınması gerek bir hikâye ve kıssa.            

Ama, “Öküzlük böyle bir şey işte!..”

Almanya’da çalıştığım yıllarda buna benzer bir olay anlatmıştı Bay Weidman, bir Alman avukat:

"Naziler, önce komünistleri tutuklarlar, 'Ben komünist değilim' diye ses çıkarmaz, tepki göstermez.

Yahudileri tutuklarlar, 'Ben Yahudi değilim' diye tepki vermez, ses çıkarmaz.

Sosyal demokratları tutuklarlar. 'Ben sosyal demokrat değilim onları savunmak bana mı kaldı?' diye sesini çıkarmaz.

Sıra kendisine geldiğinde, etrafında tutuklanmasına ses çıkaracak kimse kalmamıştır."

Şimdi arkanıza yaslanın ve çevrenize şöyle bir bakın.

Sıra size geldiğinde, sizi savunacak ve sizin için çaba gösterecek kimseler var mı?

İnşallah sıra size gelmez.

Haksızlık karşısında susan, sağır, dilsiz şeytandır.

Esen kalınız.