Şimdi “Aklınla Baş Başa” sın Arkadaşım!

Zeynel KOZANOĞLU

Şimdi “Aklınla Baş Başa” sın Arkadaşım!

Tam da dananın kuyruğunun kopacağı noktadasın arkadaşım.  Seçim sandığı önüne konuldu konacak. Karar senin. İstediğin yuvarlağın üstüne mührünü basmak elinde. Bunun için sana rehberlik etmeye sadece aklın var. Sen şu anda aklınla baş başasın.

Aylardır yazılıp söylenenleri dinliyorsun. Kimisi ak dedi, kimisi kara dedi. Bunlardan hangisine inanman gerektiğinin anahtarını Hak Tealâ Hazretleri sen doğmadan senin eline verdi. Onun adına “İnsan aklı” diyorlar.  İnsan yaratılmış herkesin elinde o anahtar var.

15 Aralık’ta ne dediler? “Şu şu şu bakanlar hırsızlık etti” dediler. O bakanlar istifa ettiler. İçlerinden biri dedi ki, “Her ne yaptıysam başbakanın emriyle yaptım, onun da istifası gerekir” dedi. Biz onun da istifasını bekleyeceğimiz yerde onu daha da yukarılara taşıdık.

Kasalarda yatak odalarında bulunan paralar “çalıntı” dediler. Devlet el koydu. Kimi aklı yetmezler “Bu parayı polis oraya koydu” dediler. Sonra yandaş yargı paranın geri verilmesine karar verdi. Paranın tamamı faiziyle birlikte geri teslim edildi.

Parayı polisin o evlere koyduğunu iddia eden kafa “Hay Allah öyle değilmiş” dedi mi? Demedi? Niçin demedi? Çünkü biz aklımızı kullanmayı sevmeyen bir insan türüyüz. Çocuğumuz bir buçuk milyon yaşıtı arasında sınava giriyor. Sınavı kazansın diye, biz beş yüz yıl önce ölmüş bir faninin mezar taşını elimizde kurşun kalemle dürtüklüyoruz.

Çocuk sınavı kazansın diye… Aklımızı kullansak bunu yapar mıyız?

Köyde en kenarda kalmış bir garip adam düşünün… Kırk kapıya borcu varken bir de “Ayı Emmi” ye borcu var. Bundan rahatsız olup bir başka kapıdan borç bulup bu şirret alacaklıya borcunu kapatırsa ve ertesi gün köy kahvesine gelip “Bütün borçlarımdan kurtuldum Allaha şükür” diye şişinirse, Allah bir şey demez ama, köylüler ona gülmezler mi?

Sen buna da gülmedin arkadaşım, daha önce de yazdım. Türkiye’nin yurt dışına borcu dört yüz elli katrilyonu aşmışken benim canım ciğerim ve banka emeklisi akrabam “Rica ederim ağabey, bizim yurt dışına beş kuruş borcumuz yok” dedi, bana  bunu diyebildi.

Şu köşede aylardır çırpınıyorum. Ve ben gidiciyim.

İki anlamda gidiciyim. Birincisi seksen yaşındayım… Dünyaya kazık kakmanın yolu yordamı bulunmadı. İkincisi de ben Türkiye’de oturmuyorum. Yurt dışında evim var, gelirim var. Yıllar önce bir Çankırılının dediği gibi biraz biraz insaniyetsiz olsam “tuzum kuru”  benim…

Ancak, ben insanım. En yoksul zamanında bu milletin parasıyla okudum ben. Köküm kökenim  burada. Ben buralıyım. Hatta Çankırılıyım.  Belki kırk yıl önce bir radyo programına çıkmışken konuşmalar banda alınıyordu,  benim için “İzmirli gazeteci Zeynel Kozanoğlu” denilince bandı durdurtup o söylemi “Çankırılı” diye değiştirtmeye çalışmıştım da kabul ettiremeyince “İzmir’de gazeteci…” biçiminde bir çıkış yolu bulmuştuk.

Kimileri pek rahatsız oluyor ama o kadar da Çankırılıyım.

Aklını kullan arkadaşım. 13 yıl önce hiçbir komşu devletle bozuşuk değildik, bugün hiçbir komşu devletle barışık değiliz. 13 yıl önce PKK bitmişti. Bugün aynı örgüt Türkiye’yi bitirdi. 13 yıl önce devletimizin borcu elli katrilyon idi, bugün 450 katrilyon.

13 yıl önce yüzlerce fabrikamız, işletmemiz vardı, hepsi yok pahasına satıldı. Şimdi denizi doldurup orayı satmaya koyuldular.  Hiçbir banka bizim değil, hiçbir sigorta şirketi bizim değil, telefonlar bizim değil, limanlar bizim değil. Kimi ilçelerde elektrik faturaları yabancı dilde basılır oldu. Havaalanlarımız bizim değil.

İşin acı yanı da, ben dört bin kilometre ötelerde oturarak bu bilgilere ulaşıyorum.

Uzun lafın kısası, yirmi yıl sonra ben olmayacağım. Ama “Anaaaa lan herif doğru söylemiş imiş lan” diye şaşıp kalmamak istiyorsan, aklını kullan arkadaşım, aklını… Aydınlık bir 8 Haziran sabahına uyanman dileğiyle hoşça kal…