Sisi mi, ne Sisisi yahu? 

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Seçimlerde öne çıkan, hatta öyle ki slogan haline gelen Beka sorununun ne olduğunu millet olarak gördük.

Damarları patlayana kadar bağırıyorlardı Bekaaaa!

Kendilerinden olmayanları sorun olarak görenler, işi daha da ileriye götürüp muhalefeti illet, zillet, terörist olarak gördüklerini defaeten ve her akşam tartışma programlarını aradan ikiye karpuz gibi bölüp, canlı yayınla halka duyurdular.

Pazar esnafı da bu damgayı yemedi değil: Terörist!

Pazardaki fiyatları pahalı bulan, filesini dolduramayan halk kesimi de aynı kaderi paylaştı.

Asgari ücretle geçinen hanım teyzemiz de pazarda sesini yükseltince, oldu mu sana "terörist", "illet" ve de "zillet"!

Hanım teyzem sandı ki bu yaftalamalar cebindeki parayla aybaşını çıkaramadığı için deniliyor!

Röportaj yapan muhabire korkudan "Ben terörist değilim oğlum, napalim file dolmuyor ama kıt kanaat geçiniyoruz, kendi yağımızla kavruluyoruz... Allah Devletimize zeval vermesin" dedi.

Öyle ya geçim zorluğu çekenler dış güçlerin icraatı olarak  fiyatlarla oynuyorsa, o da veryansın ediyorsa, bu bir Beka sorunu oluyor sandı!

Sonra kıyaslama yaptı.

Yönetenlerin, onların eş, dost, akrabalarının oğulların, kızların, yeğenlerin, dudak uçuklatan maaşlarına, yıllık gelirlerine, uçak filolarına, gemiciklerine, villalarına bakınca kararını verdi.

Beka sorunu raftan bu şekilde kalktı. 

Mutlu azınlığın Beka ile bir sorunu yok. (Beka giderlerse oluyor)

Sorun yaratanlar bu düzenin böyle gitmeyeceğini, her şeyin çok güzel olacağını söyleyenler.

Anlamadığım 'herşey çok daha güzel olacak' dediklerinde, aradaki "daha" kelimesi!

Yani sizinle daha güzel olacaksa 17 senedir bu "daha" niye olmadı ki?

Vaatlerine baktığınızda sanırsınız bunlar muhalefet de, muhalefet iktidar!

"Her şeyi biz yaparız" demeye başladılar!   

Halk bunu tuttu.

Çünkü 'Evet doğru, her şeyi bunlar yaptılar' dediler.

Başımıza ne geldiyse bunların eseri.

Sorgulayan akıl bulur!

Halk bu kez 'Geçinemiyoruz, bunlar yaptılar.'

'Üniversiteyi bitirdik işsiziz, bunlar yaptılar.'

'Esnafız, dükkânmızı siftahsız kapatıyoruz, bunlar yaptılar.'

'Çiftçiyiz, mazot parası, gübre fiyatları pahalı, ürünümüz para etmiyor, tarlada çürümeye bırakıyoruz, bunlar yaptılar.'

Demeye başlayınca kendilerinden olan bu kara oğlana yöneldiler, daha samimi, ayağa yere basan çözümlerine projelerine ve ona inandılar. 

Değişimin peşinden bendleri yıkarcasına yürüdüler. 

Baktılar bu da, yani 'Her şeyi biz yaparız' da tutmadı, bu kez de "işi ehline verin" sloganıyla çıktılar. 

Millet ne yaptı peki?

"Ulan ehli böyle yapıyorsa, biz yandık, bittik, öldük" demeye başladılar.

Daha önceki seçimlerde "işin ehli" insanları tercih ettiler ama bir türlü vaatler yerine gelmedi. 

Kekle keklenmek istemediler millet bahçelerinde! 

Ekmek bulamazsanız pasta yiyin diyen Maria Antuanett n'oldu?

İşin nasıl ehli olduklarını da gördüler bu 17 sene içerisinde valla!

Şimdi halka verecekleri çay, çorba, tatar böreği, kek de kalmadı (halk iş istiyor) projelerini bırakıp sayın Ekrem İmamoğlu'na "proje adamı" demeye başladılar. 

O da, evet "Atatürk'ün projesiyim" dedi, laf bitti, şaştı kaldılar!

'Yunan' dediler, 'Pontus' dediler, 'İstanbul'u Yunan'ın eline bırakmayacağız' dediler, gidip 'Yunan galip gelseydi keşke' diyen, Mısır Püskülü'nün cenazesinde hep birlikte saf tuttular. 

Üstelik ATATÜRK düşmanı vasiyetinde 'Onu sevenler cenazeme gelmesin' dediği halde.

Olmayınca olmuyor işte, halk bu kendilerinden olan kara oğlanı sevdi bir kere, sonuç ne yapsalar değişmiyor, ayrıştıranlardan, bağıranlardan, tehdit edenlerden bıktı millet!

Bu kez de mitinglerde Sisi örneği vermeye başladılar.

Anlayamadığım  bu Sisi darbeyle geldi, ya İmamoğlu?

Kime darbe yaptı?

Halk darbe yapanları sevmez, ne olursa olsun seçtiğinin yönetmesini ister demokratik usülle.

Sonra baktılar beceremedi, değiştireceklerini bilirler oylarıyla.

Şimdi de aynısını yapmak istiyorlar, bunun neresi Sisi, neresi darbe yahu?

Sonunda hiç akla gelmeyen bir şey yaptılar bekâ diye diye belaya bulaştılar.

Dün gece canlı yayında pat diye  bebek katili Apo'nun mektubunu okudular. (Konuşmacılar da, programı yöneten de şaşırdı kaldılar bir müddet)

"Kardeşim Esad"

Pardon ne kardeşi ya "Dear my friend".

Yok bu da değildi, nasıl başlıyordu, kime yazılmıştı bilmem!

Neyse sonuçta bekâ sorunu bekâ sorunu olmaktan çıktı, seçimin neticesi sorunu haline dönüştü.

Bakalım sıkı sıkı sarıldıkları (son çare)  Apo'nun mektubu mu?

Yoksa demokrasinin, adaletin, hak ve hukukun seçimi mi olacak?

Bence halk akıllıdır, ne yapacağına daha ilk seçimde karar verdi.

Bunu değiştirecek bir güç yok.

"Hak yemem, hakkımı da yedirmem"

Bu söz çok önemli...

Gereği düşünüldü...

Hadi hayırlısı...