Okullar yeni başladı. Derse gelen her öğretmen kendi dersi ile ilgili malzemeleri yazdırıyor. Matematik, Fen, Türkçe, İngilizce derken resim dersi de malzemelerini yazdırdı.
Büyük bir resim defteri ama kalın grenli kâğıtları olacak, suluboya en az 12 renk, pastel boya da yağlı olacak, çini mürekkep ve elişi kâğıtlarını unutmayacağız. Yapıştırıcı, makas ve bütün bunları taşımak için resim çantası alınacak.
Akşam evde babama okul malzemelerinin listesini verdim, karşısında ayakta duruyorum. Her an bir şey sorabilir ve ben hemen cevap vermeliyim.
Babam listeye şöyle bir baktı, hiçde memnun olmadığını, hatta birazda sinirlenir gibi halini sezinleyebiliyordum. Kulağının arkasında takılı olan kopya kalemi eline aldı ve dersleri okumaya başladı teker teker…..
Sıra geldi resim dersine, o da ne? Bir sürü malzeme yazmışım. Haftada 1 gün, 1 saat ders için öğretmenin istediği malzemelere bak. Üzeri komple çizildi tabiki, çok pahalı, hiç biri alınmayacak, çünkü gereksiz bir ders ve de üstelik önemsiz…
Okulda resim dersinde öğretmen sıraların arasında gezinirken, gözü bana takıldı. Gözlerime baktı, bende biraz mahcubiyet, biraz utangaçlık, karşısında küçüldüm, ufacık kaldım. Mimikleri ile malzemelerimin nerede olduğunu sordu, ayağa kalktım, önümü ilikledim, başımı öne eğdim, utangaç bir eda ile “Evde unuttum öğretmenim” dedim, bir arka sıraya geçti. Bir başka dersin defterinin en arka sayfasına başladım bir şeyler çizmeye.
Nihayet ders bitti, zil çaldı bende kocaman bir “Ohhhhhh ders bitti”……
Bir hafta sonra yine resim dersi, yine o öğretmen, yine yanımda, yine kabus.. Aman Allahım, bu çile bir bitse bir an önce…
“Öğretmenim evde unuttum”…. Tırnakları kulak memesini ezercesine bastırıyor, canımı çok yakıyor.. Tokatları bir biri ardına suratımda patlıyor. Haftada 1 gün 1 saatlik dersin bana çektirdiği azaba, çileye bakar mısın?
İçimden bütün gücümle bağırdım, haykırdım sessizce, “Babam almadı, fazla para yok, babam senin resim dersini önemsemiyor, gereksiz bir ders, anla artık ve beni dövmekten de vazgeç be kadın” diye bağırmak istiyorum, sadece istiyorum. Ama bağıramadım, söyleyemedim, Allah kahretsin yıl boyunca resim dersi ve malzemeleri altında ezildim, ufaldım.
Karar aldım, ortaokulu bitirip liseye geçtiğimde resim dersi olmayan, resim öğretmeninin olmadığı bir okulda okuyacaktım. Hatta mümkünse hayatımın hiçbir döneminde hiçbir resim öğretmeni karşıma çıkmasın, en uzağa gitsin, hepside benden uzak, Allaha yakın olsunlar.
Denizli Endüstri Meslek Lisesi Motor Bölümünde okudum. Resim dersi de, resim öğretmeni de yok, dayak ta, işkence de yok. Dünya varmış beeee.
Sonuçta nemi oldu? Para kazanmak için, Pamukkale vazoları üzerine horoz resmi yaptım sattım. Hoşuma gitti. Boyalarla oynamak çok güzeldi, siyahın yanında kırmızı ne güzel duruyordu. Bana çok şey anlatıyordu veya ben çok şey anlatıyordum. Ama beni anlayan yoktu. Boyalarla, renklerle aramda bir bağ oluşmuştu.
Kendimi bir anda Ankara Gazi Üniversitesi Resim Bölümünde buldum, 4 yıl sonra 1982 yılında mezun oldum. Atölyemi açtım. Resim yapmaya başladım, devletin okullarında öğretmenlik yaptım. Hiçbir öğrencime malzemesi yok diye bağırmadım, azarlamadım, onurunu kırmadım. Öğretmenlik hayatım boyunca, benim dersimi önemsiz görerek, çocuğuna malzeme almayan babalara inat, çekmecemde öğrencilerime her zaman verecek malzeme bulundurdum.
Ben bir resim sanatçısı olmuştum. 120 kişisel sergim oldu, 40 tanesi yurt dışı etkinliği. Amerika, Kanada, Fransa, Almanya, Avusturya, Kırgızistan, Bulgaristan, Çin, İsveç, Avustralya gibi ülkelerde, ülkemi, Türkiye’yi temsil ettim, İstiklal Marşımızı çaldırarak bayrağımızı dalgalandırdım. Binlerce esere imzamı attım. Dünyanın önemli müzelerine eserlerim kabul edildi.
Ortaokulda ki resim öğretmenim, umarım beni duyuyorsunuzdur, size bir şey söylemek istiyorum… Kulağınıza fısıldayabilirmiyim,
ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN…
HİKMET ÇETİNKAYA
Kasım 2015 - Ankara