İnsan veya hayvan herhangi bir canlı vücudunun ihtiyacı olan besinden fazlasını alır ve vücut bu fazlayı atamazsa çağımızın hastalığı obeziteye yakalanmış olur.
Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi toplum söz konusu olursa olsun, her toplumda düşünce grupları ve menfaat grupları olur. Her grup yaşamak ve hayatta kalmak, varlığını sürdürmek için maddi manevi gıda elde etmelidir. Bu gayet doğal bir durumdur.
Nihayetinde herhangi bir sosyal grup belli maddi imkânlara ulaşmak zorundadır. Bu imkânlar grubun hayatiyetini sürdürmek için elzemdir. Aynen insanın hayatını sürdürmesi için biyolojik besinlere ihtiyacı olduğu gibi…
Ancak, bazı ülkelerde bazı gruplar ellerine geçen imkânların fazlalığı ile haddinden fazla ve diğer grupları rahatsız edecek şekilde büyürler. Uzun süre iktidarda kalan veya iktidar imkânlarına bir şekilde ulaşan gruplar mütemadiyen akan imkânlarla iyice semirirler.
Lakin bu semirme bir süre sonra grubun ihtiyacından fazlasını elde etme halini alır. Nasıl ihtiyacından fazla besin alan ve bu besini yakamayan insan obeziteye yakalanırsa ihtiyacından fazla imkâna kavuşan ve bu imkânlar grubun istiap haddini aşarsa işte o zaman “toplumsal grup obezitesi” de başlamış olur.
Eğer, bahse konu toplumsal grup siyasi bir toplumsal grup veya siyasetten nemalanan bir toplumsal grup ise o zaman “siyasi obezite” ortaya çıkmış demektir.
Onlar artık fikir üretemez ve topluma hizmet edemez hale gelmişlerdir. Haddinden fazla büyümüşler ve bu büyüme hem içinde yaşadıkları topluma hem de kendilerine zarar verecek hale gelmiştir. Arjantin’de peronistler, komünist ülkelerde komünist parti üyeleri bu duruma örnek teşkil ederler.
Obeziteye yakalanan insanın sağlıklı yürüyemediği, oturup kalkamadığı hatta beynini sağlıklı kullanamadığını da göz önüne alırsak, ülkemizde siyasi obeziteye yakalananların neden devamlı hata yaptıkları akıl dışı işlere kalkıştıkları, bunların alt düzeylerinin neden beynini sağlıklı kullanamadıkları da ortaya çıkmaktadır.
Sağlıklı büyümedikleri hormonlu büyüdükleri için içlerinden fetöcüler çıktığı gibi başkaları da çıkacaktır.
Obezite bir hastalıktır, ancak bağımlılık yapan bir hastalıktır. Devamlı homini gırtlak yiyen bir insan fırsat buldukça devamlı atıştırmakta ve atıştırmaya bağımlı olarak yaşamaktadır. Bu durum bir nevi uyuşturucu bağımlılığı gibi bir madde bağımlılığı halini almıştır. Bu kişiler ancak madde bağımlılığı ile mücadele kapsamında tedavi edilebilirler. Kısaca artık yemekten ve semirmekten alıkonulmalıdırlar. Aksi halde hem kendilerine hem de çevrelerine zarar vermeye devam edeceklerdir. Çünkü yiyip içtikleri israf kategorisine girmekte ve başkalarının rızkından çalınmış olmaktadır.
Obeziyete yakalanan insan nasıl atıştırmaya bağımlıysa siyasi obeziteye yakalanan sosyal gruplarda iktidara bağımlıdırlar. İktidardan vazgeçmeleri mümkün değildir. Ancak vazgeçirilmeleri gerekecektir.
Öyleyse ne yapılmalı? Aynen obeziteye yakalanan bireylerin elinden yiyeceklerin alınıp az ile yetinmelerinin sağlanması gerektiği gibi siyasi obeziyete yakalananlarında artık halk tarafından iktidardan alınmaları gerekecektir.
Diyelim ki; halk gereğini zamanında yapmadı, diyetini de yine halk ödeyecektir.
Ne dersiniz, ödemeye çoktan başlanmadı mı?
***
Not: Bir dost sohbetinde siyasi obezite ilhamını aldığımız Abdülkerim Ertuğrul’un hakkını da teslim edelim.
***
Türk milletinin doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen, dik durmayı hayat prensibi haline getiren son yüzyılda ki korkusuz ozanı Ozan Arif Şirin Hak’ka yürüdü. Allah ondan razı olsun, mekânı cennet olsun.