Siyaset hakkındaki tüm görüş ve düşünceler değerlendirildiğinde siyaset bilimci Profesör Münci Kapani'ye göre iki farklı ve zıt görüş ortaya çıkmaktadır. Birincisine göre siyaset; toplumda yaşayan insanlar arasında bir çatışma, mücadele ve kavgadır. İnsanlar yaradılışları, sosyal ve ekonomik durumları bakımından değişik fikirlere ve değişik çıkarlara sahiptirler. Aralarındaki düşünce, çıkar ve psikolojik eğilim farklılıklarından doğan çatışma politikanın temelini oluşturur. Çatışmanın hedefi, iktidarın ele geçirilmesi ve onun sağladığı nimetlerin paylaşılmasıdır. Amerikalı siyaset bilimci Harold Lasswell ise bu durumu politikayı Kimin, neyi, ne zaman, nasıl elde ettiğini belirleyen bir faaliyet alanı olarak tanımlayarak açıklamaktadır.
İkinci görüşe göre ise politikanın amacı her şeyden önce toplumda bütünlüğü sağlamak, özel çıkarlara karşı koyarak genel yararı ve insanların ortak iyiliğini gerçekleştirmektir. Oldukça idealist bu ikinci görüşe göre politika herkesin yararına olan bir toplum düzeni kurma çabasıdır. Bu görüş, olanı hesaba katmaz daha çok olması gerekeni belirtir ve bu yüzden gerçeği bütünüyle kapsamaktan uzaktır, ütopik olduğu söylenebilir.
Bu iki görüşünde politikanın yalnız birer yüzünü ifade ettiği düşüncesinden hareketle Maurice Duverger'e göre ise politika gerçekte hem bir çatışma ve iktidar kavgası, hem de bir ölçüde toplumun bütün üyelerinin yararına olabilecek bir düzen yaratma aracıdır.
Prof. Dr. Mustafa İlbaş'ın, geçtiğimiz yıllarda Ortadoğu gazetesinde yayınlanan "Siyaset nedir?" isimli köşe yazısından yaptığım alıntı, bizlere siyasetin ne olup ne olmadığı hususunda bazı fikirler vermektedir. Ancak, bizim burada ele alacağımız mesele; siyasetin tanımından ziyade, toplumun siyasi tercihleri ve siyasete yönelim şekilleri olacaktır.
Siyasetin, yöneten ve yönetilen arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ile yönetsel gücün elde tutulması davranışlarına yön veren bir kuvvet olduğundan yola çıkacak olursak, yönetenle yönetilen arasında iletişimi sağlayan çeşitli unsurların varlığından söz etmek mümkündür. Bu unsurları da kendi içinde maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Milli duygular, din, sosyoekonomik koşullar ve şahsi menfaatler gibi yönlendirici kuvvetler yöneten ve yönetilen arasındaki iletişimin muhtevasını belirlemedeki en önemli etkenlerdir. Bu etkenlerin ışığında da liberal, dindar, milli, ortanın partisi gibi siyasi hareketler zuhur etmiştir.
Şüphesiz ki bir toplum için en doğru siyasi anlayış; milli olanıdır. Gerçekten milli politikalar üreten bir siyasi otorite, toplumu hem ruhsal hem de bedensel doygunluğa ulaştırmakta güçlük çekmez. Çünkü, milli bir ekonomi ve milli kültüre dayalı sosyal politikalar lazım olan toplumsal desteği kolayca arkasına almaktadır. Fakat, her nasılsa, seçim dönemlerinde, birçok birey siyasi tercihini milli olandan yana kullanırken, birçoğu da "şahsi çıkarlarını milli menfaatlerin önüne koymak" suretiyle, siyasi iktidarın, elinde bulundurduğu güçle toplumsal olguları kendi menfaatleri doğrultusunda şekillendirmesine göz yummaktadır. Bu tip toplumlarda iktidarın gücü, halkın yoksulluğundan gelmektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik arttıkça, adalet olgusu iktidarın tekelinde toplanmaktadır. Ancak unutulmaması gereken bir şey var ki, o da; toplumsal huzurun olmadığı bir yerde kişisel refahın anlamsız olduğu gerçeğidir.
Kötü yönetimler silsilesi ve ilkesiz siyasetçilerden dolayı, çoğu zaman halkın yeise kapıldığı ve ümitsizlik denizinde boğulduğu; "Hepsi aynı", "O gelse çalmayacak mı?", "Bu seferde bunu deneyelim" gibi özürlü cümlelerle siyasi tercihler yaptıkları da görülmektedir. Çoğu zaman da "Bu şunun partisi, o adama saygımız var" gibi yetersiz sebeplerle, o partinin o dönem izlediği yol ve yöntemi dikkate almaksızın siyasi yönelim göstermektedirler. Bu da başlı başına yanlış olan bir anlayıştır. Bu yanılgının en büyük sebebi de; bireylerin siyasi eylemlerden çok, söylemlere ehemmiyet vermeleridir.
Yukarıda da bahsettiğim gibi siyasi tercihler çeşitli sebeplere dayanmaktadır. Her ne kadar içsel duygular ön planda olsa da, siyasi liderlerin etkisi de yabana atılmayacak derecede fazladır. Bu konuda en çok dikkat edilmesi gereken husus ise şudur: "Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı gelecek kuşağı düşünür." Yani mühim olan, siyasetin millet eksenli mi, yoksa ihtiras menşeili mi olduğudur.
Siyasi tercihleri kısa ifadelerle irdelemeye çalıştığım yazımı bitirmeden önce belirtmek istediğim çok önemli bir husus daha var: Tüm toplumlarda yönetilenler, yönetenlerden güçlü olduklarını anlamalıdırlar. Zira, onları o mertebeye yükselten de, oradan al aşağı edebilecek olan yegane kuvvet de kendileridir.