Bizim kuşak sobayı iyi bilir. Bugünün çocuklarının/gençlerinin önemli kısmı sobadan habersizdir. Soba kaloriferden ilkel olarak görülse de toplumsal yapının önemli etmenlerinden biriydi. Diyeceksiniz ki; “teneke/sac sobalar nasıl toplumsal etmen olur?”
Son zamanların dikkat çekici cümlelerinden biri “sigara sosyalleştirir” cümlesidir. Sigaranın sağlığa zararlı olduğunun altını çizerek bu cümlenin nedenine bakalım. Sigara artık her yerde içilemiyor. Belli yasaklar var. Sigara içenler dar alanlarda bir araya gelir, işin içine sohbet ve paylaşımlar katılır. Burada altı çizilmesi gereken cümle “dar alanda sohbettir”.
Eskiden çoğu evde tek bir soba vardı, oturma odası ya da salon olarak tanımlanan alanda bulunurdu. Diğer odalar soğuk olduğu için de evde yaşayanlar sobanın bulunduğu odada bulunur, sohbet eder, sosyalleşir, bağlarını güçlendirirdi. Sobanın zahmetli tarafları da vardı. Odunu, kömürü, tahta parçalarını taşımak, külü boşaltmak, kapılar açık bırakılsa da diğer odaların daha soğuk olması.
Ancak sobaların üzerinde kestane, mısır pişirilir, peçka/kuzine tipi sobalarda börek ve tepsi yemekleri yapılır, çay demliği üzerine bırakılırdı. Yenilen mandalina ve portakalların kabukları üzerlerine konur, evi harika kokular sarardı. Sobaların üzerinde ekmekler kızartılır, üzerine tereyağı sürülürdü.
Her sonbaharda borular sökülür, temizlenir, soba tekrar kurulurdu. Bu da ekip çalışması demekti. Banyodan çıkınca sobanın yanındaki koltuğa oturur, kururken “kemiklerimiz ısınana kadar” kıpırdamazdık.
Yıkanan çamaşırlar boruya tutturulan askılıklara asılırdı. Birçok kıyafet sıcak boruya değmiş, değdiği yerler sapsarı olmuş, kullanılamaz hale gelmişti.
O yılları düşündüğümüzde daha mutlu olduğumuzu hatırlarız.
Yağ kuyrukları, çay kuyrukları, gaz kuyrukları vardı. Kuyruğa girsek de onları alacak paramız olurdu. Annelerimiz minik cüzdanlarından o parayı çıkarıp bize verebiliyordu.
Ve kalorifer…
Kaloriferin ve kombilerin yaygınlaşmasıyla evlere baca delikleri açılmamaya başladı. Kalorifer rahatlıktı. Apartman görevlisi yakar, tüm odalar ısınır, insanlar kış ortasında don atletle evde gezmeye başlar.
Tek odada buluşmak yerine herkes odasına tüyer.
Bu aralar çok şikâyet ettiğimiz zayıflayan aile içi ilişkilerin temelleri atılır, herkes kendi fanusunda yaşamaya başlar.
Odun ateşinde pişen ev yemeklerinden, böreklerden, baklavalardan feragat edilir.
Kimse “kemiklerine kadar” ısınmaz. Kestane ve mısır pişmez, soba üstünde kızarmış ekmeklere veda edersiniz.
Kalorifere siz değil, apartman yönetimi hâkim olur. Yanma ve sönme saatleri bellidir.
Ve doğalgaz kullanılıyorsa öyle bir fatura gelir ki, nasıl ödeyeceğinizi düşünürsünüz.
Evlerimizde sobalar varken ailece bir aradaydık, birlikte olmaktan memnunduk. Alım gücümüz vardı, kuyruğa girerek alabiliyorduk. Kaloriferli evlerde ayrı odalardayız ve bağımız zayıfladı, alınacak çok mal var ama alacak paramız yok!
Yazımda soba ve kaloriferi birer metafor olarak kullanmayı tercih ettim.
Sahi…
Bizim kuşak hangisiyle daha mutluydu?