Yeniden Aydınlanma Derneği Bursa İl Temsilciliğinin organize ettiği ‘Deprem Bilinciyle Kentleşme’ konulu panel geçtiğimiz Cuma akşamı Ördekli Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.
‘Deprem etkisi altında kentsel yerleşim ve yapı tasarımı’ konusu üzerinde duruldu. Konu kadar konuşmacılar da dikkat çekiyordu. Konuşmacılardan her biri, tabiri caiz ise alanında marka isimlerdi. Güney Marmara Jeoloji Mühendisler Odası Başkanı Engin Er, Bursa Mimarlar Odası Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek, İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Ülkü Küçükkayalar, Yüksek Şehir Plancısı Uluay Koçak Güvener ve İnşaat Yüksek Mühendisi Şentürk Aydın sunum yaptı.
Yoğun katılım ve katılımcıların neredeyse üç saate varan sunumu büyük bir dikkatle izlemesi hem konuya hem de konuşmacılara verilen önemin göstergesi niteliğindeydi. Deprem yaraları henüz sarılmadan, Perşembe günü yaşanan sel felaketinin sonuçları zaman zaman duygusal anların yaşanmasına sebep oldu. Panelistlerin dikkat dağılmasını önlemek için zaman zaman esprili yaklaşımları gülüşmelerin yanında odaklanmayı sağladı.
Sunucu Dilan Durhan açılışı, 20 Şubat tarihli ‘Yaşanan acıların sebebi deprem mi?’ başlıklı yazımda da belirttiğim,
"Bir ev burada bir ev karşıda kalmış.
Hele sorun bizim komşular n’olmuş?
"Ben ağayım ben paşayım diyenler,
Kapıları kitlemişler gel hele..." dizeleriyle yaptı.
Ve devamında, "Aslında ne kilitleyecek zamanları, ne de kilitleyecek kapıları kalmıştı!
Pazar akşamı yatmadan önce görünürde her şey normaldi. Uzaktakilerle görüntülü sohbetler edildi, televizyon seyredildi, internete gezildi... Günlük rutin işlerini bitirip yarın yapacaklarının hayaliyle uykuya daldılar.
Pazartesi şafakta yıkıntılar arasında yalınayak, yarı çıplak, dondurucu soğuğa, açlığa, sefalete, çaresizliğe uyandılar…
Bir kısmı enkaz altında acılar içinde, “Anne, baba, kızım, oğlum, yardım edin, sesimi duyan yok mu?” feryatlarıyla uyandılar. Yardım gecikince acılar ve feryatlar arasında bir daha uyanmamak üzere uykuya daldılar…
Bir kısmı da bir daha uyanmadılar…
İnsanın evrendeki yeri ve kendi içindeki moleküler evreni gösteren kısa bir video depremde sonrası yıkılan evlerin oluşturduğu enkaz görüntüleriyle son buldu…
Konuya farklı açılardan bakılmasını sağlamak için açış konuşmasında aşağıdaki ifadelere yer verdim.
Sonsuz evrende bir zere ve kendi içinde sonsuzluğu barındıran kudretli varlık, insan! Yaradılıştan bu yana evrensel yasalara karşı çıktığında, onlarla uzlaşmak, iş birliği yapmak yerine savaşmayı seçtiği her zaman hüsrana uğrayan ve ders almayan insan!
Evrendeki her yapının bir nizam üzere hareket ettiğini bilen, bu nizama kafa tuttuğunda mutlak yenilgiye uğrayacağını bilen, buna rağmen muhalif davranarak kendi sonunu hazırlayan insan!
Fiziksel, Biyolojik ve Toplumsal Yasalar evrensel yasalardır. Bu yasalar evrenin her yerinde aynıdır. Doğal yasalar ilahi yasalardır ve reddedilemez. Kabul edelim ya da etmeyelim her varlık bu doğal yasaların sınırları içinde vardır ve varlıklarını bu yasalara göre sürdürürler.
Deprem, sel, heyelan, hortum, kasırga, yıldırım yangın gibi doğa olayları, fiziksel yasalar kapsamında meydana gelen olaylardır.
Soru şu, yağmur rahmet mi, zahmet mi, yoksa felaket mi?
Peki, afetleri felakete dönüştüren ne?
Liyakatsizlik, denetimsizlik, sorumsuzluk, beceriksizlik, cehalet…
Sorulan bir soruya Uluay Koçak Güvener’in verdiği cevap, toplum olarak bilinç düzeyimizi, olaylara yaklaşımımızı ve sorunlardan kurtulma anlayışımızı ortaya koyuyordu.
Evi fay hattı üzerinde olan bir vatandaş Belediyeye Başkanlığı'na verdiği dilekçede, "Evimin altındaki fay hattının yerini değiştirmenizi arz ederim." demiş. Başka söze gerek var mı?
Binaların depremde yıkılması, şiddetli yağış sonrası oluşan sel baskınlarında sular altında kalması, bir sebep değil sonuçtur.
Sorunlara sebepleri yok sayarak sonuçlar üzerinde yaklaştığımızda çözüm üretme ihtimalimizi de ortadan kaldırmış oluruz.
Unutulmamalıdır ki her sonuç bir sürecin neticesi olarak ortaya çıkar.
Paneldeki uzman görüşleri, soru ve cevapları bir sonraki yazıda aktaracağım...