Bazı konular var ki ifade ederken her söz adeta bir top ateş oluyor. Yakıyor… Kavuruyor…
Bugün işte öyle bir konuya değineceğim.
Benim için zor…
Yazımı okuma lütfunda bulunan herkesten bir istirhamım olacak.
‘Lütfen bir an siyasi tercihlerinizi, kabullerinizi, yargılarınızı bir tarafa bırakıp; bir anne, bir baba, bir kardeş olarak veya salt insan olarak düşününüz.
Yıl 2021 eskilerin ‘gücük’ bizlerin Şubat dediği aydayız.
Bir sabah uyanıyoruz, kahraman ordumuz, Kuzey Irak’a hava saldırısında bulunmuş, hain PKK’nın inlerini dağıtmış, birçok teröristi de etkisiz hale getirmiş (Bu etkisiz hale getirmeyi pek anlamıyorum gebertiliyor mu, canlı ele mi geçiriliyor, her neyse).
Mutluyuz, gururluyuz.
Ama yüreğimizi yakan bir haber daha alıyoruz, 13 sivil vatandaşımız teröristlerce şehit edilmiş.
Haberler peş peşe geliyor, geldikçe de kahroluyoruz.
Nasıl kahrolmayalım ki.
Şehit olanlar; 5,6 senedir hainlerin elinde olan, resmi görevli polis, asker veya başka görevdeki kişiler.
Bir anda şaşırıyoruz, olamaz böyle bir şey, Devlet buna müsaade etmez diyoruz. Heyhat! maalesef doğru bilgi.
13 Vatan evladı, ana kuzusu; bebekleri bile katletmekten çekinmeyen, bir hain grubun elinde.
Şimdi anne, baba, kardeş, eş, evlat olarak düşünün.
Ciğer paresi evladı hastalansa, ateşlense, içine kor düşen anne; erkeklik gururu ağır basan metanetli görünmek isteyen, ama gizli gizli de gözyaşı döken bir babanın evladı, acımasız hainlerin elinde.
Altı sene, dile kolay bir gün, beş gün, bir ay değil, 2190 gün. Ne yaptı bu insanlar, ne yedi ne içti, uyudu mu, akıtacak gözyaşı kaldı mı gözlerinde.
Diğer tarafta, kalleşçe, haince, şerefsizce pusuya düşürülüp alıkonan ‘canlar’!
Her gün ölüp ölüp dirilen, altı koca yıl. Bu şerefsiz katiller onlara misafir muamelesi yapmadılar herhalde. Aç, susuz, işkence... Ölüm bir hainin iki dudağı arasında!
Bu söylediklerimin fazlası yok mutlak eksiği var mutlak...
Şimdi bu ailelerin ve bu evlatların yerine kendinizi, çocuğunuzu koyun bakalım ne oluyor.
Madalyonun diğer yüzünü çevirelim.
Türkiye Cumhuriyeti bir çadır devleti değil. Son bulgular Ön Türkler olarak M.Ö 15 bini gösteriyor. Biz biraz daha beri gelelim. Beş bin yıllık devlet geleneği olan kadim bir ülkeyiz.
Bazı beyinsizler inkar etse de, Dünya’nın en güçlü ülkelerine karşı İstiklal mücadelesi vermiş,1974’de Kıbrıs’ta destan yazmış,1996’da Kardak’ta Palikarya bayrağını indirip ay yıldızlı bayrağı göndere çekmiş bir millet.
Altı sene 13 evladını nasıl bir terörist grubun elinden alamaz?
Ve haberler yine peş peşe geliyor.
‘Kurtarmak istedik son müdahale ile,fakat başarılı olamadık!’
Kamuoyunun haberdar olmadığı birtakım bilgiler, kanımızı kurutuyor.
Aileler bu altı yıl zarfında çalmadık kapı bırakmıyorlar. Ama her seferinde ‘sabredin, şu anda elimizden gelen bir şey yok’ cevabını alıyorlar.
Bir baba, evladının alındığı Pülümür civarını, mekan tutuyor. Teröristleri arıyor. Ve buluyor da... Onlara teklifi: ’Evladımı bırakın beni alın!’ evet, yanlış duymadınız. Yalvarıyor yakarıyor ama olmuyor.
Teröristler tutsak yavrularımıza mektup yazdırıyorlar. Onlar da ailelerine ‘bizi kurtarın’ diye mesaj yolluyorlar.
Bu mektupları ve yorumları Yeliz Koray, Saygı Öztürk köşelerine taşıyor. CHP milletvekili Murat Balkan mecliste muhataplarına 7 (yazı ile YEDİ) soru önergesi veriyor, bir genel cevap gerisi yok.
Bundan üç yıl önce İYİ Parti milletvekili Lütfü Türkkan meclis kürsüsünde bir konuşma yapıyor. Sosyal medyaya düştü. Dinledikçe inanın gözyaşlarına boğuldum. ‘Olamaz! Olamaz! Olamaz!’ dedim. Olmuş. Gerçekler ortada…
Elin adamı dünyanın öbür ucundan gelip vatandaşı Papazı kurtarmak için başımızın etini yiyor, Almanya ona keza ve vatandaşlarını alıp gidiyorlar, İsrail bir askeri için savaş veriyor.
Şehit cenazeleri geldi, cenazeye katılanlar: ’Şehitler ölmez, kahrolsun PKK’ sloganları attı. Resmi görevliler ailelere taziyelerini bildirdi ve şehitliğin kutsiyetini anlattılar, uzaktakiler de rahmet dilediler.
İşin tabi hali bu, herkes dağıldı… İşinde gücünde…
Ya şehit aileleri!
Ocağına ateş düşenler…
ŞİMDİ GELELİM AKLIMDAKİ DELİ SORULARA:
Bu harekatın evlatlarımızı sağ kurtarmak için yapıldığı, fakat başarısız olduğu söylendi.
*Öyleyse bu başarısızlığa sebep olanlar bir bedel ödeyecekler mi ?
Gerçi bizde böyle bir gelenek yok. Soma’da 301 vatandaş öldü, açılım saçılım 800 cana mal oldu, tık yok.
Bakınız,Peru dışişleri bakanı vatandaşlardan önce aşı olmuş. Olay basına yansıyınca ’Çok büyük hata ettim’ deyip istifa etmiş, iyi mi? Bu gavurlar aptal (!) bunlarda zerre akıl yok (!) Niye bizi örnek almazlar ki!
*Devletimiz; elinde olan, bir zamanlar çok kıymetlimiz(!) PKK elebaşısına yiğitlerimizin kurtarılması için baskı yapamaz mıydı?
Çünkü geçmişte istenilen mesajları ikiletmeden verdiğini, verdirildiğini biliyoruz.
*Özellikle meclisteki PKK uzantılarını da mecbur ederek aracı olmalarını Devletimiz sağlanamaz mıydı?
Bu soruların cevabı nedir ,vatandaş olarak aklımıza takılıyor!!!
Hani başlıkta dedik ya ‘Sussam gönül razı değil.’
Ve ‘gerçekler karşısında susan dilsiz şeytan’ olmayacağız.
Ailelere sabr-ı cemil
Şehitlerimize rahmet
Ülkemize baş sağlığı diliyor,
Varsa ihmali, kusuru olanları da Allah’a havale ediyoruz.