Allahı bulunduğu yüksek mevkiden indirip de bizim günlük yaşantımızda gördüğümüz kimi olayların ucunda kulağında O’nun izini aramaya kalkışırsak, doğacak kargaşanın altında kalırız. Doğacak vebali önlemeye gücümüz yetmez.
Sadece benim yetişkin olarak yaşadığım şu elli altmış yıl içinde yaşanan kimi olaylara bakıyorum ve bunlar üzerinde kafa yormaya yöneldiğimde neredeyse bunalıma girecek gibi oluyorum. Belki de bunun için benim güzelim dinimi ele geçiren madrabazlar düşünmemizi yasaklamışlar. “Sizin yerinize biz düşünürüz” demişler.
Zaman içinde yüce dinimizin kitabını da bir köşeye kaldırmışlar. “Kitabın ne dediğini de biz size söyleriz” demişler. “Siz kafanızı yormayın” demişler. Öylece bin beş yüze yakın yıldır din adına her kafadan bir ses çıkmış.
Ve öyle günlere kalmışız ki, açık ve seçik olayları bile göremez olmuşuz.
Örnek istiyor musunuz?
Adam var, yerin 521 metre derinliğinde kömür kazarken patlama oluyor ve cesedi haftalarca bulunamıyor. Adam var, uçurduğu uçakla birlikte gömüldüğü denizin dibinden kırk yıldır çıkarılamıyor. Dumlupınar şehitlerinin yattığı yeri elimizle koymuş gibi biliyoruz. 3 Nisan 1953 gününden beri onlara ulaşamıyoruz.
Ve daha buna benzer milyonu aşkın kötü olay...
Şimdi bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım. Adam var, tam elli yıldır mesleği yok, öğrenimi belli değil, alet edevat kullanmıyor. Sadece çenesi var. Sahneye çıkıyor. Karşısına gelen kimseye “evet” ya da “hayır” dedirtmeye çalışıyor. İşi bu.
Elli yıldır lüks salonlarda, seçkin insanlar karşısında para kırıyor.
Bir Hüseyin İleri’yi hatırlayanınız var mı? Kırk yıl elinde bir dümbelek... Tımbır tımbır... tım tım.. O kadar. Başkaca hüneri yok. Konuş deseniz, konuşamayacak durumda bir saygın kişi... Çünkü herkes biliyor ki, arkadaş kekeme.
Bir inşaat işçisi... Sıvacı... Binlerce akranının karda kışta inşaatın bilmem kaçıncı katında canı çıkarken o insanların imparator diye anacakları kadar benimseniyor. Beğeniliyor. Herkes tarafından mı? Hayır... kimileri onu baş tacı ederken kimileri “kadınlara kötü davranıyor” diye ona normal biri gözüyle bile bakmıyor.
Ama o para kırmaya devam ediyor. Kurşun yiyor, ölmüyor. Biz köyde iki yük odunu ormandan indirmeye eşek bulamıyorken mağarada doğmuş bu arkadaş Almanya’ya tedaviye götürülebilmek için uçak bulabiliyor.
Bu ülkeye en çok gerekli olduğu bir zamanda ölüveren değerlerimiz var. Boynuna idam yaftası asıldıktan sonra kırk yıl daha yaşayanlarımız var. Yaşı küçük olduğu için önce yaşı düzeltilen sonra da asılan çocuğumuz da var, idam hükmü meclise kadar gelmişken asmayıp da beslediklerimiz var.
Bu ülkede heykelini diktiğimiz adamı elli yıl sonra ölüm döşeğinde yargıladığımızı unutmayalım. Bu ülkeyi kurtaran, bu devleti kuran kurtuluş savaşı önderlerine dil uzatanlarımız var. Istanbul’un düşman tarafından işgal edildiği gün kılını kıpırdatmayan hükümdarımızı kahraman ilan etmeye kalkışanlarımız var.
Bu örnekleri de sonsuza kadar sayıp sıralayabiliyoruz..
Şimdi bütün bu olayların ucuna kulağına Allahın temiz adını takmaya kalkışırsak geri zekâlılık etmiş oluruz. Bunlar kurulu düzenin bir çeşit dışa vuruş örnekleridir. Allahın koyduğu kanunların şu ya da bu nedenle dışına çıkmış olmanın sonuçlarıdır.
Olumlu da olsa, olumsuz da olsa başımıza gelenleri Allahtan bilmek akıl yokluğundandır. Çok eski yıllarda gök gürlediğinde, şimşek çaktığında insanlar bunun nedenini aramışlar ve o yıllarda Allahı bilmediklerinden bu olayların nedenini devlere, olağan dışı güçlere bağlamışlar. Allahın ipine sıkı sıkıya sarılmanın günü gelince de kolayına kaçmışlar ve olayın ucuna Allahın temiz adını takmışlar.
Artık teknoloji çağındayız. Neyi kimin yaptığı, neyi kimin yapmadığı daha kolay görünüyor. Yeter ki, biz gören gözlerle bakalım. Değerlendiren bir kafa taşıyalım. Düşünen insanlar olalım... Onun için insanı tarif ederken “düşünen hayvandır” demişler.