ŞURA: Danışma meclisi.
İCMA: İşin ehli bilginlerin, birtakım konularda- özellikle dini-görüş birliğine varıp hüküm oluşturmalarıdır.
Dikkat edilirse bu iki kavram da birbiriyle ilgili.
Asıl konuya gelirsek, yazı başlığını Prof. Hüseyin Atay Hoca’nın eserinden aldım.
Hoca; Dünden bugüne İslam ve İslam anlayışı hakkında, eleştirel gözle değerlendirmeler yapmış.
Öncelikle; Şura, müşavere, danışma, fikir alışverişi ne dersek diyelim.
Bu kavramlar, görüş beyan ederken, karar verirken, ilgili fikir sahibi kişilerle konuşmayı, değerlendirmeyi içerir.
Zira tek kişinin her konuda, doğru bilgi sahibi olması, doğru karar vermesi, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Bu görüşü destekleyen birçok özlü söz de var. ’İnsan beşer, şaşar.’ ’Danışan dağdan aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış’…
Burada en önemli kural danışılacak, istişare edilecek kişilerin hür düşünceli, haktan hakikatten yana olmalarıdır. Yandaş, candaş, yalaka, evet efendimci kişilerin, birtakım unvanlara sahip olmaları yetmez.
İslam inancına göre şura, vazgeçilmez bir uygulamadır. Bu konuda Kur’an hükmü açık ve net: ’Onların işleri kendi aralarında danışma iledir. (ŞURA…)
Hz. Peygamber, birçok konuda olduğu gibi Bedir Savaşı’nda da Şura'yı uygulamış, kendi görüşü değil, toplantıdaki diğer kişilerin görüşüne onay vermiştir.
Fakat, ölümünden sonra Halife-i Raşidin dönemi de dahil, bu hüküm İslam ülkelerinde uygulanmamıştır.
Tek kişinin idaresi ve iradesi ise yanlışlara ve olumsuz uygulamalara vesile olmuştur.
Kadim Türk İllerinde bu gelenek vardır. Toylar, kurultaylar, istişare yerleridir. Devlet işlerinin görüşüldüğü meclislerde, fikirler tartışılır ve kararlar alınırdı.
Töre bu… Han, Hakan da töreye uymak mecburiyetindedir.
‘Toy, Kurultay geleneği Asya Hunlarında başlamış, daha sonra bütün Türk boylarında uygulanmıştır.
En önemli istişari toplantılar yılbaşı, ilkbahar ve güz döneminde yapılırdı.
Uygurlar'da ‘İstişare Meclisi,’
Tabgaç devletinde, 'Nazırlar Meclisi’
Hazar devletinde ‘İhtiyarlar Meclisi’
Peçenekler'de ‘Komenton’
Oğuz Türkleri'nde ‘Toylar’ ki bunlar kurumsal;
Alparslan’nın yanında 'Nizamülmülk',
Osman Bey’in yanında, Şeyh Edebali,
Fatih’in yanında, Ak Şemseddin… Kişisel danışmanlardır.(1)
Bir anekdot: Makedonyalı Büyük İskender, bir gün Başvezir'ini azleder. Vezir üzgün "Ne yanlışımı gördünüz Efendim?" der.
Büyük İskender şu cevabı verir: "Ey benim Başvezirim! Yıllardan beri yanımdasın, şimdiye kadar beni hiç eleştirmedin, beni yanlıştan döndürecek ikazlarda bulunmadın. Bir kişinin her kararı, her sözü doğru olamayacağına göre, ya sen benim yanlışlarımı görecek yetenekten yoksunsun; ya da benim kötülüğümü düşünen düşmanımsın. Her iki durumda da senin azlin gerekir" der...
Şimdi de yakın tarihimize bakalım:
"… İslam dünyasında 1400 yıldır gerçek manada bağımsız danışma meclisini toplayan, TC’yi kuran Mustafa Kemal Paşa’dır. Birinci Meclis'te uygulanmıştır. Zira meclis yasa yapar, M. Kemal Paşa uygulardı…" (2)
Evet adı ne olursa olsun, tek kişi yönetimi adeta kabile yönetimidir.
Lütfen, hiçbir peşin kabule girmeden düşünelim.
Bağımsız bir meclis, bağımsız düşünen bir bilim kurulu, korkmadan fikirlerini söyleyebilecek, yanlışa yanlış deyip doğru bildiğini söyleyecek bir danışman, var mı? Kimse üzerine alınmasın bu bir tespit. ‘İstisnalar da kaideyi bozmaz’ biliyoruz.
Güncel tek bir örnek: Sayın Cumhurbaşkanı, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili açıklama yapıyor. Mealen: "Biz bunların istediği düzenlemeyi yaparsak maazallah İskandinav ülkeleri gibi batarız" diyor.
Halbuki istatistiklere göre, İskandinav ülkeleri, ortalama fert başına milli gelirle (50 ile 76 bin dolar) dünyanın en zengin ülkeleri arasında. Bizimki mi? 8 bin 100 dolar. Harca harca bitmez!
Sonuç, bu bilgi nereden kaynaklanıyor?
Kişisel bilgi mi, danışmanlar ordusunun bilgisizliği mi?
Yorumsuz!...
(1) Tarihimizi Aydınlatan Belgeler (N. Bayraktaroğlu)
(2) BEN / Akıl ve Kuran Işığında İslam’ın Evreni (Prof. Hüseyin Atay)