Efendim marketler yokken, mahalle bakkallarımız vardı. Bakkalın her şeyden haberi olur, postacı bile ona danışırdı. Bir de önünde kallavi veresiye defteri vardı ki her gün borç yazılır, aybaşları alacak. Şimdilerde son ödeme günü, asgari ödeme miktarı belirtilen kredi kartları bakkal amcanın veresiye defterini müzelik etmişken, sağ olsun Cumhur idaremiz veresiye defterlerini hortlattığı gibi, kredi kartlarını da asgarisini ödenebilecek hale getirdi. Eğer vatandaşın temel ihtiyaçları dışında parası kalmışsa…
Bizim ilk göz ağrımız bakkal amcamıza gelelim. Dükkan içindeki raflar düzenle ve özenle yerleştirilmiş, içerisi aydınlık, temiz bir bakkaldı. Bakkalın içerisi aydınlıktı ama bakkal amcamızın suratı sirke satardı. Tek ve veresiye veren bakkal olmasa nedeniyle "yüzünü şeytan görsün" denirdi. Hele borçlu bir müşteri içeri girdiğinde naylon kaplı veresiye defterine hemen el atardı. Suratsızlığı mahallelinin en fazla şikayet ettiği konu idi. Aradan zaman geçti mahallemize yeni bir bakkal açıldı. Bakkal amcamız genç, güler yüzlü, temiz önlüklü ve en önemlisi de müşteri sormadıkça naylon kaplı veresiye defterini hiç ortaya çıkarmaz, tatlı dilli, güler yüzlü nazik insandı. Tek dezavantajı dükkanı küçük, çeşitçe azdı.
Mahalleli eski bakkaldan şikayet etmeye başladı. Şikayet edilen de kendisi idi. Yeni bakkalı "karşımda tutunamaz" diyerek aşağılıyordu. Zaman geçti müşterisi azaldı ve eski bakkal müşteri kaybının kendisi olduğunu bilmiyordu. Asıl sorun kendisi idi. Asık suratı ona her şeyini kaybettirmişti. Eski müşterileri uğramıyordu bile. Bir gün mahalle sakinlerinden yaşlı birisi alış verişe geldi. Bakkal da müşteriye "her şeyin en iyisini ayağınıza getiriyorum gene de benden alış veriş yapmıyorlar" diyerek sitem etmeye başladı. Yaşlı müşteri "darılma, gücenme ama" dedi... Gerisini getirmedi. Uzun uzun bakkala baktı, yukardan aşağıya kendini süzdü ve mahalle sakinlerinin bakkal hakkında bildiği, kendisinin bilmediği gerçeği söyledi: "Evet doğru söylersin ama senin suratın sirke satıyor. Sen insanı dövecekmiş gibi bağırarak konuşuyorsun. Kendini yükseklerde görüyorsun"...
Bakkal gene de homurdanıyor; "En iyi malı sattım, veresiye defteri açtım, evine bile siparişlerini götürdüm. Nankör bu mahalleli benden alış veriş yapmıyor." Ne yazık ki ihtiyar müşterinin nasihatı kulağının birinden girip birinden çıkmıştı. Evet "suratı sirke satıyordu"...
Suratı sirke satan. Yüzü sürekli asık olan, hiç gülmeyen.
Gülen Türkiye özlemimiz, suratı sirke satanlarla işimiz olmamalı. Müşterisini veli nimeti olarak bilen, müşterisi hakkında en ufak bir kırıcı laf etmeyen, dürüst, ilkeli bakkalımızın olması dileğiyle.
(BA 2.9.22)